06-06-2024
İsmet Berkan

Hayal kuralım: Biz niye uzaya gitmiyoruz?

Hayal kuralım: Biz niye uzaya gitmiyoruz?

Türkiye’deki siyasi gündeme ben ilgimi kaybettiysem milletin önemli bölümü haydi haydi kaybetmiştir.

Hakkari’ye kayyım atanması veya Anayasa Mahkemesi’nin Cumhurbaşkanlığı sisteminin altı yıllık uygulamalarının önemli bölümünü Anayasaya aykırı bulması gibi konular bir yandan çok önemli, bir yandan ise hiç önemli değil.

Neden önemli değil? Çünkü böyle konularda kararlar tartışmalarla, kamuoyunun bir görüşe ikna edilmesi için gösterilen çabayla verilmiyor. 

Kararları çoğunlukla doğrudan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tek başına veriyor, geri kalanlara da hep susup oturmak düşüyor. 

Sözün öneminin olmadığı bir ülkede yaşıyoruz maalesef; buna derinden itiraz ediyor olsak da hayatın bu gerçeğini bir ölçüde içimize sindirmiş durumdayız. Tepkisizlik ve siyasete kayıtsızlık bu yüzden.

Onun için bugün başka başka konulara girmek istiyorum.

Fırlatmaya iki saat kala, 200 bin kişi online

Dün artık çok ama çok nadiren girip baktığım sosyal medyada karşıma bir canlı yayın çıktı. NASA’nın YouTube kanalı canlı yayındaydı. Bir bakayım dedim, çünkü Boeing’in uzaya insan taşımak için tasarlayıp ürettiği uzay aracı StarLiner ilk uçuşunu yapacaktı.

Ben yayını açtığımda fırlatmaya iki saatten çok zaman vardı ve yayının altındaki sayaç o sırada benimle birlikte 200 bine yakın insanın yayını izlediğini söylüyordu. Müthiş bir ilgi ve rakam.

Bilgisayarımda kısa bir ara dışında o yayın hep açık kaldı. Fırlatma sırasında canlı izleyenlerin sayısı bir milyonu buldu, fırlatma sonrasında sayı daha da arttı, derken zaten yayın sona erdi.

Milyonlarca kişi canlı izledi

Sonra merak edip döndüm baktım, NASA’nın YouTube kanalında bütün fırlatmalar çok izlenmiş, ama en çok ilgi çeken dünkü fırlatmaymış. Bir de şu var: Yayını sadece YouTube yapmıyor. Fırlatma sahasından yayın yapan çok sayıda YouTuber da vardı ve onların izleyicileri de en tepe noktada milyon seviyesindeydi. 

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Dünkü Starliner fırlatmasını internet üstünden birkaç milyon kişi canlı olarak izledi.

Bu büyük ilginin sebebi insanlığın uzay çağı konusunda uzun bir suskunluğun ardından ikinci büyük sıçramaya hazırlanması.

O sıçramada öncülüğü bir kez daha Amerika yapıyor. İlk hedef Ay’da kalıcı üs kurmak.

Hedef Ay’da kalıcı bir üs kurmak

NASA’nın ‘Artemis Programı’ adını verdiği proje arada ciddi gecikmeler olmasına rağmen aşama aşama devam ediyor.

Daha önce ayrıntısıyla yazdım, bu programı kısaca hatırlatayım: Artemis programı Ay’da kalıcı, çok sayıda insanın sürekli yaşayacağı bir üs kurmak istiyor. Bunun için Ay yörüngesine de bir istasyon yapılacak. Dünyadan havalanan araçlar bu istasyona gidecek, o istasyonla Ay yüzeyi arasında da sürekli mekik çalışacak.

NASA bu proje için önce dünyadan uzaya, uzaydan dünyaya sürekli insan taşıyacak araçlara sahip olmak istiyor. Bu amaçla 2017’de iki şirkete araç ısmarlandı. Biri SpaceX’ti, onların aracı ‘Crew Dragon’ çok başarılı oldu, bugüne kadar defalarca uzaya insan taşıdı ve geri getirdi.

Boeing bir türlü başaramadı

İkinci şirket ise Boeing’di. Onların Starliner adı verilen aracı aradan geçen onca seneye rağmen bir türlü başarılı olamadı, her seferinde sorunlar yaşandı. Ama NASA çok riskli bir kararla bu aracı insanlı olarak uzaya göndermeye karar verdi, dün yapılan başarılı fırlatma buydu işte.

Ama Starliner henüz tamamen başarılı olmadı. Taşıdığı iki tecrübeli (ölümü göze almış) astronot önce Uluslararası Uzay İstasyonu’na (ISS) bağlanmayı başaracak, sonra sekiz gün ISS’de kalıp aynı araçla geri dönecek. NASA geri dönüşün de başarılı olması halinde Starliner’a ‘güvenli’ diyebilecek.

Üçüncü şirket iki Türk’e ait

Aslında bir üçüncü araç daha var. Türkiye kökenli mühendisler Fatih ve Eren Özmen’in şirketi Sierra Nevada Corp’un bünyesindeki Sierra Space şirketinin ‘DreamCatcher’ adlı aracı da önümüzdeki günlerde ilk deneme için uzaya yollanacak.

