07-09-2024
İsmet Berkan

CHP’nin bebek adımlarıyla demokrasiye yaklaşması

CHP’nin bebek adımlarıyla demokrasiye yaklaşması

Bizim bir Siyasal Partiler Kanunumuz var, 12 Eylül darbesinden sonra kurulan askeri yönetim tarafından 22 Nisan 1983’te çıkarılmış. Yani o zamanın cunta yönetimi beş kişilik MGK’da konuşulup kabul edilmiş ve yasalaşmış.

Ardından bu kanunda çok kez değişiklik yapıldı ama kanuna hakim olan darbe dönemi ürünü olma ruhu orada olduğu gibi duruyor. Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere iktidar kanadında pek çok kişi ‘Darbe Anayasası değişsin, sivil Anayasa yapılsın’ diyor ama Siyasal Partiler Kanunu bal gibi darbe ürünü bir yasa orada duruyor, ondan kimsenin şikayeti yok. Oysa yasa değiştirmek Anayasa değiştirmekten çok daha kolay biliyorsunuz.

Bu kanunun 4. maddesi ‘Siyasî partiler demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır’ cümlesiyle başlıyor.

Tamam elbette öyleler, başka türlü bir demokrasi düşünülemez. Ama tabii, bir ülkede demokrasinin, yani halk egemenliğinin olabilmesi için sadece siyasi partilerin var olması ve biz vatandaşların da seçimlerde oy vermemiz yetmez. O siyasi partilerin kendileri de demokrasi ilkeleriyle yönetilen yerler olmalı.

İşte Siyasi Partiler Kanunu’nun yerine getirmesi gereken en temel işlev de aslında bu: Partileri parti içi demokrasiye sahip kılmak, partilerin içinde demokrasinin kurumsallaşmasına yardımcı olmak.

Fakat gelin görün ki, bizim kanunumuz bu işlevi yerine getirmek bir yana, pek çok bakımdan partilerin kendi kendisini demokratikleştirmesine de engel aslında.

Parti içi demokrasi derken iki şeyden söz ediyoruz: 1. Partinin yönetim ve denetim organlarının göreve demokratik yöntemlerle gelmesi, yönetimdeyken sürekli hesap vermesi; 2. Partinin yerel ve genel seçimlerde halkın karşısına çıkaracağı adayların demokratik yöntemlerle belirlenmesi.

Bizim mevcut siyasi partiler kanunumuz bu iki konuda da partilerimiz için bırakın teşvik edici olmayı, onları engelleyen bir sürü unsurla dolu. Yani bir parti kendi kendini daha demokratik yapmaya kalksa, mesela kongrelerde delegelerle seçim yapmak yerine tüm üyelerle seçim yapıp il başkanı veya genel başkan belirlemek istese yasa buna engel oluyor, ‘Hayır’ diyor, ‘İlla delege seçeceksin ve iki dereceli seçim yapacaksın, doğrudan seçim yapamazsın.’

Partilerimiz milletvekili veya belediye başkan adaylarını ön seçimle belirleyecek olsa kanun bunun için de bin dereden su getiriyor, mesela ön seçimde yarışacak adayların kendilerini tanıtmak için propaganda yapmasını bile yasaklıyor.

Anayasadan şikayet etmek söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmayan partilerimizin sözünü bile etmediği, neredeyse bir gizli anayasa gibi kabullendikleri yasa böyle bir şey.

Bu yasayı anlatarak yazıya başlama sebebim Cumhuriyet Halk Partisi’nin dün başlayan tüzük kurultayı. Parti dün tüzüğünde bazıları önemli değişiklikler yaptı, bugün ve yarın da parti programında yapılacak değişiklikler için çalışacak. Kabul edilen yeni tüzüğü okurken hep siyasi partiler kanunun kısıtlayıcı hükümlerini akılda tutmakta fayda var.

Ortada bu denli kısıtlayıcı, hatta engelleyici bir yasa varken CHP’nin kendi iç tüzüğünde değişiklikler yapıp parti içi demokrasiyi genişletmek istemesi, bunu yaparken de bu kısıtlayıcı yasanın etrafından dolaşmaya çalışması aslında takdir edilmesi gereken bir şey. Ancak bu yapılanlar kaçınılmaz biçimde bazı bebek adımları şeklinde olabiliyor.

Örnek vereyim: Parti milletvekili adaylarını belirlemek için ön seçim yapmak istiyor ama yargıç denetiminde ön seçim yaptığınızda kadın kotası veya gençlik kotası gibi kotalar uygulayamıyorsunuz, çünkü kanun buna izin vermiyor.

Partinizin adayları toplumun bütün kesimlerini temsil etsin, aday listelerinde yeterince kadın ve genç aday bulunsun istediğinizde, ön seçim bu yasa yüzünden demokrasiyi geliştirecek bir şey olmaktan çıkıp parti içinde siyaset esnafı erkek egemenliğini pekiştiren bir araca dönüşüyor.

CHP’nin yeni tüzüğünde aradığı şeylerden biri bu işte: Hem ön seçim yapayım ve örgütümün görüşünü alayım, hem de kadınlara ve gençlere yeterince yer bulayım. Bu yüzden bir sürü ara yol üretilmiş. Benim ‘bebek adımları’ dediğim tam da bu.

Türkiye’de 2026’da bir erken seçim olma olasılığının sürekli arttığı bir siyasi ortamdayız. CHP’nin tüzüğünde yaptığı değişiklikleri de, bugün ve yarın parti programında yapacağı değişiklikleri de bu bağlamda okumak gerekir.

Daha çok demokrasi getirmemek için yasadaki engellerin arkasına saklanmayan, kendi çapında çaba harcayan bir parti olarak seçime girmek istiyorlar.

O hakim kararını erkenden verdi

O hakim kararını erkenden verdi

Bu köşede dün New York’ta Donald Trump’ın mahkum olduğu davanın hakimi Juan M. Merchan’ın zor kararından söz etmiştim.

Marchan eski ABD Başkanı ve Kasım ayında yapılacak seçimin iddialı adayı Donald Trump’ın alacağı cezayı bu ayın 18’inde açıklayacak mıydı, yoksa cezayı açıklamayı erteleyecek miydi?

Merchan dün kararını verdi ve Donald Trump’ın suçlu bulunduğu davada alacağı cezayı 3 Kasım seçiminden sonra açıklayacağını duyurdu.

Anlaşılan hakimin kararına seçim öncesi ceza açıklayıp siyasi tartışmaların konusu olma kaygısı yön verdi, o da yetkisini kullanıp cezayı açıklamayı erteledi.

Tabii şimdi bir başka soru var: Amerikan halkı Donald Trump’ın hüküm giymiş bir suçlu olduğunu biliyor ama neye hüküm giydiğini, hapis yatıp yatmayacağını, yatacaksa ne kadar süreyle hapiste kalacağını bilmiyor. Ona veya rakibine oy verdiği gün de bilmeyecek bunu.

Yani anlayacağınız bu dava ve mahkumiyet her şart altında Amerikan Başkanlık seçimini etkileyecek. Ama o kadar ama bu kadar.