12-06-2024
İsmet Berkan

‘Fil Dili ve Edebiyatı Fakültesi’ kurulacak neredeyse, biz hala ne konuşuyoruz?

‘Fil Dili ve Edebiyatı Fakültesi’ kurulacak neredeyse, biz hala ne konuşuyoruz?

Sizi bilmem, bana göre günün haberi 10Haber’de bugün yayınlanan ‘Filler birbirlerine isim takıyor, adıyla sesleniyormuş’ başlıklı haber.

Okumayanlar için kısaca anlatayım ama bence mutlaka okuyun haberi: Afrika’daki fillerin birbirlerine isimleriyle hitap ettikleri, isimleriyle seslendikleri, yani kısacası isim taktıkları ortaya çıkmış.

Bunun ne denli önemli bir buluş olduğu haberin içinde anlatılıyor, o detaylara girmeyeceğim ama haberde de vurgulanan bir şeyi söylemem lazım: Aynı dünyayı paylaştığımız hayvanların dilini anlamak için neredeyse 200 bin yıl hiç çaba sarf etmeyip son 40-50 yılda bunu yapmaya başlamamız insan kibiriyle ilgili bir şey; hala bu dünyada yegane akıllı varlığın kendimiz olduğunu sanıyor, dünyanın bizim için yaratıldığı gibi saçma bir şeye inanıyoruz.

Bakın, insanı insan yapan önemli becerilerden biri soyut düşünebilmesi; bunun da doruk noktası matematik becerimiz. Evet öyle ama biz matematiği bu dünya üzerinde 20 yıla yakın zaman geçirmeden öğrenemiyoruz, bunun için okullarımız var, derslerimiz var… Yine de 20 yaşındaki insanların çoğu o ‘üstün’ denen matematik bilgisinden ve becerisinden de yoksun aslında. Pek azımız üst düzey matematik yapabiliyor.

Daha birkaç gün önce haberi vardı, doğada arılardan kedilere, bazı başka böceklerden maymunlara ve köpeklere kadar pek çok canlının sayı saymayı becerdiğini biliyoruz ama kargalar ayrı bir kategori şimdilik. Çünkü kargaların dört işlem benzeri başka bazı becerileri de var. Üstelik bunu bir tek gün okula gitmeden yapıyorlar. Bir de 12 yıl zorunlu eğitim, dört yıl üniversite eğitimi aldıklarını düşünün, ne seviyede olurdu kargalar kim bilir (Bu konuda kargalar yalnız da olmayabilir, kim bilir başka hangi canlılar dört temel işlemi yapabiliyor).

En yakın dostumuz köpekleri alın. Kendi aralarında konuşmakla kalmıyorlar; aslında bizim dilimize de hakimler. Örneğin Border Collie cinsi köpekler 1300’den fazla insan dili kelimesini biliyor ve aklında tutuyor, sadece kelimeleri değil cümleleri de anlıyorlar. Biz ise tek kelime köpekçe bilmiyoruz. Kibir bu değilse ne?

İnsanın bir başka yakın dostu at. Binicisinin duygularını bile anlayan ve ona göre hareket edecek kadar empati duygusuna sahip bu muhteşem hayvanı biz ne kadar tanıyoruz? Düne kadar yarışlarda atı kırbaçlamak serbestti; artık jokeyin kırbaç kullanması son derece sınırlı. Peki ne oldu, daha mı yavaş koşuyor artık at? Hayır, tam tersine… Peki insan bundan ne öğrendi? Hiçbir şey. Oysa atlar bize bir ders veriyor, ‘Vurmana gerek yok, bana sevgini ve kazanma arzunu gösterirsen daha hızlı koşarım’ diyor.

İnsan kibiri dedik nerelere geldik. Aslında bıraksanız daha çok devam ederim ama bu yazıyı yazma amacımdan uzaklaşmak istemiyorum:

Bu dünyayı paylaştığımız hayvanları anlamıyoruz, anlamak için yeterli çabayı da sarf etmiyoruz, bu tamam. Peki acaba birbirimizi anlıyor muyuz?

Ben çocukken İstanbul’da Rum komşularımız vardı, çocuklarıyla sokakta futbol veya dekmancılık oynarken birkaç kelime Rumca öğrenmiştim. Sonra onları Türkiye’den kaçırdık. 

Derken İstanbul’daki inşaat furyasıyla bir başka ‘yabancı dil’i, Kürtçeyi duymaya başladık etrafta. Ama Kürtçe öğrenmeye, Kürtlerle birkaç kelime olsun konuşmaya hiç gönül indirmedik. 

O yıllarda Kürtçeden bizim dilimize de geçen yegane kelime ‘kıro’ oldu. Kürtçe’nin Kurmançi lehçesinde ‘erkek çocuk’ anlamına gelen bu kelimeyi de aldık, ‘görgüsüz, kaba kimse’ anlamında bir hakarete dönüştürdük. 