Aslında insan da taşımak için tasarlanan araç şimdilik insansız uçacak ve uzaya kargo taşıyacak.

NASA projesi açısından ikinci büyük aşama Ay yörüngesinde uzay istasyonu inşa etmek ve eş zamanlı olarak o istasyonla Ay yüzeyi arasında mekik dokuyacak, insan ve kargo taşıyacak uzay araçlarını yapmak.

StarShip başarılı olursa oyun değiştirici olacak

Öte yandan bugünlerde bir başka büyük roket denemesi daha yapılacak. SpaceX’in dev roketi StarShip denemelerinde yeni bir aşamaya geçecek. Bu dev roketin başarılı olması uzaya tek seferde taşınabilecek kargo miktarını bir anda 10 kata yakın arttıracak. Roket ’oyun değiştirici’ olacak. O roketin aynı anda çok sayıda insanı uzaya götürebilecek bir insanlı modülü de var.

NASA’nın dev Artemis programı daha uzun yıllar devam edecek ve görüyorsunuz NASA bu işi özel sektörle yapıyor. Amerikan firmaları önde görünüyor ama NASA ihalelerine Avrupa’dan çok sayıda firma da girmeye başladı; çünkü daha yapılacak çok iş var.

Türkiye’den kimse NASA ihalelerine girmeyi hayal ediyor mu?

Benim merakım şu: Acaba Türkiye’den kamu veya özel sektörden herhangi bir şirket NASA ihalelerinin herhangi birine girmeyi hayal etti mi?

Unutmayın, Türkiye uzun süredir kendi haberleşme uydularını kendisi üretiyor. Bazı üniversitelerimiz ve şirketlerimiz uzaya minik uydular göndermeyi ve çalıştırmayı da başardı. Yani ülkemizde uzay teknolojisi hiç yok diyemeyiz.

Mesele aslında neredeyse tamamen hayal etmekle ilgili. NASA’nın Artemis programı ihalelerinden herhangi birine (mesela Ay’da Ay tozu ile bina inşa edecek 3D printer yapmak veya Ay yüzeyinde gidecek araç geliştirmek) girmek önce hayal gücü, ardından da bilgi ve cesaret gerektiriyor.

Kimse annesinin karnından uzay teknolojileri üretme kapasitesiyle doğmuyor. İşte bakın dev şirket Boeing bütün bilgi, yetenek ve sermaye gücüne rağmen Starliner’ı güç bela tamamlayabildi; buna karşılık sadece 12 yıllık bir şirket olan SpaceX’in CrewDragon’u daha ilk denemesinde başarılı oldu.

Türkiye’den bir şirket benzer şeyleri neden başaramasın?

Gazze’de savaşın bitme ihtimali var mı?

Gazze’de savaşın bitme ihtimali var mı?

Üstünden bir hafta geçti. Geçen hafta Amerikan Başkanı Joe Biden sürpriz bir açıklamayla ‘İsrail’in bir barış planı’ teklif ettiğini duyurdu. O günden bu yana ortalığa bu teklif edilen planla ilgili son derece tuhaf tartışmalar ve haberler saçıldı.

Birinci mesele şu: Planı sahiden İsrail mi teklif etmişti? 

İsrail’in Başbakanı Binyamin Netanyahu hiçbir zaman çıkıp planı sahiplenmedi, ‘Evet bu bizim önerimiz’ demedi.

Hatta tam tersine, Netanyahu’ya kendi hükümeti içinden kuvvetli itirazlar geldi, az sayıda milletvekiline sahip iki aşırı dinci ve milliyetçi parti barış planı hayata geçerse hükümetten ayrılma tehdidinde bulundu.

İkinci mesele şu: Plan fena halde Amerikan planına benziyor…

Açıklanan detaylara bakınca ‘İsrail’in sunduğu’ söylenen barış planının aylar önce Amerikan Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’in geliştirdiği plana çok benzediği, neredeyse bire bir aynı olduğu görülüyor.

Blinken bu plan için çok çaba sarf etmiş, ama İsrail’in bileğini bükememişti. Bugün ne değişti, bilmiyoruz.

Üçüncü mesele şu: Türkiye’ye de rol düşüyor planda.

Barış planının üçüncü aşaması Gazze’nin yeniden inşasını ve burasının İsrail için askeri tehdit olmaktan çıkarılmasını öngörüyor. O yüzden bölgeye Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır, Katar gibi ülkelerden bir barış gücü yerleştirilmesi, Gazze’nin Hamas değil Filistin Otoritesi tarafından yönetilmesi, bunu da Filistin Devleti’nin izlemesi planlanıyor.

Kağıt üzerinde her şey güzel gözüküyor ama bu planın İsrail tarafından desteklenmeden hayata geçmesi mümkün değil. İsrail’deki aşırı dinci ve milliyetçi akımların hala bu ülke içinde küçük ama etkili birer siyasi parti mi yoksa tek başına iktidara yürüyecek kadar büyük partiler mi olduğunu görmeden hayata geçme şansı da yok gibi duruyor.