26-07-2024
İsmet Berkan

Amerikan Kongresinde utandıran alkışlar: Bir din yorumunun koca bir ülkeyi esir almasının sonuçları

Amerikan Kongresinde utandıran alkışlar: Bir din yorumunun koca bir ülkeyi esir almasının sonuçları

İsrail’in halen soykırım ve insanlığa karşı suçlarla yargılanan başbakanı Binyamin Netanyahu önceki gün Amerikan Kongresi’nin ortak oturumunda bir konuşma yaptı. 

Konuşması sık sık ayakta alkışlarla kesildi. Amerikan parlamentosunun bu ayakta alkışlı ağırlaması sahiden inanılmaz bir manzaraydı. Ben alkışları izlerken hem insanlığım, hem de Amerika adına utandım.

Peki ama bir ülke parlamentosunun başka bir ülkenin neredeyse 10 aydır yürüttüğü, tarihin yazdığı en eşitsiz ve kanlı savaşlarından birine bu denli destek vermesinin sebebi nedir?

Denir ki Yahudi lobisi Amerika’da çok güçlü. Doğrudur, sahiden de güçlüdür bu lobi, ama gücü sınırsız değildir, olamaz da. Çünkü Amerika’da yaşayan Yahudi nüfusu sayıca belli. Oysa o lobinin gücü bu nüfusla oranlanamayacak kadar büyük. Neden?

Bu sorunun cevabı aynı anda hem çok basit, hem de çok karmaşık.

Önce basitini söyleyeyim: Bu desteğin arkasında aslında son derece marjinal bir dini inanç yatıyor. İnanç dediğim Yahudi inancı değil; özel bir Hıristiyan mezhebinin inancı.

Megiddo diye bir yer ve oradaki tepe

Şimdi karmaşık kısma geçelim:

Bugünkü modern Tel Aviv’le artık birleşmiş olan Hayfa’nın sadece 29 kilometre kadar Güneydoğusunda Megiddo isimli bir tarihi yerleşim yeri var. Arkeolojik kazılara göre burada bu yerleşim dört bin yıldan uzun süredir kesintisiz devam ediyor.

İncil’in Yeni Ahit bölümünde sadece bir yerde (Kıyamet, 16:16) ‘Armageddon’ adlı bir savaştan söz ediliyor. Daha çok Protestanlığın ‘evanjelik’ kolu gibi kökten dinci grupların benimsediği inanca göre bu kıyametin kopmasından hemen önce iyilerle kötüler arasındaki nihai savaş olacak. Savaşın ardından da kıyamet kopacak ve İsa Mesih dünyaya geri gelecek.

Kıyameti bekleyenlere McDonald’s bile var

Dil bilimcilere göre ‘Armageddon’ diye bir kelime yok aslında; kelime İbranice’de ‘Meggido Tepesi’ kelimesinin bozulmuş halinden geliyor. Nitekim Evanjelik inancına mensup Protestan Hıristiyanlar da savaşın bu eski şehrin yanındaki o tepede çıkacağına inanıyor zaten, savaşın başını kaçırmamak için orada kamp kuranlar var, hatta onlara hizmet için bir McDonald’s dükkanı bile açılmış orada.

‘Modern’ Armageddon yorumu

İncil 2000 yıllık bir kitap. Köktendinci protestanların başlattığı evanjelik hareket de en azından 250 yıla varan bir tarihe sahip (Evanjelizm aslında dini yaymak, dini tebliğ etmek, bir çeşit misyonerlik yapmak anlamında bir kavram, ta Hazreti İsa zamanından beri var, ama burada özel bir versiyondan söz ediyorum).

Bu uzun tarih içinde İncil’in sadece bir yerinde geçen ‘Armageddon Savaşı’ farklı farklı biçimlerde yorumlanmış. Son modern yorum ise bizi de yakından ilgilendiren bir biçimde 1918 yılından beri geçerliğini arttırmış bir yorum.

Tarsus Amerikan Koleji bugün hala eğitim veriyor. Kurucuları evanjelik Hıristiyan Amerikalılardı, amaçları bölgedeki Ermenileri ‘Gerçek dine döndürmek’ti.

Amerikan kolejlerini evanjelikler kurdu

1918’de olan şeyi anlatmadan önce kısa bir bilgi aktarayım:

Biz Osmanlı topraklarında kökten dinci protestanların ‘evanjelik’ akımlarına hiç yabancı değiliz aslında. Türkiye’de kurulan Amerikan kolejlerinin hemen tamamı bu dinci grupların açtığı okullar (Tek istisnası, açıldıktan bir süre sonra seküler bir okula dönüşen Robert College’dir). 

İstanbul’daki eski Üsküdar Amerikan Koleji de, Tarsus Amerikan Koleji de, Kayseri’deki Talas Amerikan Koleji de ve bugün artık olmayan başka onlarca okul da bu evanjelik gruplar tarafından ve esas olarak da Osmanlı coğrafyasında yaşayan Ermeniler’i ‘gerçek dine döndürmek için’ açılmıştır.

