Ak Parti’nin yenilgisi basit bir tepki değil, dip dalgası ve sosyolojideki değişim kalıcı
Bir basit örnek vereceğim: Akşam yemeği sofrasında, hatta meyhanede çay içenlerden misiniz?
Ben değilim ve akşam yemeğinde çay görünce bunu yadırgayanlardanım.
Küçük bir azınlığın, yani akşam yemeğinde çay içmeyi yadırgayanlar azınlığının mensubu olduğumun farkındayım.
60 yaşındayım ve Türkiye’nin yaşadığı muazzam sosyokültürel değişimin en son 50 yılının canlı tanığıyım. Bu değişim bitmiş değil; yönünü ve alacağı nihai manzarayı tahmin etmek de kolay değil. Ama sanıyorum pazar günkü seçim bu değişimin önemli kilometre taşlarından biri olarak tarihe yazılacak.
Türkiye’nin yaşadığı değişim temelde köylü millet olmaktan şehirli millet olmaya, kırsaldan ve onun kaçınılmaz ekonomik-kültürel hayat tarzından şehrin kaçınılmaz kıldığı ekonomik-kültürel hayat tarzına geçişin değişimi. Temeli 1923’te Cumhuriyet’le atılmış bir değişim bu.
İstanbul canlı bir sosyoloji laboratuvarı
Ben çocukken Türkiye nüfusunun ezici çoğunluğu köylerde, kırsal alanlarda yaşardı. Üniversitede dersini aldığım için kendimi hep olağanüstü şanslı saydığım sevgili hocam Prof. Dr. Mübeccel Kıray’a göre Cumhuriyet ta en başından beri köylüyü köyünde tutmak için mücadele etmişti. Bu amaçla tarım teşvikleri verilmiş, toprak reformu denemeleri yapılmıştı.
Ama Türkiye kaçınılmaz biçimde kapitalizme evriliyordu; fabrikalar kuruluyor, bunlara kol emeği gerekiyordu ve köyden kente göç vardı.
İstanbul canlı bir sosyoloji laboratuvarı gibi. Önce Kasımpaşa’dan başlayıp Okmeydanı sırtlarına doğru, sonra Büyükdere Caddesi’nin kuzey yamacındaki Çeliktepe-Gültepe gibi mahallelerden başlayıp aşağıya Kağıthane’ye kadar uzanan gecekondu mahalleleri köyden göçüp fabrikalara işçi olarak gelenler tarafından kurulmuştu. Sanayi önce Haliç kıyısındaydı, sonra Büyükdere Caddesine taşınmıştı. Şimdi ise kıyısına Başakşehir’in kurulduğu İkitelli’de.
Köyden kente göç artık hemen hemen tamamlandı. Köyde yaşayan nüfus yüzde 10’un altına düştü. Pazar günü seçim yaptığımız 30 büyükşehirde nüfusumuzun kahir çoğunluğu yaşıyor.
Düşünün, 80’li yıllarda Turgut Özal bir seferinde gururla söylemişti: Artık nüfusun yarısı kırda, yarısı şehirde yaşıyordu. Demek son 40 yılda nüfusun yüzde 40’tan fazlası daha şehirlere taşındı.
Ak Parti kimin partisi?
Bu göç eden muazzam nüfusun, şehirlere gelip kendine yer açmaya, kültürünü ve hayat tarzını korumaya çalışan büyük kalabalıkların siyasi partisi Ak Parti.
Bu büyük kitleler bu büyük sosyolojik değişim başka hiçbir partide temsil edilmedi. O parti göçü yönetti, göçmenlere kendince düzgün bir yeni hayat vaat etti, kendi sosyolojik ve kültürel değerlerini korumalarına yardımcı oldu. Onları hem ekonomik olarak destekledi, hem de kültürel olarak.
Ak Parti ile kitlesi arasındaki temsil uyumsuzlukları 2015’te başladı
Baktığınızda Ak Parti zirvesine 2015’in Kasım ayında tekraren yapılan seçimde ulaştı, ondan sonra ise düzenli olarak düşüşte. Halktan aldığı desteğin üçte birini kaybetti son dokuz yılda (Ama Ak Parti’nin lideri Tayyip Erdoğan desteğini azalarak da olsa korumaya devam ediyor, daha geçen yıl yüzde 52 oy aldı).
Ak Parti’nin aldığı desteği kaybetmeye başlaması çok da yadırgatıcı değil aslında. Çünkü gelip şehirlere yerleşmesine, buralarda tutunmasına ve hatta zenginleşmesine yardımcı olduğu kitleler şehirde ister istemez homojenliklerini kaybediyor, çeşitli farklı kültürel alt gruplara ayrışıyorlar. Öncelikler ve talepler farklılaşıyor.
