Belki de sağlıklı olanı budur, siyasetle ancak bu kadar ilgilenmektir
Neden böyle bilmiyorum, belki Akdenizli bir toplum olduğumuz, belki baskın özelliği köylülük olan bir toplum olduğumuz için hayatta pek çok şeyi ifrat ve tefrit halinde yaşıyoruz.
Hepimiz için kocaman bir duygusal salıncak var; bir o yana sallanıyor, bir öteki yana…
Bugün çok sevdiğimiz bir şeye yarın sırtımızı dönebiliyor, düne kadar aklımızın köşesinde bile olmayan bir konuyla bugün yatıp kalkar hale gelebiliyoruz.
Geçen yıl bu vakitleri hatırlayın. Siyasetle yatıyor siyasetle kalkıyorduk. Seçimi iple çekiyor, sonucu bir an önce görmek istiyorduk. Siyasi liderlerin konuşmalarını dikkatle izliyor, her söyleneni sanki şahsen bize söylenmiş gibi algılıyor, hemen sosyal medyada veya arkadaş WhatsApp gruplarında tepki veriyor, başkalarının verdiği ve hoşumuza giden tepkileri zincirleme paylaşıyorduk.
YouTube yıldızları belirmişti; mesela Oğuzhan Uğur’un programına katılan liderlerin saatler süren videoları bir gecede milyonlarca izlenebiliyordu. Cüneyt Özdemir’in günlük canlı yayınlarında aynı anda 500 bin kişi olabiliyordu. TV’lerde konuşan kafa programlarına ilgi patlaması vardı, herkes meşrebine göre bir konuşan kafa heyeti bellemiş, her gece onlarla yatıp onlarla kalkıyordu.
Haber siteleri siyasi haberden geçilmiyordu. Aynı gün bazan üç, beş ayrı anketin sonucu birden haber oluyor, haydi herkes anketleri konuşmaya başlıyordu.
Siyaset konuşmadan simit bile alamıyordunuz, ‘Kim kazanır’ sorusu günde onlarca kez soruluyordu.
Sonra… Sonra seçim bitti gitti ve birdenbire siyaset konuşmaz olduk.
Sadece Tayyip Erdoğan muhalifleri değil taraftarları da 29 Mayıs sabahından itibaren siyasetten koptu. İfrattan tefrite geçmiştik.
Hayatını günde üç beş kez siyasi analiz kasarak kazanan, kendi varlığını siyasi analiz kasmaya dayamışlarımız önce sudan çıkmış balığa döndü. Onların bile içinden analiz kasmak gelmiyordu artık. Bahanesi de bulundu: ‘Siyasetten yorulmuştuk, bir süre dinlenip yerel seçimde yeniden siyaset konuşurduk nasıl olsa…’
Bugün 23 Mart. Haftaya pazar günü seçim var ve hala yorgunluk geçmedi, siyaset konuşmamaya, konuşmaya kalkan olursa da dinlememeye devam ediyoruz.
Birkaç hafta önce arkadaşlar arası bir sohbette ‘Hayatımda bundan daha apolitik bir dönem yaşamadım’ dedim. Bunu eleştirel anlamda söylemeştim, sohbetteki arkadaşlar da bana katıldı, ‘Evet, sahiden öyle’ dediler.
Ama sonra düşündüm, gençlik yıllarımdan beri içinde yetiştiğim çevre hep fazlasıyla politikti ve bu çevre içinde ‘apolitik’lik veya ‘depolitizasyon’ kelimeleri bir çeşit küfür yerine geçerdi. Dolayısıyla ‘politik olmayı’ iyi, güzel ve doğru bulan bir görüşe sahibim.
Oysa bu bir önyargı. Siyasetle yakından ilgili olmak belki olumsuz bir şey değil, ama illa olumlu olması da gerekmiyor. Bazı insanlar siyasetle sizin ilgilendiğiniz kadar yakından ilgilenmeden de kendine anlamlı bir varoluş bulabilir bu dünyada.
Hayatın bu basit ve sıradan gerçeğini idrak etmekte bile zorlandığımı görünce dank etti: Normal ve olması gereken ben değildim, aksine siyasetle göz ucuyla ilgilenenlerdi ‘normal’.
O yüzden, bugün seçime sekiz gün kala siyaset haberlerinin hiç okunmamasını, Tayyip Erdoğan’ın bu seçimde bugüne kadar düşük profil çizmiş olmasını, sokaktaki insanın siyasi afişlere kötü gözle bakmasını, yolda bangır bangır siyasi mesaj vermeye çalışan aday araçlarının ‘Gürültü yapmayın’ tepkisi görmesini, evet biraz tefrit gibi görmekle birlikte belki de normal, hatta sağlıklı karşılamak gerektiğini düşünmeye başladım.
Siyasetin sahiden ilgimizi çekebilmesi için horoz dövüşü olmaktan çıkıp hayatımıza dokunmaya çalışması lazım belki de.
Bilmiyorum tabii Türkiye’nin siyasete ilgisizliği bu seviyede devam mı edecek, yoksa seçimin ertesi sabahından itibaren 2028 seçim kampanyaları mı başlayacak, kestirmesi zor ama keşke hep böyle kalsak diye geçiyor içimden.
Keşke siyasete ilgimiz bu mesafede durmaya devam etse, keşke hayatın geri kalanıyla daha fazla meşgul olsak.