13-03-2024
İsmet Berkan

Yıllar öncesinin dedikodusu doğru çıktı; Tansu Çiller sahiden memur maaşlarını ödememeye kalkışmış

Yıllar öncesinin dedikodusu doğru çıktı; Tansu Çiller sahiden memur maaşlarını ödememeye kalkışmış

Pazartesi akşamı İstanbul’un belki en iyi üç İtalyan lokantasından biri olan Balmumcu’daki Mövenpick Oteli’nin tepesindeki Da Vittorio’dayız. İtalyan yemeği yemek için değil, son derece geleneksel bir Türk iftarı için.

Davet sahibi bu otelin olduğu binanın da sahibi olan Cavit Çağlar.

Eski siyasetçi, eski devlet bakanı, iş insanı, eski Bursaspor Başkanı Cavit Çağlar.

Benim Cavit Çağlar’la tanışıklığım 1990 yılına kadar gidiyor. Gazeteci/siyasetçi ilişkisi içinde çok şey yaşadık. O siyaseti bıraktıktan sonra ilişkimiz ağır ağır dostluğa evrildi. Gündem’in de 10Haber’in de en iyi okuyucularından biridir, zaman zaman okuduğu bir şeye takılır, telefonu kaldırır konuşuruz. Son dönemde de neredeyse her hafta görüşüyoruz…

Biliyorum ki Cavit Çağlar anılarını yayınlayacak ama kitap sır gibi saklanıyor. Daha önce Alparslan Türkeş’in, Süleyman Demirel’in hayat hikayelerini kaleme almış olan Hulusi Turgut meğer 1997 yılından beri Cavit Çağlar’ın hayat hikayesi üzerinde çalışırmış. Çağlar da onunla işbirliği yapmış, uzun uzun kendi hikayesini ve bazı çarpıcı siyasi anılarını anlatmış.

İşte pazartesi akşamı çok sayıda gazeteci ve Çağlar ailesinin neredeyse tamamı bu kitabın ilk tanıtımı için iftar saatini bekliyorduk.

Ben Süleyman Demirel-Cavit Çağlar ilişkisine yakından tanık olan çok sayıda insandan biriyim. Bu öyle siyasi bir ilişki değildi. Hatta şunu söyleyebilirim: Baba-oğul ilişkisinin bile çok ötesinde dostluk ve vefa ilişkisiydi Demirel ile Çağlar’ın ilişkisi.

Demirel’in hep yanında

Korkusundan kimsenin Demirel’in evine bile gitmediği 12 Eylül günlerinde Cavit Çağlar düzenli olarak Zincirbozan’da Demirel’i ziyaret ediyordu. Üstelik herhangi bir siyasi sıfatı da yoktu; Bursalı ve Demirel hayranı bir iş insanı olarak yapıyordu bu ziyaretleri.

Türkiye 27 Mayıs 1960’taki darbenin etkisinden 70’lerin ortasına kadar çıkamadı, gerçek anlamda demokrasiyi yaşayamadı ama 12 Eylül darbesinin etkisi 1985 yılının Ekim ayında fiilen sona erdi. Bunda Süleyman Demirel’in verdiği demokrasi mücadelesinin çok büyük katkısı oldu. İşte Cavit Çağlar bu mücadelenin her aşamasında onun yanındaki isimlerden biriydi.

1991’deki seçimde Süleyman Demirel’in partisi Doğru Yol seçimi birinci parti olarak bitirdi; yanına bir başka muhalefet partisi olan Erdal İnönü’nün SHP’sini de alarak koalisyon hükümeti kurdu. Cavit Çağlar bu hükümette devlet bakanı olarak önemli roller üstlendi.

Aynı hükümetin bir başka devlet bakanı da Tansu Çiller’di. Çiller Hazine’den sorumluydu. Yani bir anlamda ekonominin patronuydu.

Çiller memur maaşlarını ödetmiyor

Bir gün dönemin Ziraat Bankası Genel Müdürü Coşkun Ulusoy, Cavit Çağlar’ı ziyarete geldi, ‘Bu ay memur maaşlarını ödeyemiyoruz’ dedi. Sebebi Tansu Çiller’in memur maaşlarının ödenmesi için gereken parayı Hazine’den Ziraat Bankası’na transfer etmemesiydi.

Çağlar kulaklarına inanamadı, hemen Tansu Çiller’i aradı. Hulusi Turgut’un Doğan Kitap tarafından yayınlanan ‘Cavit Çağlar: Fırtınalı Bir Yaşam Öyküsü’ kitabından aktarıyorum.

