18-07-2024
İsmet Berkan

Sadece Bodrum mu çok pahalı sanıyorsunuz?

Sadece Bodrum mu çok pahalı sanıyorsunuz?

Tantanası ta Mayıs ayında başladı. Bodrum, Çeşme, Alaçatı, hatta Urla ve Güzelbahçe gibi yerli turistin çok rağbet ettiği tatil beldeleri çok pahalıydı, buna karşılık Avrupa ve özellikle de Yunan adaları çok ucuzdu.

Sosyal medyaya durmaksızın örnekler düşüyordu. Neredeyse herkes bir Yunan adasına gidip yediğini içtiğini söylüyor, gittiği plajı paylaşıyor, ne kadar az para harcadığını anlatıyordu.

Tabii bir de Bodrum klasiği var. Bodrum Türkbükü’ndeki aslında ultra lüks kabul edilmesi gereken yılların Maçakızı otelinin müthiş gurme lokantasının yaratıcısı Aret Sahakyan buradaki odun fırınında yıllardır gündüzleri atıştırmalık olarak lahmacun da yapıyor. Bu lahmacunun fiyatı da her yıl gazete ve web sitelerinde haber oluyor.

En basit odasının gecelik fiyatı 400 Euro olan bir otelde herhalde kimse İstanbul’un bana göre en iyi lahmacununu yapan Fatih’teki Öz Kilis lokantasının sattığı fiyata lahmacun satılmasını beklemiyor. Ama neden bilmiyorum, Maçakızı’nın lahmacun fiyatı her yıl Bodrum’un pahalılığının sembolü olarak konuşulup duruyor.

Tabii Bodrum dediğiniz dev bir yarımada. Burası uzun süreden beri dünyanın ultra zenginlerini kendine çekmek için lüks yarışında. Yarışta rakipleri ise Yunanistan’ın Mikonos adası, Güney Fransa ve İtalya’nın Sardunya Adası. Bodrum’un lüks yatırımcıları gözlerini bu rakiplere dikmiş durumda, onlardan müşteri çalmaya, çekmeye çalışıyor.

Öyle olunca, örneğin Türkiye’nin Kültür ve Turizm Bakanı’nın sahibi olduğu otel, sadece Türkiye’nin değil dünyanın en pahalı ‘plaj’larından biri olan Skorpios’u Bodrum’a getirdi. Ama o plaj sizin benim için değil ki… Akşam üstü ‘happy hour’da birkaç bin Euro harcayanlar için.

Her neyse, zenginin malı züğürdün çenesini yorar misali Bodrum’un, Çeşme’nin, Alaçatı’nın pahalılığı meselesinin neredeyse servet düşmanlığına varan bir tarafı da yok değil artık.

Mesele pahalı lokantaların, plajların varlığı değil. Mesele Türkiye’de orta sınıfın ve orta sınıfın gidebileceği eğlence yerlerinin kalmaması. Bunu nedense Türk medyası da, sosyal medyada çok sesi duyulanlar da hiç dikkate almıyor.

Yunan adasına gittiğinizde gerçekten fiyatları son derece makul lokantalar ve plajlar buluyorsunuz. Çünkü o ülkede orta sınıf ve o orta sınıfa hitap eden eğlence yerleri var.

Ama mesele şu: Bol eleştiren Türkler Türkiye’de ‘orta sınıf’ yerlere gitmek istemiyor; kaldı ki öyle bir yer de pek kalmadı galiba artık.

Geçenlerde Müge Dağıstanlı’nın köşesinde okudum 10Haber’de. İki çift Bodrum’da evlerinden çıkıp sabah feribotla Kos adasına gitmiş, bütün gün yemiş içmiş eğlenmiş ve denize girmiş. Günün sonunda 8 bin lira harcamışlar. Bu dört kişilik grup Bitez’deki evlerinde bekleyen çocukları için de akşam yemeği olarak uzaktan pizza sipariş etmiş, pizzalar 3 bin lira tutmuş.