Hıristiyanlığın iki en büyük mezhebi Ortodoksluk veya Katoliklik dışında, onlara değil ‘Kadim Doğu Kiliseleri’ adı verilen kiliselerden birine mensup olan Ermeniler ‘yanlış bir dine inanıyor’du bu kökten dinci protestanlara göre; ta Amerika’dan kalkıp geldiler Ermeniler’i ‘doğru din’e yöneltmek için. Kısmen başarılı da oldular, bugün Amerika’da bir Ermeni protestan cemaati de var.

Kısacası şu: Amerikalı fanatik evanjelik gruplar 19. yüzyıl ortalarından beri Osmanlı coğrafyasında, bugünkü modern Türkiye’den Hıristiyan Arapların yaşadığı Lübnan, Filistin ve Suriye’ye kadar her yerde etkindi. Zaten hacı olmak için sık sık Kudüs’e gidip geliyorlardı.

Sarıkamış Harekatı tarihimizin en hüzünlü sayfalarından biri. Koca bir ordu birkaç günde dağıldı, çoğu asker donarak hayatını kaybetti.

Almanlar’a yardım sevdasıyla yaşanan iki büyük felaket

Şimdi gelelim 1918 yılına… I. Dünya Savaşı bütün hızıyla devam ediyor. 

Talat, Enver ve Cemal paşaların yönetimindeki Osmanlı bu savaşta Almanya’nın Fransa’da kilitlenmiş cephelerdeki dengesini değiştirebilmesi için iki büyük faciaya sebep olan iki savaşa girişti.

Bu savaşlardan biri Sarıkamış’taydı. Amaç Rus ordusunu burada meşgul edip bu ordunun Doğu Avrupa’da Almanya karşısındaki birliklerini eksiltmekti. Büyük bir başarısızlık oldu, bütün Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz Ruslara kaybedildi.

İkinci facia Filistin’de yaşandı. Cemal Paşa komutasında ordular Mısır’ı fethetmek için ‘Kanal Seferi’ni düzenledi. Böylece İngilizler’in başta Hindistan olmak üzere çeşitli sömürgelerinden Kıta Avrupa’sına asker sevketmesinin önüne geçilecekti hesaba göre. Ama Kanal Seferi bırakın Süveyş Kanalı ve Mısır’ı geri almayı, bütün Arap coğrafyasının kaybına neden olan art arda felaketlerle sonuçlandı.

Osmanlı’nın ‘kıyamet’i 1918’de Megiddo’da yaşandı

Bu felaketlerin sonuncusu ve en tayin edici olanı 1918’in Eylül ayında yaşandı. General Allenby komutasındaki İngiliz ordusuyla Alman generali Liman von Sanders komutasındaki Osmanlı 4. Ordu, 7. Ordu ve 8. Ordu’dan oluşan ‘Yıldırım Ordular Grubu’ Nablus ve civarında karşı karşıya geldi. Tayin edici savaş Megiddo’da, yani ‘Armageddon’ fikrine kaynaklık eden yerde yaşandı. 

İngiliz süvari birlikleri Osmanlı ordusunu yardı geçti, bunun sonucu olarak özellikle 7. Ordu ve 8. Ordu neredeyse tamamen imha oldu. Kudüs kenti İngilizler’e daha önce kaybedilmişti, ama Megiddo Savaşı’nın (veya Nablus Muharebesi) sonucu İngiliz birliklerinin bugünkü Suriye’ye ve Ürdün’e kadar ilerlemesinin önünün açılması oldu.

Osmanlı’nın sonunu getiren savaş

Liman von Sanders Yıldırım Ordular Grubu komutanlığından alındı, yerine genç Mustafa Kemal geldi. Mustafa Kemal yıkık ve dağılmış durumdaki orduları toparlamaya çalıştı ama olmadı, Halep ve Şam kaybedildi. 

Osmanlı’yı Mondros Mütarekesi’ni istemek zorunda bırakan ve Osmanlı’nın nihayetinde tarih sahnesinden çekilmesine yol açan işte bu Megiddo Savaşı’ydı.

Protestan İngilizlerin ‘Armageddon’u kazanması (daha sonra Allenby hep ‘Megiddo Kahramanı’ olarak anılacaktır), biliyorsunuz sonunda bugünkü İsrail’in ve karmaşık Arap coğrafyasının doğmasına neden olacak olaylar zincirini başlattı. 

Ama bu yazı açısından daha önemli olan bu savaşın kökten dinci protestanlara da modern ‘Armageddon’ yorumunu getirmesiydi. O protestanlar artık kıyametten hemen önce gerçekleşecek iyilerle kötüler arasındaki nihai savaşın ‘kötüler’ cephesinde Müslümanların yer alacağına neredeyse kesin bilimsel bir bilgi gibi inanıyor.

70’lerin sonuna kadar Amerika’da ciddi antisemitizm vardı

Çoğu insan Amerika’daki İsrail sevgisinin başından beri var olduğunu, bunun özellikle 2. Dünya Savaşı’nın hemen ardından başladığını düşünür ama doğru değildir. 

