17-09-2024
İsmet Berkan

Şirketleri tedbir altında, kendisi yurtdışındayken SBK on milyonlarca dolarlık şirket satışlarını neden yaptı?

Şirketleri tedbir altında, kendisi yurtdışındayken SBK on milyonlarca dolarlık şirket satışlarını neden yaptı?

Sezgin Baran Korkmaz 6 Aralık 2020’de Türkiye’den ayrıldı, yurtdışına çıktı. 19 Haziran 2021’de Avusturya’da kaldığı bir otelde masaj yaptırırken yakalandı.

Yani altı aydan biraz uzun süre kaçak kaldı. Bu süreyi boş, Avrupa’da tatil yaparak da geçirmedi, bir sürü iş yaptı, sağa sola para istifledi. Ama yaptığı işlerden en çarpıcısı Türkiye’de medyayı manipüle etmek, kendini mağdur olarak göstermek oldu (Ki kısmen de mağdurdu).

Esasen SBK etrafında daralan çemberin farkındaydı. O çemberi Türkiye değil Amerika daraltıyordu. Amerikan Hazinesi er veya geç daha önce burada yazdığım dolandırıcılık davasında federal hükümetten 1 milyar dolar haksız kazanç elde eden Jacob Kingston’ın gönderdiği 134 milyon doları ondan geri alacaktı.

Nitekim Amerikan hükümeti SBK Türkiye’den kaçmadan iki ay önce Ekim 2020’de Türkiye’ye resmen yazı yazmış, hem SBK’nın bu 134 milyon dolarla edindiğinden şüphelendikleri mal varlığını sıralamış, hem de parayı geri istemişti.

BioFarma ilaç şirketinin İstanbul’daki ofis binası ödüllü bir mimari proje.

Ve SBK satışa geçiyor

SBK’nın Aralık 2020’de yurtdışına çıktıktan sonra yaptığı ilk işlerden biri bir süredir büyük hissedarı olduğu bir ilaç şirketini tamamen veya kısmen satmak oldu. 

SBK BioFarma adlı şirketin sahibi olan Lüksemburg merkezli Isanne S.a.r.l. adlı şirketi zamanında satın almıştı. Bu şirket BioFarma’nın yüzde 100’ünün sahibiydi ve 21 Şubat 2021’de BioFarma olağanüstü genel kurul yaparak yönetim kuruluna Heinz Gisler adlı bir İsviçre vatandaşını üye seçmişti. Gisler girer girmez çok geniş yetkili yönetim kurulunun da başkanı oldu. Ancak SBK’nın en mutemet elemanlarından olan, pek çok şirketinde genel müdür veya yönetim kurulu başkanı olarak karşımıza çıkan Çağlar Şendil de şirketin yönetim kurulunda murahhas üye olarak kalmaya devam etti.

Çoğu uzman buradan hareketle BioFarma’nın tamamen veya kısmen el değiştirdiği sonucuna varıyor. İlaç sektörünü bilenlere göre BioFarma ‘su içinde’ 50 milyon dolar şirket değerinde.

İnan Kıraç’la ‘sorun’ nasıl çözüldü?

SBK’nın yurtdışında ikinci büyük işlemi İnan Kıraç’la arasındaki sorunu çözmek yönünde oldu. Yine Şubat 2021’de bir zamanlar 60 milyon dolar istediği Kıraça Holding’in yüzde 45 hissesini 6 milyon dolara İnan Kıraç’a sattı.

SBK-İnan Kıraç ilişkisini bu serinin ikinci günü yazdım, yeniden anlatmayacağım, bu karmaşık olayı merak edenler bu linkten o yazımı okuyabilir. Burada önemli olan İnan Kıraç’ın tam da bu konu Türkiye’nin tartışma gündemindeyken Sözcü gazetesinden Deniz Zeyrek’e söyledikleri.

İnan Kıraç, Deniz Zeyrek’e aynen şöyle demiş:

‘Şirket (Silcolux) satıldığında hukuki açıdan önce bana sorulmalıydı. Kanun, o şirket (Silcolux) bizim hisselere ortak olduğu için önce bize teklif edilmesini zorunlu kılıyor. Ancak öyle yapmamışlar. Doğrudan SBK’ya satmışlar. Nahum kardeşler yanımda büyüdü. Ancak bir sorun yaşadık ve bana eziyet etmek için olsa gerek böyle bir iş yapmışlar. Ben şirketlerimi ayakta tutmak zorundayım ve o hisseleri kaybedemezdim. Haliyle geri almak için hukuki yollara başvurduk. Onlar bize alacak davası açarken biz de Silcolux’ün satışı konusunda dava açtık. Hukuki sürecin sonunda 6 milyon dolar karşılığında hisselerimizi geri aldık.’

Kıraç konuyla ilgili Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a mektup yazdığı veya sözlü olarak şikayette bulunduğu iddialarını da yalanlıyor.