Yıl 2024. Üst düzey bir siyasetçi olarak Ahmet Davutoğlu’ndan sonra ilk kez Ekrem İmamoğlu Kürtler için ‘Onlar komşumuz, eşimiz dostumuz’ dedi, ‘Birkaç kelime olsun Kürtçe konuşamamayı kendimde büyük eksiklik olarak görüyorum’ diye ekledi.

İnsana saygı önce diline saygıyla başlar.

Nüfusumuzun yüzde 15’ten fazlası ana dili Kürtçe olan insanlardan oluşuyor ve biz o dilde ‘merhaba’ demeyi bile bilmiyoruz; fillerin birbirlerine nasıl hitap ettiğini merak etmememiz normal değil mi?

Dil ırkçılığı çok çarpıcı ve komik bir şey. 31 Mart’tan sonra CHP’ye geçen bazı belediyelerde Arapça tabelaları kaldırma furyası başlamıştı. Neyse ki aklı selim uyardı onları herhalde, furya hız kesti, hatta sona erdi.

Arapça tabela görünce alerjisi tutan insanların İngilizce veya İtalyanca tabelaları, mekan isimlerini ve markaları hiç fark etmemesiyle bir zamanlar ülkemizde milliyetçi faşizmin en çarpıcı örneklerinden olan ‘Vatandaş Türkçe konuş’ kampanyaları arasında bence hiçbir fark yok.

Türkçede güzel bir benzetme var, bazen karşımızdakine ‘Bu yaptığına kargalar bile güler’ diyoruz.

Oradaki ‘bile’ kelimesi yersiz; çünkü kargaların başka pek çok yeteneğinin yanı sıra mizah duygusu da olduğu birkaç yıl önce kanıtlandı.

Ekonomik popülizm mi siyasi tercih mi?

Ekonomik popülizm mi siyasi tercih mi?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kendisinden asgari ücrete ve emekli maaşlarına zam, hububat taban fiyatlarına artış isteyen CHP lideri Özgür Özel’e ‘Popülizm devri kapandı, ekonomik popülizm çok zarar verdi’ demiş.

Oysa dün denebilecek bir zamana kadar o popülizmi yapan kendisiydi. 2017’deki referandumdan beri ve aslında son yerel seçim dahil seçim ekonomisi uygulayan, kendi deyişiyle ‘Popülizm yapan’ oydu. O popülizm yüzünden ekonomi duvara çarptı, şimdi ‘popülizm bitti’ diyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan iktidarının sadece EYT ile Türk ekonomisinde ve kamu maliyesinde yarattığı hasar belki önümüzdeki 20-25 yıl boyunca devlet bütçesine çok ciddi ipotek koyacak; tam da bu yüzden emekliler çok daha az maaş almaya mecbur kalacak.

Düne kadar ekonomik popülizmin bayrağını kimseye kaptırmayan Cumhurbaşkanı Erdoğan yine de bugün için doğrusunu söylüyor. Asgari ücrete haklı olarak zam isteyenin bu isteğini kendi içinde tutarlı farklı bir ekonomi politikası tercihiyle ortaya koyması lazım. Yoksa tek başına maaş artışı enflasyona sebep olmakla kalmaz,  Türkiye’nin rekabet gücüne de olumsuz etki eder, şirket iflaslarına ve işsizliğe neden olabilir.

Aslında dün Özgür Özel ile Tayyip Erdoğan arasında yaşanan alçak sesli tartışma CHP’ye farkını topluma da gösterebilmesi için ciddi bir fırsat veriyor.

Aynı anda hem enflasyonla mücadele etmenin, hem de ekonomik tercihleri dar bir grup yerine geniş kitleler lehine yapmanın mümkün olabileceğini gösterebilir CHP. Ama bunun için kendi içinde tutarlı bir alternatif ekonomik program açıklaması, muhalefetini de bu program çerçevesinde yapması lazım.

Yoksa emekli mitingi veya çay mitingi düzenlemekten kolayı yok. Elbette emekliler daha yüksek maaşı hak ediyor ama bunu hangi kaynaktan nasıl vereceğini söylemek gerek.

Veya çay veya buğday konusunda çiftçinin, üreticinin devletin belirlediği fiyatlara çiftçinin esaretinin önüne geçmeyi önermek yerine daha yüksek fiyat istediğinizde aslında çiftçiye yardımınız dokunmuyor. Onun yerine CHP’nin daha akıllı ve bütüncül bir tarıma destek politikası geliştirmesi gerek.

Kısacası şu: CHP popülizm tuzağına düşmeden, sol ve sosyal demokrat ekonomi politikası tercihleri geliştirebilmeli, bunları da topluma anlatabilmeli.