29-05-2024
İsmet Berkan

Bir futbol insanı yok mu Federasyon Başkanlığı’na aday olacak?

Bir futbol insanı yok mu Federasyon Başkanlığı’na aday olacak?

Türkiye’nin bize özgü zavallı hallerinden birini gözlemek için paha biçilmez bir fırsatımız daha var önümüzde: Futbol Federasyonu seçimleri.

Mevcut federasyon başkanı Mehmet Büyükekşi tam olarak nasıl olduğu anlaşılamayan biçimde Futbol Federasyonu Başkanı oldu.

Gerçekte onu kimse tam olarak tanımıyor ve federasyon başkanlığına da layık görmüyordu. Ama o Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kendisini desteklediğini öne sürerek aday oldu, hakkında dile getirilen çok yüksek sesli itirazlara, hatta FETÖ’cü suçlamalarına rağmen seçimde karşısına başka rakip çıkmadı ve ardından başkan oldu.

Tayyip Erdoğan sahiden onu mu destekliyordu? Bunu bilmiyoruz, çünkü Tayyip Erdoğan hiçbir zaman çıkıp ‘Bana göre doğru isim Mehmet Büyükekşi’ demedi.

Ama diyelim ki dedi, yani Büyükekşi’yi açıkça destekledi. Peki bu, ülkemizde milyar dolarlık dev bir endüstri olan futbolun nasıl oldu da bütün paydaşlarının birden hizaya girmesine, kendi çıkarlarından vaz geçip düne kadar pek de tanımadıkları, futbolla ilgisini de, futbola ilişkin projelerini de bilmedikleri bir kişiyi seçmelerine neden oldu?

İşte ülkemize ilişkin zavallı halimiz tam olarak bu. Söz konusu olan futbol olunca zavallılık maalesef daha da pekişiyor. Çünkü bu endüstride belki milyar dolarlar dönüyor ama bu paraları harcayan veya kazananların hiçbiri aslında kâr güdüsüyle hareket etmiyor. Öyle olunca ‘futbolun paydaşları’ dediğimiz, federasyon seçiminde oy veren az sayıda delegenin hiçbiri için futbolun ortak genel çıkarı önemli değil; herkes futbol üstünden kendine maddi veya siyasi çıkar elde etme peşinde.

Dediğim gibi Tayyip Erdoğan’ın Mehmet Büyükekşi’yi destekleyip desteklemediğini, onun seçime tek aday olarak girmesini isteyip istemediğini bilmiyoruz. Konuşanların tamamı karnından konuşuyor.

Seçimde bir rakip çıksa ve o kazansaydı Tayyip Erdoğan kabul etmeyecek miydi? Kendisine rağmen seçilen ismi yerinden etmek için siyasi güç mü kullanacaktı, bunu da bilmiyoruz.

En önemlisi, Futbol Federasyonu Başkanını belirlemek Tayyip Erdoğan için neden önemli bir konu olsun, bu sorunun cevabını da bilmiyoruz.

Erdoğan olsa olsa Türkiye’de futbolun iyi ve sorunsuz yönetilmesini ve başta milli takım olmak üzere takımların başarılı olmasını ister.

Futbolun paydaşları kendi söküklerini dikemediklerinde dönüp Tayyip Erdoğan’ın kapısına dayanır, ‘Biz beceremedik, sen bize racon kes’ derler. Zaten sorun ve zavallılık da tam orada başlar.

Futbolun paydaşları rahmetli federasyon başkanı Hasan Doğan’ı tam da böyle seçmişti. ‘Biz bu işi beceremiyoruz, bari Erdoğan’a çok yakın birini Federasyon Başkanı yapalım, hükümet bize yardım etsin’ diye düşünmüşlerdi. Hasan Doğan Allah için iyi bir federasyon başkanıydı ama zamansız ölümü futbol dünyasının zavallılığının sürmesine neden oldu, yerine hep o nitelikte, yani Tayyip Erdoğan’a yakın bir isim arandı.

En sonunda Mehmet Büyükekşi’ye kadar düştü futbol; çünkü dediğim gibi kriter futbol adına proje geliştirip bütün futbolun yükselmesini sağlayacak bir isim değil, Tayyip Erdoğan’a yakın birini bulmaktı.

Büyükekşi, Erdoğan’a yakın olduğunu ve onun tarafından desteklendiğini hep ima ediyordu ama dediğim gibi ben bu imaların gerçekliğinden ilk günden beri şüpheliyim. Kaldı ki, dediğim gibi futbolu yönetecek insanı seçmenin yegane kriteri zaten Erdoğan’a yakın olmak olamaz.

Önümüzdeki aylarda Futbol Federasyonu Başkanlığı için seçim yapılacak. Mevcut başkan Mehmet Büyükekşi’nin yeniden aday olduğu anlaşılıyor.