Tek sorun bu değildi ki, bir de Heksagon vardı

Ben de burada İnan Kıraç’ın söylediklerinin gerçeğin tamamını yansıtmadığını söyleyip lafı uzatmayacağım, ama Nahum kardeşlerle İnan Kıraç arasında sadece Silcolux meselesi yok, bir de Heksagon var. Unutmayalım, İnan Kıraç da Heksagon’daki hisselerini SBK’ya satmıştı. 

Bu satış kaç paraya oldu acaba? Yoksa para dönmedi mi? Ardından Nahum kardeşlerin elindeki Heksagon ve Silcolux hisselerini acaba para karşılığı mı aldı SBK? Eğer öyleyse kaç para ödedi? O parayı nereden buldu?

Kıraç ‘Hukuki sürecin sonunda’ diyor ama bu da doğru değil. Çünkü sorun mahkeme dışında, tarafların uzlaşmasıyla çözüldü. Bu uzlaşmanın sonunda da İnan Kıraç SBK’ya 6 milyon dolar ödedi. Bu 6 milyon dolar Kıraça Holding’in yüzde 45’inin parası değildi; çünkü holding hisselerinin değeri bundan kat be kat fazlaydı. Bu para büyük ihtimalle bu konuda yaptığı aracılık karşılığında SBK’ya ödenen komisyondu.

Şöyle düşünün: İnan Kıraç SBK’ya 6 milyon dolar aracılık parası ödediyse sizce anlaşmazlığın öteki tarafında yer alan Nahum kardeşler ne ödedi? Herhalde en az bu kadar parayı da onlar ödedi. Bir ihtimal daha fazla ödemiş de olabilirler, çünkü az sonra anlatacağım bu işten geç ama kârlı çıktılar.

İnan Kıraç ve Jan Nahum eski mutlu günlerinde. Jan Nahum’un oğlu Cem de aile şirketlerinde çalışmaya başlamış.

Nahum’ların sorunu gecikmeyle çözüldü

Nahum kardeşlerin Heksagon’unun yüzde 88’i İnan Kıraç’la kavgaları sırasında SBK’ya geçmişti. SBK işte yurtdışında olduğu o dönemde İnan Kıraç’tan 6 milyon doları aldıktan sonra Nahum kardeşlere döndü.

Onlardan daha çok para istiyordu. Bir aşamada pazarlık tıkanmış olmalı ki 24 Mayıs 2021’de Ticaret Sicili Gazetesinde bir ilan çıktı. İlanda Heksagon’daki yüzde 87,99 oranındaki SBK hissesinin Singapur merkezli RB Investments LTD adlı şirkete satıldığı belirtiliyordu.

Aradan biraz zaman geçti, çok tuhaf başka bir şey oldu, aynı Heksagon Ticaret Sicili Gazetesine bir ilan daha vererek Singapurlu şirkete satış ilanının ‘yanlışlıkla verildiğini’ duyurdu. Yani satış işi yatmıştı.

Derken 31 Aralık 2021’de, yani yılın son günü Ticaret Sicili Gazetesi’nde bir ilan daha çıktı. Buna göre SBK yüzde 87,99 hissesini şirketin zaten yüzde 12,01 hissesinin sahibi olan Heksagon Danışmanlık’a devretmişti (Heksagon Danışmanlıkta Jan ve Klod Nahum yüzde 50’şer hisseye sahip).

Nahum kardeşlerin yeni bir işi oldu: Sigortacılık

Bu devrin bu kadar uzamasının arka planında SBK’nın 2019 yılında Heksagon üstünden yaptığı bir şirket alımının Heksagon’un toplam değerini değiştirmesinin önemli payı var. 

Unico Sigorta adlı şirketi Heksagon’un parasıyla satın aldı SBK ve ardından elindeki bir başka varlığı, Bodrum Torba’daki o meşhur tartışmalı oteli bu sigorta şirketine 50 milyon dolara sattı. 

Yani SBK eğer Unico’yu Heksagon’a aldırırken kendi parasını kullandıysa bile bu parayı oteli sigorta şirketine satarak Unico’dan geri aldı zaten. 

Yok Unico’yu kendi parasıyla değil Nahum kardeşlerin parasıyla aldıysa daha da kaymaklı ekmek kadayıfı, çünkü daha bir yıl önce 35 milyon euroya devraldığı otel arazisini sigorta şirketine 50 milyon dolara verdi, fahiş kazanç elde etti.

Bir şeye dikkat edin, Heksagon AŞ Nahum kardeşlere geri döndüğünde SBK hapiste. Yani demek ki pazarlıklar o içerideyken bile devam etti. Paranın gözü kör olmasın.

Bugün baktığınızda Unico Sigorta’nın yönetim kurulu başkanı Jan Nahum, bu şirketin büyük hissedarı da Heksagon. Ayrıca Bodrum’daki meşhur otel de sigorta şirketine her yıl kira geliri getiriyor. Bir zamanlar teknolojiyle, otomotivle uğraşan Nahumların artık yeni bir işi var anlayacağınız: Sigortacılık.

Burası İstanbul’un Ortaköy semti. Denizin kenarındaki üç son derece kıymetli ve nadir yalı Yalçın Ayaslı’dan SBK’ya geçti. Üstelik o sırada SBK’nın şirketleri tedbir altındaydı.

