21-06-2024
İsmet Berkan

Devletimiz zengin mi fakir mi? Bir türlü karar veremiyorum

Devletimiz zengin mi fakir mi? Bir türlü karar veremiyorum

Bir açıdan baktığınızda devletimiz çok zengin. 

Bunu görmek için Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı taşıyan konvoya denk gelmek yeterli.

Dikkatle bakarsanız Cumhurbaşkanımızın güven içinde seyahat edebilmesi için Mercedes firmasının Maybach model özel zırhlı bir limuzinine bindiğini göreceksiniz.

Ama konvoyda aynı araçtan iki tane var. Birinde Erdoğan yolculuk yapıyor, diğeri boş. Amaç, olası saldırganları yanıltmak, Cumhurbaşkanı’nın içinde bulunduğu aracı tahmin etmelerinin önüne geçmek.

Ama sanmayın ki bu özel yapım Maybach’tan sadece iki tane var. Hayır, sayı daha fazla.

Bakın geçen hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan önce İspanya’ya gitti, orada ülkenin başbakanı ile görüştü, ardından dönüş yolunda Güney İtalya’daki Lecce kenti yakınlarında bir tatil köyünde yapılan G7 zirvesine konuk oldu.

Erdoğan İspanya’ya hareket etmeden önce Ankara’dan bir askeri nakliye uçağı havalandı. Uçakta Erdoğan’ın makam aracı ve bazı koruma araçları vardı. Erdoğan İspanya’da onlara bindi.

Sonra bir başka uçak aynı araçların yedeklerini İtalya’ya taşıdı. Çünkü Erdoğan orada da otomobile binecekti.

Tabii bu araçlar hem İspanya’dan hem İtalya’dan yine askeri nakliye uçaklarıyla geri getirildi.

Eskiden cumhurbaşkanları yurtdışına gittiğinde o ülkedeki büyükelçinin makam aracına binerdi. Artık o nereye giderse Erdoğan’ın aracı oraya götürülüyor.

Yurtiçinde de denk gelmiş olabilirsiniz; bu makam araçları ve koruma araçları şehirden şehire taşınıyor. Onlar için özel TIR’lar var.

Zenginlik ve bolluk bu değilse nedir?

Ama öte yandan hepimiz gündelik hayatımızda sık sık tanık oluyoruz, bu devletin epey fakir olduğuna dair ciddi kanıtlarımız da var.

Örneğin devletimiz vatandaşı otomobil sahibi olamasın diye ben kendimi bildim bileli özel çaba sarf eder, otomobillere zengin dünyada görülmemiş ölçüde vergi uygular.

Batı Avrupa’da taksi olarak kullanılan sıradan bir otomobilin fiyatı bizde Avrupa’dakinin iki katından fazladır; sebebi bu aracın üstündeki yüzde 200’lük vergilerdir. Ödediğiniz paranın yarıdan fazlası otomobile değil devlete ödenir.

Dünyanın zengin hangi ülkesinde vatandaşlar yurtdışına çıkmak için damga vergisi öder? Türkiye’de öderiz.

Yurtdışına çıkmak için sadece ceza ödemiyoruz, devletimiz bu cezayı kolay ödeyelim diye otomatlar bile icat etti.

Bu utanç verici damga vergisini kaldırmak, ondan vazgeçmek devletimizin aklına bile gelmez. Çünkü devlet fakirdir, özellikle de döviz fakiridir, o yüzden vatandaşı öyle kafasına estikçe yurtdışına gidemesin, ülkenin dövizini çarçur edemesin diye bu damga vergisini alır. Amaç vatandaşa yurtdışına çıkma cezası uygulamak, onun daha az seyahat etmesini sağlamaktır.

Devletimizin yegane çelişkisi zenginlikle fakirlik arasında değil.

Bir yandan bir bakıyorsunuz, devletimiz bizi fahiş fiyat artışlarına karşı korumak için polisiye tedbir almak dahil her şeyi yapıyor.

‘Üç harfliler’ denerek şeytanlaştırılan market zincirlerine patates-soğan fiyatı yüzünden baskınlar yapılan, ceza kesilen bir ülkede yaşıyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bizzat kendisi defalarca ‘fahiş fiyat artışlarına izin vermeyeceklerini’ söyledi, bu tür zam yapanlara gözdağı verdi.

Ama bir bakıyorsunuz, fiyatı bizzat devlet tarafından belirlenen ürünlerin fiyatındaki artış ortalama enflasyonun çok ötesine geçmiş. Örnek mi istiyorsunuz, otoyol ve köprü geçiş ücretlerine, devletin ceza ve harç artış oranları için uyguladığı ‘yeniden değerleme oranı’na bakın…

Şimdi devletimiz yeni bir fahiş fiyat artışının eşiğinde. Az önce sözünü ettiğim utanç verici yurtdışı çıkış harcı vergisi öyle yüzde 100, yüzde 200 falan değil yüzde 2000 artacak.

