06-07-2024
İsmet Berkan

Esad’la el sıkışmak o kadar da kolay değilmiş

Esad’la el sıkışmak o kadar da kolay değilmiş

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kelimeleri bir hayli özenle seçtiği şu sözlerini bir kenara not edin:

“Suriye’nin demokratik altyapısının inşası, kapsayıcı ve onurlu bir barışın sağlanması ve tüm bunlara Suriye’nin toprak bütünlüğü temelinde yaklaşılması önemlidir. Suriye’de esecek barış rüzgarları ve bütün Suriye’de hayat bulacak barış iklimi çeşitli ülkelere dağılmış milyonlarca insanın ülkelerine geri dönmesi açısından da gereklidir. Biz komşumuz Suriye’ye dostluk elimizi daima uzattık ve uzatırız. Adil, onurlu ve kapsayıcı yeni bir toplum sözleşmesi temelinde kucaklaşan, müreffeh, bir ve bütün Suriye’nin her zaman yanında oluruz. Yeter ki Suriye bu büyük kucaklaşmayı başlatsın ve her alanda toparlansın.”

Erdoğan bu sözleri daha önceki gün Kazakistan’ın başkenti Astana’dan Ankara’ya dönüş yolundayken uçaktaki gazetecilere söyledi.

Bu sözler dikkatle okunduğunda Türkiye’nin Suriye’nin geleceğine ilişkin tutumunda bir minik yumuşama olmakla birlikte temelde değişen hiçbir şey olmadığını görebilirsiniz.

Erdoğan’ın Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşmek için bir nevi ön şart gibi sıraladığı bu paragraftaki unsurların tamamı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2015’te Suriye ile ilgili aldığı karara dayanıyor. Bu kararın altında hem ABD’nin hem Rusya’nın imzası olduğunu unutmamak gerek.

Karar Suriye’nin geleceği için bir çeşit yol haritası niteliğinde. Buna göre önce Suriye’de savaşan taraflar bir masanın etrafına oturacak ve yeni bir Anayasa hazırlayacak. Ardından bu Anayasa referanduma sunulup kabul edilecek. Ondan sonra da bu anayasa uyarınca seçimler yapılacak.

2019 yılında Beşar Esad bu yol haritasını kabul etmiş gibi görünüyordu, İsviçre’nin Cenevre kentinde Suriye’ye yeni bir anayasa yazmak için toplantılar başladı. Ama o günden bugüne bu konuda hiçbir ilerleme sağlanmadı, şimdi burada anlatması çok uzun sürecek çeşitli sebeplerle ve uluslararası dengeler sonucu taraflar ipe un serdi, bir anayasa yazılamadı.

Hatırlayalım, önceki hafta Beşar Esad Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la görüşmek için daha önce şart koştuğu ‘Türk askerinin Suriye’den çıkması’ cümlesini hiç telaffuz etmeden, ‘Suriye’nin egemenliğinin kabulü halinde görüşmeye açık olduğunu’ söylemişti.

Ben de bu köşede ‘Suriye’nin egemenliği’nden kasıtın Beşar Esad’ın egemenliği olduğunu söylemiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki cuma günü namaz çıkışında gazetecilere Esad’ın egemenliğini kabul eden bir cevabi mesaj verdiğini yazmıştım.

Bu gelişmeler, iki liderin Astana’daki Şanghay İşbirliği Zirvesinde belki de yan yana gelebileceği, el sıkışabileceği beklentisini yaratmıştı. Ama o beklenti gerçekleşmedi, Astana’da bir temas olmadı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Astana’dan dönüş yolunda görüşmeye yine kapıyı kapatmadı, “Suriye ile yeni bir süreci başlatabileceğimizi cuma günü, Cuma namazı çıkışında zaten söylemiştim. Bizim Sayın Putin ile Beşar Esed’e bir davetimiz olabilir. Sayın Putin Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirebilirse bu yeni bir sürecin başlangıcı olabilir” dedi.

Dedi ama yazının başında aktardığım ön şartları da sıraladı. Yani bir anlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan Esad’a dönüyor, ‘Tamam sen Suriye’nin egemen cumhurbaşkanısın ama yeni anayasa yapılacak ve sonra da seçim olacak, bu sözleri vermelisin’ diyor.

Tabii Erdoğan ‘Suriye’de yeni bir sürecin başlaması’nı neden Vladimir Putin’in bir türlü yapılmayan Türkiye ziyaretine bağlıyor, anlamak zor ama yine de şunu söyleyebiliriz:

Suriye’de Esad’la el sıkışmak da, Ankara’nın Suriye politikasını sıfırlaması da o kadar kolay değil.

Önce İngiltere sonra İran: Havada değişim kokusu var

Önce İngiltere sonra İran: Havada değişim kokusu var

İngiltere’deki seçimde 14 yıllık Muhafazakar iktidarın yıkılıp yerine İşçi Partisi iktidarının gelmesi yeterince büyük bir değişim zaten. Ama şimdi buna bir de İran’daki seçim sonucu eklendi, reformcu aday Mesut Pezeşkiyan seçimi açık farkla kazandı.

Tabii İngiltere’nin değişmesi kolay aslında; nitekim daha seçim sonuçlarının dumanı tüterken ülkede başbakan değişimi yaşandı bile, İşçi Partili lider Keir Starmer hükümetini kuruyor, kendisi de koltuğa oturdu.

Ama İran’da değişim öyle kolay değil; çünkü ülkeyi seçimle gelenler yönetmiyor, dini lider Ali Hamaney ve adına ‘Velayeti Fakih’ denen din adamlarından kurulu bir heyet yönetiyor.

Seçimde yüzde 60 oy alan yeni Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan’ın bu dini makamlara karşı gücü son derece sınırlı. Ali Hamaney’in gücü sadece en yüksek dini otorite olmasından kaynaklanmıyor, emrinde bir de ordu var çünkü.

Geçmişte Ali Hamaney ve dindar muhafazakarlar halk nezdindeki itibarlarının azaldığını gördükçe daha büyük baskı uyguladı, polisi ve Devrim Muhafızlarını  devreye sokup halkı ses çıkaramaz hale getirdi.

O kadar ki, İran’da seçim yoluyla gelecek bir değişime inanmamaya başlayan halk oy vermeyi bıraktı. Ama buna rağmen seçimin ilk turunda muhafazakar aday yine de seçimden birinci çıkamadı. İkinci turda ise oy vermeyenlerden 10 milyon kişi daha sandığa geldi ve reformcu aday lehine fark daha da arttı.

Bakalım bu sefer muhafazakar kanat ne yapacak, reformcuların taleplerini nasıl baskılamayı deneyecek ve sokaktan ne tepki görecek?