SBK kenara kaç para koydu?

Sonuç olarak benim hesabıma göre Sezgin Baran Korkmaz Türkiye’den ayrıldıktan sonra ABD hükümetine ödemesi gereken 134 milyon dolara yakın, belki daha fazla parayı bir kenara koydu zaten.

Ama sanmam ki çok sıkışmadıkça bu parayı kullansın. Öyle ya, sonuç olarak Amerikan hükümeti onun Türkiye’deki bazı mal varlıklarını sattırmak ve parasını öyle almak istiyor. Süreç daha devam ediyor anlayacağınız.

Amerikan hükümetinin satıp parasını almak istediği şeyler arasında Yalçın Ayaslı’ya ait Ortaköy’deki paha biçilmez üç parsel de var. Bu üç parsel 21 Mayıs 2021’de icradan satıldı, alıcısı Sezgin Baran Korkmaz’dan başkası değildi. Unutmayın, SBK o tarihte de yurtdışındaydı ama o sırada sözde tedbir altında olan SBK’nın şirketi Bugaraj yalılara o günün parasıyla 14 milyon dolar gibi küçük bir rakam vererek sahip olmuştu.

Şimdi bir de SBK ile Yalçın Ayaslı arasında geçenleri anlatıp sizi iyice yormayayım, bu dev ticari anlaşmazlığı da izninizle yarın anlatayım.

Soru sormayan gazeteciler

Soru sormayan gazeteciler

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek önceki akşam CNN Türk’te Hürriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni Ahmet Hakan ve aynı gazetenin Ankara Temsilcisi Hande Fırat’ın sorularını yanıtlamış.

Şimşek göreve geldiğinde Türkiye’nin ne kadar feci bir durumda olduğunu gayet samimi ifadelerle anlatmış ikiliye. Merkez Bankası rezervi eksi 60 milyar dolardaydı, yani bankanın borçları ve diğer yükümlülükleri varlıklarından 60 milyar dolar daha fazlaydı. Bu yüzden de Türkiye’nin iflas edip dış borçlarını ödeyememe ihtimalini ölçen risk primi 700 puanın üstündeydi.

Oysa kural olarak bir ülkenin bir yılda yapacağı dış borç servisi kadar paranın Merkez Bankası rezervinde olması gerekir. Türkiye’nin vadesi bir yıldan kısa dış borcu şu sıralar 180 milyar dolar civarında. Geçen yıl Mehmet Şimşek göreve geldiğinde de çok farklı değildi bu rakam. Bugün bile Merkez Bankası rezervi henüz bu rakamdan uzak, ama geçen yıla göre muazzam bir ilerleme sağlandı, bu da gerçek. Bu yüzden risk primi de bugün 270 puan seviyesinde. Büyük bir düzelme olmakla birlikte Mehmet Şimşek’in de söylediği gibi bu risk primi hala çok yüksek.

Tabii Mehmet Şimşek 2018’de hükümetten dışlandığından beri sorumlu bir mevkide değildi; o yüzden 2018-23 arası dönemin felakete yol açan ekonomi yönetiminin hesabını ona sormak gerekmiyor.

Ama Şimşek’i dinleyen iki gazeteci onun bu samimi açıklamalarına, Türkiye’nin 2023 Haziran ayında nasıl bir uçurumun kenarında durduğuna ilişkin anlatımlarına rağmen, ‘Ne oldu da biz 2023’te bu kadar felaket bir durumdaydık’ sorusunu sormadı.

Bu soruyu sormayarak çıkıntılık yapmaktan kaçınmış olabilirler, bunu anlıyorum ama karşılarındaki bakan zaten anlatıyor onlara nasıl bir felaket yaşandığını ve bu büyük felaketin izlerini temizlemeye çalışmaktan enflasyonla mücadeleye sıranın hala gelemediğini veya daha yeni geldiğini.

Bugün Şimşek programına güvensizlik hala devam ediyorsa, ki ettiğini görüyoruz, daha yeni OECD bu konudaki şüphelerini duyurdu, sebebi Türkiye’nin 2018-23 arası dönemle hesaplaşmamış olması.

Bu hesaplaşma yapılmadığı, günah çıkarılmadığı ve yanlıştan ders alındığına dair bir şey söylenmediği için Türkiye’nin geri dönüp aynı politikaları uygulama riski bugün hala konuşuluyor.

Kimse Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan ‘Faizi ekonomik gerçeklerle uyumlu değilken düşürmeye kalkışmak, enflasyon artınca doların fiyatını baskılamak için Merkez Bankası rezervini satmak, riskli davranarak yurt dışından borç alamaz hale gelmek benim hatamdı, özür dilerim, bir daha yapmayacağım’ demesini beklemiyor zaten.

Ama beklenen şu: Geçmişin hatalarını görmek ve bunları bir daha yapmamaya dair kararlılık beyan etmek.

Gazeteciler sormuyor, onlar sormayınca bakan kendi kendine anlatıyor ve bir hesaplaşma olamıyor.