27-08-2024
İsmet Berkan

Esad aslında ne dedi, Ankara ne anladı?

Esad aslında ne dedi, Ankara ne anladı?

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad pazar günü ülkesinin parlamentosunda bir konuşma yaptı ve geniş siçimde Türkiye ile ilişkilerin ‘normalleşmesi’ konusuna değindi.

Esad’ın konuşmada ne dediğine ilişkin ilk haber 10Haber’de dün yayınlandı. Bu habere göre Esad görüşmeler için ön şartın hala Türk askerinin Suriye’den çekilmesi ve ‘Türkiye’nin teröre verdiği desteğin kesilmesi’ olduğuru söylüyordu. Yani gelecek ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dile getirdiği ‘normalleşme’ arayışı için pek bir ümit vermemişti Esad.

Fakat bu sabah aynı haber Hürriyet gazetesinde bir hayli farklı bir içerikle yayınlandı. Hürriyet’e göre Esad evet, Türk askerinin çekilmesi şartını öne sürmüştü ama bunun Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığının iki ülke arasında görüşmelerin başlamasına engel oluşturmadığını da vurgulamıştı. Yani haber bizim haberimize göre 180 derece tersti. Benzer bir haber bugün T24’te de var, orada yazıldığına göre de Esad evet, Türk askerinin varlığını çok ciddi bir sorun olarak görmeye devam ediyor ama bunu görüşmelerin başlamasına engel saymıyordu.

Bu iki haberden şunu anlıyoruz: Esad neredeyse barış eli uzatmış, ‘Hadi görüşelim’ demişti.

Haberlerden hangisi doğruydu? Bizim 10Haber’de yayınladığımız mı, bugün Hürriyet ve T24’te yer alan haberler mi? Korkarım hiçbiri. Durum ne 10Haber’in aktardığı gibi ümitsiz, ne de Hürriyet’in aktardığı gibi toz pembe.

Bunu nereden anlıyorum? Yine Türk medyasından.

Bu sabah yayınlanan iki köşe yazısı Ankara’nın Esad’ın konuşmasından ne anladığını anlatması bakımından önemliydi. Hürriyet gazetesinin Ankara Temsilcisi Hande Fırat ve Sabah gazetesinin Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu Dışişleri Bakanlığı’nda rütbelerine uygun yükseklikte bir kişi tarafından bu konuda özel olarak bilgilendirilmişti belli ki.

Hande Fırat’ın yazısının başlığı ‘Suriye düğümünde yol haritası arayışı’ idi, Okan Müderrisoğlu ise yazısına ‘Şam’la normalleşmenin yol haritası’ başlığını uygun görmüştü. İki yazının başlığı bile neredeyse aynıydı yani.

Benim iki yazıdan anladığım şu: Ankara, Esad’ın konuşmasını ‘nüanslı’ bulmuş ve burada bir ‘açık kapı’ görmüş. Ancak kapı öyle genel beklentide olduğu gibi iki liderin koşa koşa gidip birbiriyle görüşmesini gerektirecek kadar, yani ardına kadar açık da değil Ankara’ya göre.

Ankara’da bu iki gazeteciye yazılarının başlıklarına da yansıyan bir ‘yol haritası’ anlatılmış. Buna göre önce Suriye ile Türkiye’nin istihbarat teşkilatları yeniden birbiriyle konuşmaya başlayacak. Bu görüşmeler önce başkan yardımcısı, sonra da başkan düzeyinde olacak.

Eğer istihbarat örgütleri belli bir ortak altyapıda anlaşabilirse bu kez iki ülke Dışişleri Bakanlıkları devreye girecek, onlar konuşacak. Ancak onlar da anlaşırsa sıra devlet başkanlarına gelecek.

Yani daha ortada bir süreç yok aslında; sürecin nasıl başlayacağına dair karşılıklı mesaj alışverişi yapılıyor. İşte iki gazetecinin taşıdığı mesaj da bu bakımdan önemli.