Kimi için kültürel değerleri korumak, yani muhafazakarlık daha önemli bir değer; kimileri için ortak milli ve kültürel kimlik, kimileri için daha iyi hayat, kimileri için başka şeyler…
Kitle değiştikçe Ak Parti ile geçmişte ona oy verenler arasındaki temsil uyumsuzluğu da kaçınılmaz biçimde artıyor; Ak Parti de kaçınılmaz biçimde kendi kitlesi içinde tercih yapmaya, bazılarını daha fazla kayırmaya başlıyor.
CHP’liler uzaydan gelmiyor, bu toplumdan çıkıyor
Ak Parti’nin muhalefeti başından beri modern, şehirli ve hatta Batılı hayat tarzının kültürel taşıyıcısı CHP idi. Bu parti, bugün derecesi azalmış da olsa hala o köyden gelen göçmenlere karşı kendi sosyo-ekonomik ve kültürel statüsünü muhafaza etmeye çalışanların partisi.
Ama sosyolojinin kaçınılmaz değişimi istese de istemese de CHP’yi de değiştiriyor; CHP kadroları uzaydan gelmiyor, bu toplumun içinden yetişip çıkıyor. Yeni kuşaklar CHP’de göreve geldikçe CHP de değişiyor.
30 yıl önce tipik CHP’li sokakta başörtülü kadın görmeye tahammül etmek için kendini zorlayan insandı; bugün öyle değil. Çünkü büyük olasılıkla kendi annesi de o sokakta yadırganan başörtülülerdendi. 30 yıl önceki CHP’li bugün şaka gibi gelen ‘annemin, anneannemin başörtüsü’-‘türban’ ayrımı yapan insandı; bugün arada fark olmadığını biliyor artık.
Başörtüsü tek bir örnek. Akşam yemeğinde çay da içiyor CHP’li, bunu rakı masasında da yapıyor bazen. Kuşaklar değişti, kültür savaşı kaçınılmaz biçimde daha düşük yoğunluklu bir çatışmaya dönüşüyor, hibrit çözümler ortaya çıkıyor.
Kırılan cam tavan hangisi?
CHP’nin Genel Başkanı Özgür Özel seçim gecesi zaferi değerlendirirken ‘Cam tavanı kırdık’ dedi. Kastettiği yüzde 25’lik oy oranıydı; orayı aşmış, hatta yüzde 30’u da geçmişti CHP.
Ama gerçekte kırılan cam tavan basit bir rakamdan ibaret değildi; esas CHP’de temsil edilen şehirli muhafazakarlık kırıldı; yeni bir değişim arzusuna evrildi. Sadece eski sosyo-ekonomik ve kültürel statüsünü korumak isteyenler değil onları bir üst lige sıçratacak bir değişim dalgası yaratmak isteyenler de CHP’ye oy veriyor artık.
Son birkaç yılda bolca konuştuğumuz dip dalgası bu. Yalnız bir farkla: Bu dip dalganın Ak Parti’ye duyulan öfkeyle bağı sandığımız gibi düpedüz öfkeden ibaret değil. Sadece negatif duygulardan, ‘Kurtulalım şunlardan, yeter’den oluşmuyor. Aksine bir pozitif tarafı var, hatta bu olumlu yan daha ağır basıyor: İleri doğru sıçramak istiyor.
Dip dalga 10 ay önce de oradaydı
Bugün seçim kazandıran dip dalga 14 Mayıs 2023’teki seçim öncesinde de oradaydı, neredeyse elle tutulur bir gerçeklikti.
Ama o dönemin CHP aklı eskiyi temsil eden, hayatını sadece kendi sosyo-ekonomik ve kültürel statüsünü korumaya adamış kuşaklardan oluşuyordu.
O kuşak ve onların lideri Kemal Kılıçdaroğlu bir sürü doğru şey yapmış ve doğru tohumlar atmış olmasına rağmen dip dalgayı temsil etmiyordu.
Daha doğrusu dipten gelen dalga kendini Kılıçdaroğlu’nda değil mesela Ekrem İmamoğlu’nda görüyordu, orada temsil edildiğini düşünüyordu. O yüzden bekledi. Bugün CHP’nin yerel yönetime taşıdığı genç kuşaklara bakın, ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Şimdi bütün partiler oturup seçim sonuçlarını değerlendirecek, kendilerine göre dersler çıkaracaklar. Ama sanırım en büyük dersi Ak Parti ve CHP çıkaracak; daha doğrusu en önemlileri bu iki partinin çıkaracağı dersler olacak.
Benden duymuş olmayın ama bu yeni sosyoloji kalıcı ve ülkemizde kalıcı etkileri de olacak.