31-05-2024
İsmet Berkan

Geçmişe göre daha ahlaksız mı olduk? Siyaset ve siyasetçiler toplumsal ahlakı mı değiştirdi?

Geçmişe göre daha ahlaksız mı olduk? Siyaset ve siyasetçiler toplumsal ahlakı mı değiştirdi?

Her bakımdan geçmişten ne kadar farklı, ne kadar başka bir dünyada yaşadığımızı gözümüzün içine sokan bir örnek yaşandı dün Amerika’da.

Eski Başkan Donald Trump 2016 yılındaki seçimlerden önce geçmişindeki karanlık noktaların sayısını azaltmak ve bu karanlık noktaların kendisini seçimde olumsuz etkilemesini engellemek için bir dizi şey yapmıştı.

İnsanın, hele hele siyasi bir adayın geçmişini olduğundan temiz göstermek veya üstündeki kimi lekeleri gizlemek için girişimlerde bulunması size çok yadırgatıcı gelmeyebilir. Ama bunu yaparken izlediği yöntem önemli.

Trump para ödeyerek hakkındaki kimi haber ve iddiaların duyulmasını önlemek istedi ve parayı da ödedi. Ama bir mesele var: Parayı çıkarıp cebinden de ödemedi, parayı ya kendi yönetimindeki şirketlerden ya da seçim için kendisine yapılan bağışlardan bir takım sahtekarlıklar yaparak ödedi.

Trump’ın dün akşam aldığı mahkumiyetin nedeni işte bu. Yani geçmişini örtmeye giriştiği için değil, bunu kendi cebinden değil bir anlamda ‘çaldığı’ paralarla yaptığı için ‘hüküm giymiş suçlu’ oldu bugün eski ABD Başkanı.

Suçlu bulunduktan hemen sonra mahkeme salonunun  kapısında gazetecilere ‘Bu siyasi bir mahkemeydi, mahkumiyetim de siyasi’ dedi. ‘Esas kararı Amerikan halkı 5 Kasımda verecek’ diye ekledi. Onun mahkumiyetinden kısa süre sonra kampanyası bağış toplamak için yolladığı elektronik postalarda Trump için ‘Siyasi mahkum’ deyimini kullanmaya başladı.

Bundan 8 yıl önce bir porno yıldızıyla cinsel ilişkiye girdiği duyulmasın diye onca cambazlığa başvuran, yani utanmaktan, utandırılmaktan ve bu utancın kendisine seçim kaybettirmesinden çekinen Trump bugün bırakın utanmayı, utandırılmayı aksine bu mahkumiyet kararını kendi lehine seçim kazandırıcı bir unsur olarak kullanıyor.

‘Post-truth’ yani ‘Gerçek sonrası’ dedikleri şey tam olarak bu.

Sanmayın ki, siyasetçilerin kendi hakikatlerini yaratıp sonra da bu hakikate inanan taraftar bulması sadece Amerika’ya özgü bir durum. Hayır, ülkemiz dahil dünyanın her yerinde bu durum geçerli.

Bakın, bundan 31 yıl önce 1993’te, o zamanlar Özelleştirme İdaresi Başkanı olan Uğur Bayar Tofaş hisse senetlerinin uluslararası piyasalarda pazarlanması amacıyla açılan ihalenin kapalı zarflarının dönemin Başbakanı Tansu Çiller tarafından açılmasını tutanakla kayda geçirmişti. Tansu Çiller yıllarca ‘Henüz bitmemiş ihalenin sonuçlarını önceden öğrenmek’le suçlandı, hatta bu suçlamayla Yüce Divan’da yargılandı. Bu suçlama yüzünden Türkiye’de bir koalisyon hükümeti dağıldı, inanılmaz bir siyasi savaş yaşandı.

Çünkü bundan 31 yıl önce, aslına bakacak olursanız bugünün rakamlarıyla son derece küçük bir rakam olan o ihalenin sonucunun önceden başbakan tarafından öğrenilmesi kabul edilemez bir ahlaki sorundu.

Ama dönün bir de bugüne bakın. 

17-25 Aralık 2013’teki yolsuzluk rüşvet iddialarına kadar gitmeyeceğim, daha yeni bir örnek vereceğim: Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulbakir Uraloğlu’nun bakanlığı tarafından sık sık ihaleler verilen Rönesans adlı inşaat şirketine ait bir özel uçakla yolculuk yaptığı ortaya çıktı.