Amerika’da Yahudiler 1970’lerin sonlarına kadar ciddi ayrımcılığa uğradı, siyahlarla dayanışma içinde ‘Medeni Haklar Mücadelesi’nde yer alıp eşitlik istediler. Özellikle köktendinci protestanlar (Ku Klux Klan gibi örgütler başta) ciddi antisemitik örgütlerdi.

Ama bu denge 70’lerin sonu 80’lerin başından itibaren değişti. ABD’de haber medyası ve eğlence medyası alanlarında son derece kuvvetli olan Yahudi lobisi müthiş başarılı ve uzun erimli bir halkla ilişkiler kampanyası yürütmeye başladı. Kampanyanın hedeflerinden biri evanjelikleri kazanmaktı. Bu da işte o modern Armageddon yorumunun yaygınlık kazanmasıyla başarıldı.

Amerika’daki Armageddon beklentisini anlatan belgesellerden biri.

Kıyameti bekleyen, arzulayan Amerika

Amerika’da hiç küçümsenemeyecek, hatırı sayılır bir güce sahip olan, özellikle de ‘red neck’ denen, görece fakir eyaletlerin fakir beyazları arasında son derece yaygın olan evanjelik inancı bugün ciddi ciddi bir Armageddon çıkmasını istiyor ve bekliyor. Bunun mızrak ucu olarak da İsrail’i görüyor. Yani İsrail ile Müslümanlar arasında bir büyük savaş çıkacak, savaşın sonunda kıyamet kopacak ve İsa mesih yeniden dünyaya gelecek. Ciddi ciddi beklenen bu.

Sakın bunun deli saçması bir görüş olduğunu sanmayın. Örneğin Donald Trump’ın ilk dönemindeki başkan yardımcısı Mike Pence bu görüşü yüksek sesle dillendirenlerden biriydi. Bu görüşün sadece siyasette değil, Amerikan Federal hükümetinin her seviyesinde karşılık bulduğunu sakın gözardı etmeyin.

Amerikan Kongresi’nde ezici çoğunluğun Netanyahu’yu ayakta alkışlaması, sadece birkaç kişinin ayağa kalkmaması, 50 kadar milletvekili ve senatörün de o sırada salona gelmemesi bize çok şey söylüyor. Evanjelizm parti ayrımı gözetmeksizin çok yaygın bir inanç.

Bütün bu yazdıklarımın kurgu ve şaka olmasını çok isterdim, ama maalesef değil.

SGK’ya prim borcu takmak…

SGK’ya prim borcu takmak…

Bir işverenin, ister özel girişimci olsun ister kamu, en yapmaması gereken iki şeyden biri devlete KDV borcunu ödememekse diğeri çalışanların SGK primlerini ödememek olmalı.

KDV borcunu ilk sıraya yazdım; sebebi şu: Firmalar KDV’nin vatandaştan tahsil edilmesinde Maliye Bakanlığı’na aracılık yapar. Yani aldıkları para onların değil devletindir esas olarak. O yüzden de aldıkları o parayı her ay düzenli olarak devlete aktarmaları gerekir. Aktarmadıkları zaman bir nevi hırsızlık yapmış olurlar.

Ama bence ahlaken SGK primlerini ödememek çok daha vahim, çok daha kötü bir şeydir. Yanınızda çalışanların geleceğiyle, emekliliğiyle oynamış, onlardan hayatlarını çalmış oluyorsunuz.

Şimdi biliyorsunuz hükümetimiz CHP’li belediyeleri sıkıştırmak için bu belediyelerin SGK prim borçlarını gündeme getirdi, bu paraları tahsil etmek için harekete geçti.

Dün Çalışma Bakanı’nın yaptığı açıklamadaki rakama bakılacak olursa Türkiye’deki belediyelerin ve belediye şirketlerinin SGK’ya toplam prim borcu dehşet verici bir miktar olan 96 milyar lira.

Bu rakamın ne kadarı bugün CHP tarafından yönetilen belediyelere ait, bunu bilmiyoruz tabii ama CHP’nin artık ülkedeki belediyelerin çoğunu yönettiğini göz önüne aldığımızda aslan payının da bugün bu partiye düştüğünü görmeliyiz.

Bu canlı ve yeni bir siyasi tartışma. Elbette CHP Genel Başkanı Özgür Özel de bu konuda konuştu, borçlu belediyelerin çoğunun Ak Parti’den devraldıkları belediyeler olduğunu söyledi.

Fakat Özgür Özel’in rakamlarıyla Çalışma Bakanı’nın rakamları hiç birbirine benzemiyor. Özel’e göre belediyelerin SGK’ya borcu 96 milyar değil 14,7 milyar lira. Aradaki fark çok büyük.

Özel ‘En borçlusu Bursa Büyükşehir, sonra Sakarya, sonra Ordu, sonra Balıkesir, sonra Denizli. Bakın en borçlu beş belediyenin beşi de AK Parti’den aldığımız belediyeler’ diyor.

Oysa Çalışma Bakanı’na göre SGK’ya borç rekoru Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde, onları İzmir, İstanbul ve Adana Büyükşehir Belediyeleri izliyor. Beşinci sırada ise bir ilçe belediyesi olmasına rağmen Şişli var.

Bu pilav daha çok su kaldıracak.