23-02-2024
İsmet Berkan

Kaan projesinin yarattığı eko sistem gibi 10 eko sistem daha yaratsak

Kaan projesinin yarattığı eko sistem gibi 10 eko sistem daha yaratsak

Hep kötü şeyler yazacak değilim ya, arada bir de gelecek için ümit veren gelişmelerden söz etmek gerek. Üstelik bugün tam da günü.

Bakın, gece bizler uyurken 02.30 sularında tarih yazıldı. Amerikalı bir özel şirket tarafından üretilen bir Ay Aracı, dünyamızın uydusuna başarılı bir iniş gerçekleştirdi.

Yani ilk kez bir devlete değil bir şirkete ait olan bir araç Ay’a iniş yaptı.

Amerika bunu sadece 9 yılda başardı. Bundan 9 yıl önce, 2015’te Başkan Barack Obama, Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi ile ilgili yeni bir strateji açıkladı, uzay yarışını özel şirketlere açtı. Açarken de Amerikan hükümetinin federal bütçesinden özel şirketlere ihaleler vermeyi vaat etti.

Trilyon dolarlık uzay ekonomisi

Bugün dünyada uzaya en çok roket gönderen kurum bir devlet değil bir şirket. Elon Musk’ın SpaceX’i ortalama iki haftada bir uzaya roket yolluyor. Bundan 10 yıl önce hayal bile edilemezdi bu.

Aynı şekilde işte bu sabah bir özel şirketin Ay’a iniş yaptığı haberine uyandık. Bunu da hayal etmek imkansızdı.

Peki nasıl oldu bu? Yönteme ‘Eko sistem yaratmak’ deniyor; kamu parasını en akıllıca harcama yöntemlerinden biri olarak kayda geçti bu.

Amerikan hükümeti, bir kamu kurumu olan NASA aracılığıyla içinde özel şirketlerin büyüklü küçüklü roller üstleneceği bir ‘eko sistem’ yarattı. Uzay eko sistemi. İşte bu sistem çalıştı ve bundan 10 yıl önce ortada olmayan trilyon dolarlık yeni bir ekonomi doğdu.

Türkiye’nin savunma sanayiindeki yüzmilyarlarca dolarlık eko sistemi

Çapı farklı olmakla birlikte benzer bir şeyi Türkiye de yapıyor. Devlet eliyle bazı büyük projeler başlatıldı. Bunlar hep savunma sanayii alanında ve yüksek teknolojiye dayalı projeler.

En büyük örnek Baykar.

Devlet kıskançlık yapıp insansız hava aracı geliştirme ve üretme işini tek başına yapmaya kalksaydı, bugün elimizde Aselsan üretimi Anka serisinden başka İHA olmazdı.

Ama devlet bu işi özel sektöre açtı, Baykar çok başarılı oldu ve elimizde Baykar’ın TB2 ve TB3’ü, Akıncı’sı ve en önemlisi Kızılelma’sı var artık. Ve bakın Baykar milyar dolarlık bir şirket.

Dev bir devlet şirketi olan Aselsan’ın etrafında bugün yüzmilyarlarca dolarlık bir özel sektör şirketleri eko sistemi var. Bundan 40 yıl önce ne Aselsan böyleydi ne de etrafında kümelenmiş hepsi yüksek teknoloji üreten onlarca şirket vardı.

TUSAŞ, aslında 80’lerde F-16 fabrikası kurmak ve yönetmek için kurulmuş bir şirketti. Mevcut off-set anlaşması bu şirketin etrafında bir eko sistem yaratmıştı ama F-16 projesinin bitmesi herkesi düşündürüyordu.

Bugün 10Haber’de ayrıntılı haberleri var. Hep son 10 yılda havalanan uçucu sistemler hem de tek başına Kaan projesi ortaya milyarlarca dolarlık bir eko sistem çıkardı.

Kaan projesinin etrafında 100’den fazla özel sektör şirketi var kendilerine göre roller üstlenen.

Parayı taşa betona gömmektense…

Tayyip Erdoğan’ın 21 yıllık iktidarı, kamu parasını taşa toprağa gömmekle, teknoloji yerine inşaata yatırım yapmakla ve elbette yolsuzlukla/kayırmayla çok eleştirildi. Ben de eleştirenlerden biriyim. Kamu-özel ortaklığı projeleri içinde verimli ve para kazanan çok az tane sayabiliriz; esas aklımıza gelen örnekler hep boşu boşuna yapılmış, kimsenin kullanmadığı havaalanları veya yollar.

Ama aynı iktidar, savunma sanayii alanında kamu parasını hiç de kötü harcamıyor. Bu parayı harcarken Türkiye’de bir üretim ve bilgi alt yapısı oluşmasını da sağlamaya çalışıyor.

Hatalar yapılmıyor mu? Evet yapılıyor. Şahsen ben, F-16 uçaklarına verilecek para için üzülüyorum. Türkiye, S-400 almak yerine kendi füze savunma sistemini geliştirebilirdi, nitekim geliştiriyor. S-400’ler 2,5 milyar dolarlık maliyetleriyle görece ucuz aslında ama buna harcanan para bize çok pahalıya maloldu; çünkü F-35 programından dışlandık. Oysa F-35 programı Türk savunma sanayiine çok ciddi imkanlar sunuyordu.