Buna karşılık çok sayıda futbol paydaşı daha şimdiden homurdanıyor. Büyükekşi’yi yeniden başkan görmek istemiyorlar.

Tamam ama ortaya çıkan bir aday da yok. Tek bir futbol insanı bile çıkıp ‘Benim şöyle şöyle projelerim var, onları uygulamak için şu ekiple federasyon başkanlığına talibim’ demiyor.

Şikayete gelince bol bol var. Türk futbolu bu yıl en tuhaf sezonlarından birini bitirdi. Şampiyon olan Galatasaray da, ligi ikinci tamamlayan Fenerbahçe de federasyondan şikayetçi. 

Düşünün şampiyon 38 haftada 102 puan topladı; ikinci ise 99. Onların ardından gelen üçüncü Trabzonspor sadece 67 puan alabildi. Her bakımdan normal olmayan, eşitsiz bir lig. 2020-21 sezonu salgın yüzünden 40 haftalık fikstürle, yani bu yıla göre iki fazla maçla oynanmıştı ve o yılın şampiyonu Beşiktaş ile ikincisi Galatasaray 84’er puan almışlardı. Düşük puanla şampiyon olma rekoru herhalde 2019-20 sezonunu 69 puanla birinci kapatan Başakşehir’indi. O yıl Galatasaray 56, Fenerbahçe ise sadece 53 puan alabilmişti.

Sadece bu rakamlar bile bu yıl oynanan ligin bir tuhaf dengesizlik ligi olduğunu, rekabet şartlarının yeterince oluşmadığını ve iki kulübün fena halde kopup gittiğini gösteriyor.

Galatasaray ve Fenerbahçe durumlarından memnundur belki ama bu hal futbolun toplam çıkarı açısından yanlış giden bir şeyler olduğunu gösteriyor. Ve biz bunu konuşmuyoruz.

Futbol bazı kulüplerin değil bütün futbolun çıkarını savunacak bir başkan ve yönetim arıyor kendine. Ama kimse ortada gözükmüyor.

Gen tedavileri hayatın bir gerçeği olmaya başlarken

Gen tedavileri hayatın bir gerçeği olmaya başlarken

Çin’den gelen haberi gördünüz mü, ülkemizde de en az yedi milyon diyabetli hasta var, dünya çapında 100 milyonlarca. Bir bölümü ya doğrudan Tip-1 adı verilen diyabetli ve vücutları hiç insülin hormonu üretmiyor, her gün insülin iğnesi olmak zorundalar. Diğer bölümü ise uzun süre Tip-2 diyabetle yaşadıktan sonra vücutları artık insülin üretemez hale gelenler.

Aslında genetiğin tıp tarihindeki ilk mucizelerinden biri insülini laboratuvar şartlarında üretmekti. Bu sayede ortaya insülin iğnesi çıkabilmişti. Bilim bunu insülin üreten geni bakterilere ekleyerek başarmıştı.

Şimdi aynı genetik bilimi bu kez kandan elde edilen kök hücrelere insülin üreten geni eklediği bir kök hücre tedavisini de başardı.

Bunun dünya üzerindeki 100 milyonlarca şeker hastasına ne ifade ettiğini, her gün kendine insülin iğnesi yapmak zorunda olan insanların hayat kalitesini nasıl arttıracağını anlatmaya kelimeler yetmez.

Ama daha önemlisi, gen tedavisinin giderek daha fazla hayatın gerçeği haline dönüşmesi.

Tıp bilimi önemli bir köşeyi döndü, arkası mutlaka hızla gelecektir.

İlahi Komedya din kitabı mıdır?

İlahi Komedya din kitabı mıdır?

İtalya’da bir okul, din dersinden muaf olan çocuklara, isterlerse edebiyat dersinde Dante’nin ünlü İlahi Komedyası’ndan da muaf olabileceklerini söylemiş. Şimdi İtalya bu konuyu tartışıyor.

İlahi Komedya bir din kitabı değil ama din hakkında bir kitap. Bana soracak olursanız dünya edebiyatının ve elbette İtalyanca’nın en önemli eserlerinden biri olarak her edebiyat meraklısının okuması gereken bir metin bu.

Ama bazı ortaokul öğrencileri onu o yaşta okumasa ne olur acaba? İtalyan muhafazakar sağı okulun bu kararına öfkeli, oysa okul Dante’nin yerine öğrencilere örneğin Decameron’un yazarı Boccacio’yu okutmayı öneriyor; o da son derece önemli anıtsal bir eser.

Ama mesele hangi kitabın veya yazarın daha önemli olduğu değil; mesele din dersinden muaf olmanın sınırları. İtalya gibi koyu Katolik bir ülkenin başka dinlerle birlikte yaşamayı öğrenmesi, o diğer dinlere saygı duyması anlaşılan biraz zaman alacak.