Bakan Uraloğlu özel uçağı ihale şartname gereği kullandığını söyledi. Yani, devlet ihale verirken ihale şartnamelerine ihaleyle ilgisi olmayan bir sürü şey ekliyordu, örneğin ‘layıkıyla ağırlama’ gibi, bakanlıklara lüks araç alımı gibi, büro malzemesi alımı gibi akla hayale gelmeyecek şeyler. Böylece bu çeşit şeyler devlet bütçesinden alınmamış oluyor ama ihaleyi kazanan şirket bu alınan şeylerin ve verilen hizmetlerin bedelini o ihalenin fiyatına zaten koymuş oluyordu.

Sayıştay’ın 2019’dan beri raporlarında defalarca belgelediği ve sona erdirilmesini istediği bu uygulama bugün dahil devam ediyor ve birkaç yayın organı ve birkaç köşe yazarı dışında kimse tarafından ahlaki bir sorun olarak görülmüyor.

31 yıl önce ihale zarfının açılması, Türkiye’yi siyasi krizlere sürükleyecek ve belki de 21 yıllık Ak Parti iktidarının ortaya çıkmasına neden olacak denli büyük bir ahlaki sorundu; bugün ihale şartnamelerinde ‘Bakan beye bir de zırhlı Mercedes tahsis edeceksiniz, ayrıca özel uçağınızı onun kullanımına vereceksiniz’ yazılması hiç sorun değil!

Neden böyle? Temel ahlak kuralları mı değişti? Ahlaka, dürüstlüğe, yönetime lekesiz insanları seçmeye dair hassasiyetler mi azaldı?

Türkiye’de tabii benim verdiği Tansu Çiller örneğinin üzerinden 31 yıl geçti. Ülke nüfusunun yarısının 34 yaşından genç olduğu hatırlanacak olursa, sadece kuşaklar değişmedi, bütün demografi değişti Türkiye’de.

Ya Amerika’da? 8 yıl aslında çok da uzun bir süre değil. Kuşak falan değişmedi.

Belki de ahlak anlayışındaki değişmenin yegane sebebi kuşakların değişmesi değildir. Bu siyasetçiler, belki de zaman içinde toplumun ahlaki konulardaki bakışını kökünden değiştirmeyi başarmıştır.

Şimdi çıkıp sokağa sorsanız, ‘Artık daha az mı ahlaklısınız’ diye kimse ‘Evet’ cevabını vermez. Çünkü mesele çok daha derinde yatıyor galiba.

Bir yakınım, bu mesele için, ‘Siyasetçiler ne zaman başlarına böyle bir şey gelse ortaya daha büyük bir ahlaki mesele atıyor, deyim yerindeyse ölümü gösterip bizi sıtmaya razı ediyorlar’ dedi.

Hatırlayın, Tayyip Erdoğan 17-25 Aralık suçlamalarının ‘Cemaatin darbe girişimi’ olduğunu söyledi ve toplumu da buna ikna etti. Donald Trump da, kendisini mahkum eden sistemin siyasi çıkar güdüsüyle hareket edip Amerikan halkını esir almak istediğini söylüyor. Ne kadar ikna edici olduğunu 5 Kasımda göreceğiz.

Siyasetin başka her şeyin önüne geçmesi, siyasetçinin yüksek iletişim gücüyle bir araya gelince, hakikatin gerçeğin önüne geçmesi de mümkün oluyor maalesef.

Eskişehir polisine tebrikler

Eskişehir polisine tebrikler

Aslında filmlere konu olacak müthiş bir olay. Eskişehir polisi tam 18 yıllık bir cinayeti ortaya çıkardı, ortaya çıkarmakla kalmadı, cinayetin faili olduğu düşünülen bazı kişileri de yakaladı.

Olay şu: Erhan Küpray 2006 yılında ortadan kaybolmuş. Yakınları kayıp başvurusunda bulunmuş ama sonuç alınamamış.

Eskişehir polisi bu kayıp vakasını yeniden açmaya karar vermiş. Küpray’ın kaybolduğu tarihlerde komşu il Kütahya’da kimliksiz bir ceset bulunduğunu saptamış. DNA kontrolunda cesedin Erhan Küpray olduğu ortaya çıkmış.

Polis orada durmamış, cinayete kurban giden Küpray’ı kimlerin öldürmüş olabileceğini araştırmaya başlamış ve sonunda bazı şüphelilere ulaşmış.

Şüpheliler cinayeti inkar ediyor ama polisin elinde 18 yıl sonra o şüphelilere ulaşmasını sağlayan bazı DNA delilleri var.

Kaybolduğunda 33 yaşında olan Erhan Küpray’ın ailesi en azından evlatlarının bir mezarına sahip olacak.

Eskişehir polisinin bu titizliği tebriği hak ediyor.