22-03-2024
İsmet Berkan

Ahlaksızlığın devlet eliyle teşviki

Ahlaksızlığın devlet eliyle teşviki

Türkiye’de yediden yetmişyediye kime sorsanız ülkemizde bir ahlaki bozulma olduğunu söyleyecektir.

Okumamışından üniversite profesörüne, siyasetçisinden gazetecisine, iş insanından manavdaki çırağına kadar herkes ahlaki bozulmadan şikayet eder ama ahlak da bozulmaya devam eder ülkemizde.

Bu yaman çelişkinin sebebine ilişkin ilginç bir mikro gözlem fırsatı var elimizde…

‘Moral hazard’ diye İngilizce bir kavram var, Türkçeye çevirmek kolay değil. Kabaca ‘ahlaki bozulma tehlikesi’ diyebilirim.

Bu kavram modern iktisatta çok kullanılır. Düzenleyici otoritenin, yani genellikle devletin kimi davranışlarının koyduğu veya kaldırdığı kuralların toplumda ahlaki bir bozulmaya neden olması anlatılır bu kavramla.

Bu konuda Türkiye sürekli örnekler üreten bir ülke. Son örnek çok taze:

Ülkemizde bu yılın başından beri, yani ilk iki ayda toplam 146 bin 318 adet otomobil satıldı. Bu araçların neredeyse 45 bininin engelliler tarafından alındığını biliyor muydunuz?

Dün denebilecek bir zamana kadar otomobil sahibi olmayan 45 bin engellinin koşa koşa gidip otomobil sahibi olması, bu arada yine düne kadar hastaneye gidip engelli raporu almaya gerek duymayan binlerce kişinin hastanelere koşması nedendir?

Sorunun cevabı Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın ÖTV adlı vergiyle ilgili bir düzenlemesinde yatıyor. 

Kurala göre yüzde 90 ve üstünde bedensel engelli vatandaşlarımız otomobil alacaklarında, otomobilin vergiler dahil fiyatı 1 milyon 591 bin 200 lirayı ve motor hacmi 1,6 litreyi geçmediği sürece ÖTV’den muaf tutuluyor.

Yine kurala göre yüzde 40 ile 89 arasında bedensel engelli olduğu raporla sabit vatandaşlarımız ise fiyat ve motor hacmi aynı kalmak üzere araçları ÖTV indirimiyle satın alabiliyor.

Bunlardan yüzde 90 ve üstü engelli olanlar doğal olarak araçları kendileri kullanamıyor, aracı birinci derece akrabaları veya şoförleri kullanabiliyor. Yüzde 40-89 arası engelliler ise özel tertibatla araçları sadece kendileri kullanabiliyor (Bu arada bir önemli detay: Aracın sadece otomatik vitesli olması bile ‘özel tertibat’ kabul ediliyor).

Aslına bakacak olursanız kural yeni değil. Amacı da gayet soylu: Engelli vatandaşlarımız eve hapsolmasın, hayata karışabilsinler.

Peki kural yeni olmadığına göre neden bu yılın ilk iki ayında engelli vatandaşlarımız koşa koşa gelip otomobil aldı?

Bu sorunun cevabı artan ÖTV muafiyet tavanında gizli. 31 Ocak’a kadar engelli araçları için ÖTV muafiyeti 1 milyon 4 bin liraya kadardı. O fiyata araç olmadığı için pek satış da olmuyordu. Ama yeni yılla birlikte bu muafiyet tavanı yeniden değerleme oranı kadar, yani yüzde 58,46 artıp 1 milyon 591 bin 200 liraya yükselince birdenbire bu fiyata alınabilir çok sayıda otomobil seçeneği belirdi.

İşte hücumun sebebi bu. Çünkü, eğer engelli raporunuz varsa en üst limitteki bir aracı (yani fiyatı 1 milyon 591 bin lira olan aracı) 884 bin liraya satın alabiliyorsunuz.

Aynı otomobile sıradan vatandaşın ödediği para ile engelli vatandaşın ödediği para arasında iki kata yakın (yüzde 44,44) fark olabilmesi, işte iktisatta söylendiği haliyle tam bir ‘moral hazard.’