Beş pizzaya 3 bin lira değil çok daha azını vermek mümkündü aslında. Yani, yaygın pizzacı zincirlerinden birinden ısmarlamamışlar pizzalarını, kendince ‘gurme’ pizza yapan bir lokantadan ısmarlamışlar. Orta sınıfa değil daha üst gelir grubuna hitap eden (Türkiye’nin en zengin yüzde 20’sine) Bitez’deki meşhur bir lokantadan istemişler. Oysa Kos’ta gittikleri yerler bu ülkenin en zengin yüzde 20’sinin değil, ortadaki yüzde 40’lık gelir grubunun gittiği yerler (Yunanlıların bile pahalılığından şikayetçi olduğu Mikonos adasına ayaklarını bastıkları anda 8 bin liraları uçmuş olurdu yoksa).

Ha diyeceksiniz ki Yunanistan’daki orta sınıf lokantanın kalite ve lezzeti Türkiye’de üst sınıf yerlerden bile daha iyi. Haklısınız. Ama burada mesele ekonomi ile kültürün kesişmesinden kaynaklanıyor. Bir zamanlar Türkiye’de de orta sınıf yerler gayet kaliteli ve lezzetliydi, ülkemizde gelir dağılımı bozuldukça orta sınıf eğlencesi de sınırlandı; artık bu sosyoekonomik gruptakiler ancak sabah kahvaltısına dışarıya gidebiliyor.

Fakat şimdilerde çok çarpıcı yeni bir durum var: Türkiye’deki lokantalar ve eğlence mekanları artık en üst yüzde 20’lik gelir grubuna da değil, en tepedeki yüzde 10’a hitap eder hale gelmiş durumda. Yani pahalılık daha artmış, bu da lokanta ve eğlence yerlerinin müşteri sayısını sınırlamış.

Geçen hafta Bodrum’daydım. Daha geçen yıl yer bulmakta zorluk çektiğimiz, iki gün önceden rezervasyon yaptırdığımız lokantalara elinizi kolunuzu sallayarak gidip oturmanız mümkün artık. Lokantalar ve diğer eğlence mekanları boş. Ama Bodrum kalabalık.

Bizim yazlık evimizin olduğu köyde beş büyük market var. Kazayla bu marketlere sabah değil de akşamüstü gidecek olursanız marketlerin az önce yağmalandığı izlenimine kapılabilirsiniz. Bazı raflar neredeyse tamamen boşalıyor. Sebebi yazlıkçıların hemen hemen hepsinin artık neredeyse her gece evlerinde yemek yemesi. Oysa eskiden haftanın bir veya iki gecesi dışarı çıkar, koca Bodrum yarımadasındaki lokanta seçeneklerini denerdi bu insanlar. Ailece gece dışarı çıktığınızda bir haftalık market alışverişi giderinden fazla para harcıyorsunuz. Düşünün bazı yerlerde otopark ücreti 600 lira.

Fakat bu problem, yani artık sadece orta sınıfın değil düne kadar ‘üst sınıf’ olan insanların da sokakta yemek yiyememesi, dışarıda eğlenememesi sorunu sadece Bodrum’a, Çeşme’ye, Alaçatı’ya, kısaca kıyı kasabalarına ait bir sorun değil. Ayrıca sorun sadece lokantada yemek yemek, bara veya eğlence yerine gitmek de değil. Sorun, genel olarak pahalılığın artık o en üst gelir diliminde olanların da canını yakması, onları da tüketemez hale getirmesi.

Geçenlerde Karar gazetesinde İbrahim Kahveci son derece önemli rakamlarla dolu bir yazı yazdı ve Türkiye’de enflasyon/hayat pahalılığı sorununun sadece TL fiyatlardan kaynaklanmadığını, aslında fiyatları dolara çevirdiğinizde de bir hayli yüksek bir enflasyon olduğunu gösterdi. Kahveci’nin rakamlarına göre bazı alanlarda fiyatlar dolar bazında yüzde 40-60 artmıştı.