Çağlar ‘Memur maaşlarını neden ödemiyorsun’ diye sorunca Tansu Çiller ‘Memurlar bu ay maaş almasın, ne olacak?’ diyor.

– Tansu Hanım sen neler söylüyorsun?

– Hatta bu ay değil, altı ay almasınlar. Ülkeyi mahveden onlar.

Çağlar bağırıyor, Tansu Çiller ağlıyor

Bunu duyan Çağlar hemen Demirel’in yanına gidiyor. Kısa bir toplantının ardından Demirel ödeme emrinin yazılı olduğu belgeyi bir başka devlet bakanı olan Ekrem Ceyhun’a uzatıyor, ‘Götür bunu Tansu Hanıma imzalat’ diyor. Ama Tansu Çiller o kağıdı da imzalamıyor, Ekrem Ceyhun’u geri yolluyor.

Bunun üzerine aynı kağıdı Cavit Çağlar alıp Çiller’e gidiyor. 

– Tansu Hanım, biliyorsun biz iktidarız. Memur maaşlarını ödemezsek bizi katlederler. Tarihte Patrona Halil isyanı var, onu bilir misin?

– Memurlar da maaş almasın efendim. Enflasyonu arttırıyorlar.

– İmzala şu kâğıdı.

– Hayır, imzalamam.

– Sen bizi astıracak mısın?

Konuşma buradan sonra çok sertleşiyor; Tansu Çillet ağlamaya başlıyor ve  “Benim kadın olduğumu nasıl unutursun, bana böyle muamele edemezsiniz” diyor. Çağlar ise “Şu anda kadın – erkek yok, devlet yönetimi var. Burada aynı gemideyiz” diye yanıtlıyor. Ama Çiller imzalamıyor.

Son çare Demirel, Tansu Çiller’i makamına çağırıyor ve kağıt imzalatılıyor da memurlar o ay maaş alabiliyor.

Haberi duyduk ama yazamadık

Çağlar’ın kitabında bu öyküyü okuyunca birden geçmişe ışınlandım. Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Tansu Çiller’in bütçe açığını sınırlamak ve böylece Hazine’nin iç borçlanma için ödemek zorunda kaldığı faizi düşürmek için memur maaşlarını birkaç ay boyunca ödememeyi düşündüğünü, hatta düşünmenin ötesine geçip bunu uygulamaya kalkıştığını o zamanın iyi Ankara gazetecileri haber almıştı aslında.

Birkaç ay önce kaybettiğimiz Bilal Çetin örneğin, elinde bu haberle çıkagelmişti, ama haberi resmen de doğrulatmak gerekiyordu ve biz bunu beceremedik, haber elimizde kaldı. Yıllarca bunun  dedikodusu konuşuldu, hatta dedikodu halinde yazıldı da hikaye ama şimdi birinci ağızdan olayı okumak bana çok çarpıcı geldi.

Memurların veya emeklilerin maaşlarını ödememeyi hayal etmek bile zor.

Tansu Çiller’in faiz takıntısı

O yıllarda Türkiye devasa bütçe açıklarıyla ve bunun doğurduğu çok yüksek enflasyonla yaşıyordu. Çiller bütçe açığını düşürmek için ekonomide yapısal reformlar yapmak yerine memur maaşlarını ödememeye karar vermişti. Bunun hayal bile edilemez bir şey olduğunu zor yoldan anlayınca 1994 başında başbakan olarak bu kez bankaların bileğini bükmeye karar verdi, Hazine ihalesinde oluşan faizi beğenmeyerek borçlanma ihalelerini iptale gitti. O da bizi 1994 krizine soktu.

Yapısal reform yapmak yerine faizi yapay yolla düşürme denemesini Türkiye Tayyip Erdoğan’la bir kez daha yaptı. Şu an onun sonuçlarını yaşıyoruz; yüksek enflasyon, daha yüksek iç borçlanma faizi ve yeniden eksi 70 milyar dolara dayanan Merkez Bankası rezerviyle.

Kitapta daha çok şey var

Cavit Çağlar’ın hayat öyküsünde daha çok şey var. Gümülcine doğumlu bir minik çocuk olarak Türkiye’ye göç eden bir ailenin son derece renkli ve zorlu öyküsü bu.

Manşetlere çıkacak çok sayıda öykü var kitabın içinde, herhalde önümüzdeki günlerde bunları da teker teker okuyacağız ama benim en çok ilgimi çeken insani bir öykü oldu.