Ama Kaan projesiyle bu zararları bir ölçüde kurtarıyoruz, hatta belki orta vadede Türkiye bu işten kazançlı da çıkacak.

Kamu parasını harcarken tam da böyle davranmalı, Kaan sayesinde ortaya yeni bir eko sistem çıktı, bu sistem ve hükmettiği ekonomik varlık giderek de büyüyecek.

F-16 alımına verilecek paradan daha azına…

Devlet, Kaan’ı geliştirmeye yarın F-16’lara vereceği paradan çok daha azını harcıyor, karşılığında da kat be kat büyük bir yerli ekonomi yaratıyor.

Buradaki akıllı yöntemi sadece savunma sanayii alanında kullanmak gerekmiyor. Bakın, küçük örnek Togg. Devlet, ‘Ben şu kadar tane satın alacağım’ dedi diye ortaya yerli elektrikli otomobil markası çıktı. Togg’un etrafında da onun tedarikçilerinden ve yazılımcılarından oluşan bir ciddi eko sistem var.

Mesela biyoteknolojiye öncelik verilse…

Ben hep iddia ediyorum; devlet çıkıp mesela dese ki, ‘Biyo teknolojinin şu şu alanlarında 5 yıl boyunca yılda 2,5 milyar dolar harcayacağım, hodri meydan üniversiteleri ve özel sektör şirketlerini bekliyorum.’ Ortaya 5 yılda harcanacak 12,5 milyar doların kat be kat fazla değerinde bir ekonomi çıkar.

Bakın, Covid aşıları sayesinde dünyada ortaya mRNA teknolojisine dayalı yeni bir ekonomi çıktı. Bu teknolojinin öncü şirketlerinden BioNTech, yakında üç ayrı kanser aşısıyla ortaya çıkacak. Türkiye’de devletin teşviki olsa, bu yeni teknolojiye girecek üniversite araştırmacıları ve onların kuracağı çok sayıda şirket olabilir.

Devlet, böyle bazı öncü yüksek teknoloji alanları saptayabilir ve bunlardan ortaya dev yeni eko sistemler çıkmasına yardımcı olabilir.

Kamu parasını taşa toprağa betona yatırmaktan daha iyi değil mi ortaya bir Kaan çıkartmak?

Tayyip Erdoğan’ın taktiği tutar mı?

Tayyip Erdoğan’ın taktiği tutar mı?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, fırtına gibi geçmesi muhtemel yerel seçim kampanyasına başladı. Şimdilik günde bir miting yapıyor ama yakında bunların sayısı artacaktır.

Erdoğan’ın konuşmalarına bakınca bir konu öne çıkıyor: Cumhurbaşkanı, CHP’deki dağınıklığı bir fırsat olarak kullanmak, CHP’ye küsen seçmenin hiç değilse bir bölümünü kendine çekebilmek istiyor. Sadece CHP de değil; esas kopuşun İyi Parti’de olduğu görülüyor zaten, o seçmeni de kendine çekmek istiyor.

Bu siyasi iletişim taktiğinin ne ölçüde başarılı olacağını hep birlikte göreceğiz ama belli ki mevcut siyasi ortamın bu taktiği kullanmayı kolaylaştırdığını düşünüyor Erdoğan’ın kurmayları.

CHP kendi seçmenine ‘tıpış tıpış gelip oy verecekler’ muamelesi yapmaya devam ettikçe, Erdoğan’ın başarı şansı da artıyor aslında.

Hani AYM karar alacak, Meclis de Atalay sorununu çözecekti?

Hani AYM karar alacak, Meclis de Atalay sorununu çözecekti?

Artık neredeyse hiç konuşmuyoruz, kaldı ki konuşsak da bir çözüm değil ama eski TİP milletvekili ve Gezi davası hükümlüsü Can Atalay’ın adı üzerinden Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında çıkan büyük çatışma şaka değil.

Yurt dışından bakıp Anayasa Mahkemesi kararının neden uygulanmadığını anlamaya çalıştığınızda görünen manzara şu: Türkiye’de yargı artık siyasi kararlar alıyor, siyasi karar alma uğruna hukuk devleti ilkesini rafa kaldırmayı da göze alıyor.

Anayasa Mahkemesi dün açıklanan kararıyla pozisyonunu değiştirmediğini, Can Atalay ile ilgili aldığı son kararında nerede duruyorsa orada durmaya devam ettiğini, hatta bir anlamda Meclis’in Atalay’ın milletvekilliğini sona erdiren kararını da yok saydığını söyledi, ‘Olmayan bir karar hakkında ben bir karar alamam’ dedi.

Oysa bazı aklı evveller, Can Atalay adı üzerinden yaşanan bu krizin Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesinden sonra AYM tarafından alınacak yeni karar sayesinde çözüleceğini öne sürüyordu.

Gerçek şu ki, AYM’nin kararının uygulanmamasıyla, hatta bir yerde yok sayılmasıyla başlayan bu krizi çözecek yegane kurum Türkiye Büyük Millet Meclisi artık.

Meclis ise krizi çözme adımları atmaya gönülsüz.