Kahve için, otopark için, otomobilinizi valeye teslim etmek için, bir dilim pasta yemek için, bir ‘gurme’ hamburger veya pizza yemek için ödediğiniz ücreti dolara çevirin, ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Benim yaşım yetiyor, 70’lerin sonundan 2002 yılına kadar yüksek enflasyon altında yaşadım, maaş aldım, ev kirası ödedim, para harcadım. O uzun yüksek enflasyon döneminde her şeye rağmen bir hızlı dengelenme olurdu, evet başta ciddi bir hayat pahalılığı yaşanırdı ama bir süre sonra gelirler bu pahalılığı bir ölçüde dengelerdi. Bugün durum öyle değil. 

Baktığınızda Türkiye art arda üç şok enflasyon yaşadı son altı yılda. Şoktan kastım, fiyatların genel seviyesinin çok kısa süre içinde çok fazla artması.

Bizim enflasyonumuz 2018’de Tayyip Erdoğan’ın ‘Merkez Bankasına faiz indirteceğim’ deyip Berat Albayrak’ı ekonomi bakanı yapmasıyla ilk şokunu yaşadı. 2019’da enflasyonu düşürmeyi başardık ama ardından enflasyon yüzde 14-17 iken faiz indirme inadıyla bir şok daha yedik, kısa zamanda yüzde 85’i gördük; sonra onu yapay yöntemlerle baskıladık, 2023 seçimi öncesi yüzde 30’a indirdik ama hemen ardından bir de Mehmet Şimşek şoku yedik, yeniden yüzde 75’e kadar tırmandı. Şimdi bir daha baz etkisi sayesinde düşüyor enflasyon, ama bu düşüşün kalıcı olacağına güvenimiz pek az.

Çünkü enflasyonu bir kez daha doların fiyatını baskı altına alarak düşürüyoruz, ama bu kez fiyatlarımız dolar bazında da yükseliyor; çünkü TL fiyatlar artmaya devam ederken doların fiyatı çok daha yavaş artıyor.

Dolayısıyla bir dengesizlik beliriyor: Ya ürün ve hizmetlerin fiyatı gereğinden fazla pahalı ya da doların fiyatı olması gerekenden ucuz.

Bu ikisi bir noktada dengelenecek, bakalım o nokta hangisi olacak?

Türkiye’nin vazgeçemediği ilkellik; şimdi de Wattpad’i toptan yasakladık

Türkiye’nin vazgeçemediği ilkellik; şimdi de Wattpad’i toptan yasakladık

Wattpad bir sosyal paylaşım platformu. Diğer sosyal medyalardan farkı burasının edebiyata ayrılmış olması.

İsteyen öyküsünü, hatta romanını burada paylaşıyor, romanını tefrika edenler bile var. İsteyenler de buradan okuyor.

Özellikle genç edebiyatın, genç yazarların nefes aldığı bir alan burası. Yayınevlerinin uzun süreçleriyle uğraşmak, ret üstüne ret almak yerine burada yayınlıyorlar yazdıklarını, okuyucu da onları burada buluyor. Hem de ne bulmak.

Sadece Türkiye de değil; Amerika’da da, İspanya’da da, Fransa’da da, Almanya’da da, Filipinler’de de, dünyanın başka pek çok köşesinde de Wattpad’in fonksiyonu aynı.

Şimdi Türkiye’de bir mahkeme bu sosyal medyaya olan erişimi tümüyle kapattı. Tam sebebi de bilemiyoruz ama böyle süreçler resmi veya sivil bir şikayetle başlıyor. Genellikle bir veya daha fazla içerik şikayet ediliyor, mahkemelerimiz de oturuyor ve yasaklama kararı alıyor.

Yalnız bir fark var: Yargıç Wattpad’e erişimi tümüyle kapatmış durumda. Yani sadece şikayete konu sayfa veya sayfalara değil, sosyal medyanın tümüne ilişkin bir yasak kararı var.

Türkiye bu saçmalığı geçmişte de yaptı, Wikipedia’yı topyekun yasakladı. Oysa şikayet edilen şey sadece bir sayfaydı ve o sayfaya erişim kısıtlanabilir, koca ansiklopedinin geri kalanı açık kalabilirdi.

Aynı şeyi bu kez Wattpad’de görüyoruz. Pireye kızıp yorgan yakmak denen şey bu.

Bu bir ilkellik biçimi ve hiçbirimiz bu şekilde yönetilmeyi hak etmiyoruz.