27-06-2024
İsmet Berkan

Akşamki maçı mı yazsam, ‘yumuşama’nın bitişini mi? Durun, yoksa ikisi birbirine benziyor mu?

Akşamki maçı mı yazsam, ‘yumuşama’nın bitişini mi? Durun, yoksa ikisi birbirine benziyor mu?

‘Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir.’

İlk cümleler önemlidir. Yazıda da, öyküde de, romanda da…

Bakın yukarıdaki cümle Tolstoy’un 1873’te yayınlanan muhteşem romanı Anna Karenina’nın ilk cümlesidir.

Unutulmazdır, çünkü insanlık hakkında müthiş bir gözlem içerir.

Cumhur İttifakı evlilik değil, bir siyasi birliktelik. O birliktelikte belki başından beri sorun var; çünkü birliktelik evet, elbette siyasi-ideolojik bir yakınlaşma anlamına geliyor ama bir de içeride her gün işleyen bir al-ver dengesi var.

Cumhur İttifakı’nın mutsuzluğu da kendine özgü. Çünkü Tayyip Erdoğan kendisine sınırlar çizilmesinden, yapamayacağı şeyler olmasından hoşlanan bir siyasi lider değil.

Ama ne yapsın ki artık MHP’yi siyasi-ideolojik olarak yanında tutmadan seçim kazanamıyor. O yüzden MHP’nin kendisine çizdiği sınırlara, kırmızı çizgilere mecburen çok dikkat ediyor.

İşte dün gördük, zaten başka türlüsünü ima etmek bile siyasi ahmaklıktı, bir kez daha Cumhur İttifakı için iman tazeledi. Sadece iman tazelese mesele yok, bir de CHP’ye ağır bir dille yüklendi. ‘Yumuşama’dan geriye kalan tek şey bu ağır eleştirileri aşağılayıcı kelimeler kullanmadan yapmasıydı. Bu da bir şeydir.

Kısacası Tayyip Erdoğan daha önce 2019’da nasıl yaptıysa bugün de mutsuz birlikteliğini sürdürmeyi tercih etti. Oysa tam da böyle bir tercihe zorlanmak, tam da önüne böyle bir kırmızı çizgi çizilmesiydi onu mutsuz eden.

Tabii, MHP lideri Devlet Bahçeli’ye ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a bu kadar laf edip ‘yumuşama’nın öteki tarafındaki CHP lideri Özgür Özel’i görmezden gelmek olmaz.

Nasıl Tayyip Erdoğan ittifak içinden sıkıştırıldıysa Özgür Özel de partisinin içinden sıkıştırıldı. Eski genel başkan ‘Müzakere edilmez, mücadele edilir’ dedi. Bu lafın etkisinde kalan Özgür Özel giderek mücadele dozunu yükseltince ‘yumuşama’dan geriye iki kuru bayram tebriği kaldı sadece.

Siyasete yumuşama gelir veya gelmez, bunlar netice açısından çok da önemli şeyler değil. Neticeyi biz 2028’de seçimde alacağız. Tayyip Erdoğan ve Ak Parti de, Özgür Özel ve CHP de dört yıl sonra seçmen kantarında tartılacaklar. Bugün başlatmak istedikleri yumuşama o gün onlara fayda sağlayacak mı sağlamayacak mı?

Ama bu hesabı yapıp yapmadıkları meçhul. İki taraf da neticeyi 2028’de değil bugün eş dost tanıdığın söyleyeceklerinde arıyor sanki. Küçük dedikodu çemberleri, WhatsApp grupları, ortağın homurdanıp homurdanmaması, iki mitingde gelen alkış, bir medya demeci sonrası gelen kutlamalar yetiyor sanki. Oysa öyle değil.

Büyük Türk düşünürü Fatih Terim’in zamanında söylediği gibi ‘Risultato importante.’

Siyaset sahnesinde yaşanan ve kıymeti harbiyesi artık son derece sınırlı bu çalkantının bir benzerini futbolda da yaşamadık mı?

Sahada varlarını yoklarını ortaya koymaya çalışan o genç ve yetenekli takımı daha iki gün önce hep birlikte gömmeye çalışmıyor muyduk?

Milli Takım dün akşam sadece Çekya’yı ve faulle atılan bir golü veren hakemi yenmedi; kendilerini eleştiren, olmadık kötülükleri dile getiren koca bir güruhu da yendi.

Başkaları ne konuşuyor olursa olsun futbolda da öyle, siyasette de.

Başarı, susturur.

Futbolcular herkesi susturdu. Siyasetçilerin daha vakti var, o yüzden bu tuhaf konuşmalara ve belki geçmişi aratmayan gerginliklere daha katlanacağız.

Can Kıraç’ın ardından

Can Kıraç’ın ardından

Kendisini ileri yaşında tanıdım. Onunla tanışmak, nüktelerini, siyasetten iş idaresine anılarını ve tavsiyelerini dinlemek büyük bir şans ve onurdu benim için.

Can Bey kendi kuşağının çok özel bir temsilcisiydi; çünkü geleceğini o kuşağa mensup ve iyi bir eğitim alacak kadar şanslı olmuş az sayıda insandan farklı olarak devlette değil özel sektörde aradı.

Aslında bu işi doğru zamanda yapıyordu. Yıl 1950 idi ve sadece iki yıl sonra bu toprakların tarihinde ilk kez özel sektörün sabit sermaye yatırımları devletin sabit sermaye yatırımlarını geride bırakacaktı.

Yalnız bir sorun vardı: Devlet ülkenin en iyi yetişmiş insan kaynağını emiyordu ve özel sektöre iyi eğitimli, yabancı dil konuşan, konusuna hakim çok az kişi kalıyordu. Can Kıraç o az sayıda insandan biriydi.

Koç Holding’i bugün hala Türkiye’nin bir numaralı şirketi yapan, kurucusu Vehbi Koç’un işleri profesyonellere devredecek kadar geniş vizyonlu bir insan olmasıydı.

Can Kıraç o emaneti alıp yükselten önemli bir profesyonel yöneticiydi, Koç ailesi de, Türkiye de ona çok şey borçlu.

Nur içinde yatsın. Yattığı yer incitmesin.