Devletimizin vergi toplayan birimi olan Gelir İdaresi Başkanlığına göre geçen yıl 150 liralık yurtdışı çıkış harcı ödeyen dokuz milyona yakın vatandaş varmış. Yani ülke nüfusunun yüzde 10’undan biraz fazlası bir yılda bir kez yurtdışına çıkmış. Şimdi harç miktarı 150 liradan 3000 (üç bin) liraya yükselir ve aynı miktarda yurttaş yurtdışına giderse devletimiz altı ayda 12,5 milyar lira kazanacakmış.

Fahiş zam yapıp elini ovuşturan insan havası yok mu devletimizde?

O yüzden bir türlü karar veremiyorum, devletimiz fakir mi zengin mi?

Galiba zengin, ama işte bu yolla, fahiş zamlarla zengin.

Sağmal inekleri daha fazla sağmak yerine geliri adam gibi vergilendirsek ya…

Sağmal inekleri daha fazla sağmak yerine geliri adam gibi vergilendirsek ya…

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 2018’den 2023’e kadar beş yıl süren tuhaf ötesi ekonomi politikaları yüzünden bugün yıkıcı bir enflasyonla mücadele programı uygulanıyor, giderlerini kısamayan devlet gelirlerini arttırmak için yeni yeni vergi artışlarına hazırlanıyor.

Her enflasyonla mücadele programında olduğu gibi bu programda da ana tartışma konumuz aslında enflasyonu önlemek için yapılacak şeylerin toplumun hangi kesiminin canını daha fazla acıtacağı.

Mehmet Şimşek göreve geldikten kısa süre sonra KDV ve ÖTV düzenlemeleri yapıp bu yükü toplumun en fakir kesimlerinin üstüne bindirdi diye çok eleştirildi. Şimdi hazırlanan vergi paketi anlaşıldığı kadarıyla daha çok şirketler kesimini hedef alıyor. Böylece daha az tepki çekeceğini düşünüyor Mehmet Şimşek ve Tayyip Erdoğan.

Gerçekten de çok yüksek cirolar elde ettiği halde vergiden kaçınan çok sayıda şirket var. Sözde bizim kurumlar vergimiz yüzde 25, ama baktığınızda şirket kârlarından alınan bu verginin Türkiye ortalaması yüzde 15’e kadar düşüyor. Sebebi bu vergideki istisnaların bazıları tarafından ustaca kullanılması.

Ancak sanırım esas büyük adaletsizlik gerçekte devletin en temel vergi geliri kaynağı olması gereken gelir vergisinde yaşanıyor.

Baktığınızda bizde gelir vergisi oranı örneğin ABD ile kıyaslanacak olduğunda epey yüksek. Ama bu yüksek oranlı vergi bir işe yaramıyor; ülkede elde edilen ve harcanan gelirin önemli bölümü bu vergiden kurtulmayı başarıyor; olan vergiden kaçınması mümkün olmayan maaşıyla çalışanlara oluyor. Gelir vergisi hasılatının önemli bölümünü onlar sağlıyor.

Oysa Türkiye örneğin toplam sayısı 93 milyonu aşan kredi kartını her ay takip etmeye, bu kadar karttan her ay tahsilat yapmaya muktedir ülkenin adı. Bankalar bu kadar sayıda kartı her ay izliyor.

Peki potansiyel gelir vergisi mükellefi kaç kişi olabilir Türkiye’de? 18 yaşın üstü nüfus 60 milyonun üstünde. 93 milyon kredi kartını ay be ay izleyebilen Türkiye 60 milyon kişiyi yılda bir izleyemeyecek mi? Elbette izleyebilir.

Sadece harcamalarından hareketle bile izleyip bu kadar insanın gelirini bulmak mümkün. Ama buna da gerek yok: Geliri gizlemek gerçekten çok zor bir şey, yeter ki o geliri ciddiyetle takip eden bir kurum olsun. Bu 60 milyon kişiye her yıl vergi beyannamesi verme mecburiyeti getirilse ve herkes kendi vergisini kendisi ödese Türkiye’de devrim olur.

Ama devletimiz bunu yapmaktan kaçınıyor; çünkü yaparsa siyasi sonuçları olacağını düşünüyor. Aslında ortaya çıkacak olası siyasi sonuç da son derece olumlu: Vergisini doğrudan ödeyecek vatandaş o verginin nereye nasıl harcandığının hesabını da soracak elbette. Ancak tam da bunu istemiyor devletimizi yönetenler.

Bu yapılsa hem gelir vergisi oranını düşürmek, hem de vergi gelirini arttırmak mümkün olur aslında.