Cavit Çağlar’ın anne babasının Gümülcine’deki lakabı veya aile ismi ‘Molla.’ Soyadı seçmeleri gerektiğinde bunun yerine Atatürk’ün şiirlerini çok beğendiği Behçet Kemal Çağlar’ın soyadını alıyorlar.

Hulusi Turgut titizliği diye bir şey var…

Hulusi Turgut titizliği diye bir şey var…

Hafızam beni yanıltmıyorsa onu ilk kez Sabah gazetesinin Güneşli’deki binasında gördüm.

Açık mavi gözlü, sarışın, üzerinde Londra’nın ünlü Saville Row’undaki terzilere diktirilmiş gibi duran son derece klasik takım elbise ile onu önce yabancı bir konuk sandım.

Hulusi Turgut’tu o. 90’lı yılların başından beri tanırım; sanırım hiç kravatsız, traşsız ve bakımsız görmedim. Yakın zamanda Altan Öymen’in eşi Aysel Öymen’in cenazesinde karşılaştık epey bir aradan sonra, hasret giderdik. Bir de pazartesi akşamı onun yazdığı Cavit Çağlar kitabının tanıtımında.

Hulusi Turgut bir anlamda Türk merkez sağının ‘sır katibi’ bana göre. Süleyman Demirel’in, Alparslan Türkeş’in çok yakınında olmuş bir gazeteci. Bu isimler ona sırlarını emanet etmiş ve o onların gözünde hep güvenilir kalmış, o sırlara hiçbir zaman ihanet etmemiş, kendisiyle yazılmamak üzere paylaşılan hiçbir şeyi yazmamış.

Cavit Çağlar’ın anılarını anlatmak üzere onu seçmesi de boşuna değil. Her bakımdan güvenilir bir isim Hulusi Turgut.

Bir de tabii dillere destan titizliği var. Basit bir örnek: Cavit Çağlar kendisinin ve anne babasının Batı Trakya Gümülcine’den Türkiye’ye göç tarihini de, Türk vatandaşlığına kabul edilme tarihini de aslında yanlış hatırlıyor. Ama hayır, Hulusi Turgut belgelerine kadar ulaşmış, ailenin hangi gün hangi saatte sınırı geçtiğini de, hangi gün Türk vatandaşı olduğunu da onlardan iyi biliyor.

Zaten Cavit Çağlar boşuna demiyor ‘Kendimle ilgili bir sürü şeyi ben de bu kitaptan, Hulusi Turgut’tan öğrendim’ diye.

Gerçekten de Hulusi Turgut titizliği ve gerçeğe Hulusi Turgut sadakati diye bir şey var.

Cavit Çağlar’ın iki pişmanlığı: Siyasi tarih değişir miydi?

Cavit Çağlar’ın iki pişmanlığı: Siyasi tarih değişir miydi?

Tanıtım gecesinde bulunduğumuz binanın hemen yanındaki binada Cavit Çağlar tarafından kurulmuş olan NTV’nin (ki açılımı Nergis TV’dir) bugünkü Genel Yayın Yönetmeni Nermin Yurteri bir soru sordu, ‘Pişmanlığınız, öyle olmasaydı şöyle olsaydı dediğiniz bir şey var mı?’

Cavit Çağlar bir iç çekti, ‘İki pişmanlığım var’ dedi.

Birincisi şartların onu NTV’yi satmak zorunda bırakmasıydı. ‘Her şeyime elkonmuştu, NTV’de çalışanların maaşlarını ödeyemeyecektim’ dedi. 2001 krizinde Çağlar’ın bankası InterBank’a elkondu, Çağlar kendisi hapis yattı. O dönem batan bankaların patronlarından olup da borcunun tamamını ödeyen az sayıda isimden biri Cavit Çağlar (Dinç Bilgin de ödedi, hatta alacaklı kaldı ama hala parasını alamadı devletten. Böyle bir başka alacaklı Demirbank’ın sahibi Halit Cıngıllıoğlu idi, aileye yeniden banka kurma izni verildi).

Peki ikinci pişmanlığı neydi? İşte o çok çarpıcı: 1993 yılında Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı olunca DYP’deki yarışta Cavit Çağlar çekilmiş, İsmet Sezgin’e karşı yarışan Tansu Çiller DYP’ye genel başkan olup başbakanlık koltuğuna oturmuştu.

Çağlar ‘Çekilmeseydim ben kazanırdım ve Türkiye’nin siyasi tarihi de değişirdi’ diyor. Kazanabilir miydi, bugün artık bilemeyiz ama kazanmış olsaydı Türkiye’nin siyasi tarihinin değişeceğinden kuşku yok.