Sözcü yazarı Ege Cansen dün bu durum için ‘Bir orostopolluk var’ demiş; sahiden de var, düne kadar ortada olmayan bir talebin bugün birdenbire ortaya çıkması insanı ister istemez şüpheye sevk ediyor.

Normalde engelliye araç satışı istisnai bir durum; çünkü genel nüfus içinde engellilerin oranı doğal olarak sınırlı. Ama bir bakıyorsunuz, anlı şanlı otomobil markalarının neredeyse tamamı kendi web sitelerinde engelli araç indirimiyle ilgili özel bölüm açmış durumda. Nasıl açmasınlar, baksanıza iki ayda 45 bin otomobili bu kategoriden satmışlar; bütün satışlarının hemen üçte biri bu kategori.

Elimde bir kanıt olmadığı için ilk iki ayda araç alan (ve aslında bugün de almaya devam eden) engelli raporlu kişilerin tamamının gerçekte engelli olmadığını söyleyecek değilim elbette. Ama hastanelerde engelli raporu almak için yığılma var, bunu söyleyeyim.

Kaldı ki, kuralda yüzde 40-89 arası engelliyseniz aracı sizden başka kimsenin kullanamayacağı yazılı olsa bile bunun ne derece etkin uygulandığı ülkemizde bir soru işareti.

Diyelim ki polis engelli indirimiyle ucuza alınmış bir aracı durdurdu ve sürücüsü engelli çıkmadı. Burada inisiyatif durduran polis memurunda ve bu da başka bir ‘moral hazard’ kapısı açacak bir durum.

Peki ne yapsın devlet? Engellilerin daha kolay ve ucuza araç almasını engellesin mi?

Hayır, elbette bunu yapmasın, hatta bence ÖTV muafiyeti konusunda üst sınır koymaktan bile vazgeçsin. Ama bu teşviki veya ayrıcalığı akıllıca uygulasın.

En önemlisi, otomobiller üzerindeki fahiş vergileri normale indirsin, vatandaşı daha ucuza otomobil alabilmek için ahlak dışına çıkmaya teşvik etmekten vaz geçsin.

Ekonominin dramı: 40 katırla 40 satır arasında…

Ekonominin dramı: 40 katırla 40 satır arasında…

Merkez Bankası dün herkese sürpriz gelen bir adımla faizi yüzde 5 birden arttırdı. Oysa ortada sürpriz yok; bugün faizi arttırmasa yarın doların fiyatını 40 lirada da görebilir, bu yüzden çok daha yüksek faiz rakamlarına gelmek zorunda kalabilirdi.

Eski bir Amerikan Merkez Bankası başkanına atfedilen meşhur bir söz vardır: Merkez Bankası, parti bütün hızıyla devam ederken ortaya çıkıp içkileri ve bardakları kaldıran kişiye benzer…

Bizde o parti biteli çok oldu. Geçen yıl 28 Mayısa kadar devam eden partiden sonra herkes yeterince sarhoş oldu, toplumun bir kesiminden diğerine ciddi bir servet ve gelir transferi yapıldı, ama deniz de bitti; Merkez Bankası rezervleri eksi 70 milyar doların üzerine çıktı.

Seçimden sonra Merkez Bankası yönetimi değişti, öncelik rezerv biriktirmeye ve enflasyonu düşürmeye verildi, sahiden de rezerv rakamı eksi 40 milyar dolara kadar geriletildi. Ama bu sıkı duruşa yerel seçim nedeniyle ara verilmesi tabloyu çok kısa sürede tersine çevirdi, rezervler yeniden eksi 64 milyar dolara geldi.

Merkez Bankası dolar satmaya kalksa rezerv eksi 80’e kadar düşecek, satmasa doların fiyatı 40 liraya kadar gidecekti.

Bağra taş basıldı, faiz yüzde 5 arttırıldı. Belki söylemek için erken ama sanırım piyasa yüzde 5’lik artışı yeterli görmedi; bana kalırsa Merkez Bankası bugünlerde bankaların mevduat faizlerini arttırması için de önlemler almaya başlayacak; mevduat faizi yüzde 60’lara gelmeden bu kanamayı durdurmak zor.

Türk ekonomisi hızlı bir yavaşlama ve soğuma sürecine girmeden enflasyon belasında yükümüzü hafifletemeyeceğiz.