Mesaj sadece yol haritasıyla da sınırlı değil. Türkiye, Suriye’nin geleceği için başka ön şartlar da koşuyor. Örneğin Astana sürecinin yeniden canlanmasını istiyor Ankara, Suriye için yeni anayasa sürecinde bir noktaya gelinmesini istiyor, İran’ın rolünü belirlemeye çalışıyor…

Burada bana göre Ankara’nın ön şartlarından en önemlisi Suriye için BM gözetiminde başlatılan ve artık tıkanmış durumda olan yeni anayasa sürecinin yeniden hatırlatılması. Burada kastın Suriye’de hem Türkiye kontrolundaki Özgür Suriye Ordusu unsurlarının, hem de Kürtlerin statüsünün belirlenmesi olduğu çok açık. Suriye açısından bu ön şart kolay kabul edilebilir değil.

Ankara’dan iki gazeteci aracılığıyla verilen mesajlara Şam’ın ne zaman ve hangi yolla cevap vereceğini kestirmek kolay değil. Ama şunu anlıyoruz: Zaten bir hayli zorlu olacağı anlaşılan sürecin başlaması da ilerlemesi de çok zor.

Bu konuda Beşar Esad’ın pazar günkü konuşmasında yaptığı uyarı da aslında anlamlı: ‘Türkiye ile ilişkilere ilişkin olarak birden fazla tarafın (Rusya, İran ve Irak) ortaya koyduğu girişimleri ele aldık. Bu girişimlerin ilki yaklaşık beş yıl veya daha uzun bir süre önceydi ve farklı düzeylerde pek çok toplantı içeriyordu, ancak sahada kayda değer bir sonuç elde edilemedi. Başlatanların ciddiyetine ve her şeyin normale dönmesi konusundaki samimi istekliliğine rağmen, her geçen gün ilerleme kaydedilmediğinde sadece Suriye tarafında değil Türkiye tarafında da hasar birikiyordu…’

Yani ‘Sırf konuşmak için konuşmayalım’ diyor Esad.

Ekonomik durgunluğu ve Tayyip Erdoğan’ı izlerken hangi rakama bakalım?

Ekonomik durgunluğu ve Tayyip Erdoğan’ı izlerken hangi rakama bakalım?

Türkiye enflasyonla mücadele programının kaçınılmaz sonucu olarak ciddi bir ekonomik yavaşlamaya girmiş durumda; bunun bütün belirtilerini görmeye başladık.

Tabii bu ekonomik yavaşlamanın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın programın uygulanmaya devam edip etmemesi konusundaki sabrını test edeceğini hepimiz tahmin ediyoruz. Ben bu yazıyı Erdoğan’ın sabır göstermeye devam edeceği ve programı sonuna kadar uygulayacağı varsayımıyla yazıyorum. Bu varsayım altında bile Erdoğan’ın sabrı hemen her gün yeniden test edilecek, giderek daha çok insan faizleri gevşetmesi, maliye politikasını gevşetmesi gibi konularda ona telkinde bulunacaktır.

Peki ekonomik durgunluğu izlerken Erdoğan’ın sabrını en çok zorlayacak şey ne olacaktır?

Buna hiç düşünmeden işsizlik rakamları cevabını veririm.

Ancak işsizliğe bakarken hangi rakamı göz önüne almalıyız? TÜİK biliyorsunuz bir ‘işsizlik rakamı’ açıklıyor. Örneğin haziran ayı için yapılan açıklamada işsizlik oranı yüzde 9,2 gözüküyor.

Fakat üstünde biraz düşünecek olursanız bu anlamsız bir oran aslında. Neyin yüzde 9,2’si? TÜİK ‘İş arayanların yüzde 9,2’si’ cevabını veriyor. Peki kimin iş aradığını nereden biliyor TÜİK? Tartışmalı nokta tam da bu.

Haziran rakamlarına bakıyoruz, 32 milyon 522 bin kişi istihdamda gözüküyor. Bir önceki aya göre 341 bin düşmüş. Yani mayıs ayına göre haziranda 341 bin kişi işsiz kalmış. Ama bu istihdam eksilmesini işsizlik oranı denen oranda tam olarak göremiyoruz.

İşte o yüzden ben hep ekonominin o ay ne kadar istihdam yarattığına veya kaybettiğine bakıyorum. Size de o rakama bakmanızı tavsiye ederim. Eğer ülkemizde istihdam yılda bir milyon ve üstünde artmıyorsa gerçekte işsizlik artıyor demektir.

Türkiye’de şu anda işsizlik ciddi oranda artıyor, çünkü mevcut istihdam alanları da azalmaya başladı.