23-09-2024
İsmet Berkan

Jandarma ve savcılık Narin cinayetini neden çözemiyor?

Jandarma ve savcılık Narin cinayetini neden çözemiyor?

Minik Narin’in öldürülmesinin üstünden bir aydan çok zaman geçti. 21 Ağustostan 8 Eylüle kadar 19 gün boyunca Narin’in kayıp olduğu düşünüldü, o arandı. 8 Eylül pazar sabahı Narin’in cesedi bulununca ve küçük kızın kazayla ölmediği de belli olunca soruşturma cinayet soruşturmasına dönüştü.

10Haber dahil medya Narin’in kaybolduğu ilk günlerden beri yaşanan gelişmeleri haber olarak okuyucularına aktarıyor. Konu kamuoyunun fazlasıyla ilgisini çektikçe medyanın ve sosyal medyanın Narin meselesine ayırdığı süre ve yer de arttı. Cinayet olduğu anlaşılınca da şimdi cinayet soruşturması en ufak detayına kadar doğru yanlış haber yapılarak kamuoyu ilgisi tatmine çalışılıyor.

Yalnız tabii kamuoyunun bilgilenme hakkı ile yürütülmekte olan soruşturmanın kirletilmesi ve soruşturma gizliliğinin ihlali arasında çok ince bir çizgi var. Bu çizgiyi biz 10Haber dahil aşmayan medya kuruluşu yok gibi. Özellikle televizyonlar. Tabii bu arada sosyal medyada dönen yalanların, dezenformasyonun, mis-enformasyonun, sahte ihbarların haddi hesabı yok. Birkaç dakikalığına meşhur olmak isteyen herkes Narin cinayetiyle ilgili ortaya sözde bir fikir veya bilgi atıyor. Korkunç bir durumla karşı karşıyayız.

Burada tuhaf olan, soruşturma konusu herkesin ifadelerinin önce yalan yalan yanlış ve açık çarpıtmalarla, sonra ise çoğunlukla tam metin olarak medyaya yansıması. Sanki Türkiye 10 yıl geriye döndü, savcılıklar yeniden kevgir gibi seçilmiş her türlü bilgi ve belgeyi sızdırmaya başladı, yargılama mahkemeden önce medya sayfalarında yapılır oldu.

Televizyonlarımız ve haber sitelerimiz kaç gündür dedektiflik yapıyor. Köşe yazarları arasında katilin şu veya bu kişi olduğuna dair görüş ayrılıkları bile çıkmaya başladı. Ben gazetecilik hayatımda ne bu kadar santim santim izlenen ve haber sızan bir cinayet soruşturması, ne de böyle bir medya hatırlıyorum. ‘Sizce katil hangisi’ diye soran, cinayeti işleme ihtimali olan kişileri fotoğraflarıyla yayınlayan haber organlarımız bile oldu. Yuh artık.

İtiraf edeyim, esasen benim içimde de küçük bir dedektif var ve medyaya yansıyan ifadelerden hareketle ben de kendi kendime bir teori geliştirmiş, yine kendime göre bir katil belirlemiş durumdayım. Ama bunu yazmıyorum, en fazla arkadaş sohbetlerinde söylüyorum. O sohbetler bile kolayca kavga ortamına dönüşebiliyor; çünkü sohbetteki herkesin de kendine göre bir teorisi ve katil adayı var.

Herkesin kafası karışık, çünkü nedense herkesin bu cinayet konusunda bir fikri var. Ortada bu kadar çok fikir olmasının ise maalesef bir tek sebebi var: Soruşturma aşamasında savcılıkta ve jandarmada gördüğümüz sıradışı tuhaflıklar.

Gerçekten de, başka hiçbir soruşturmada olmadığı kadar çok bilgi kirliliğinin olmasının yegane sebebi bu soruşturmadan neredeyse her şeyin dışarı sızması.

O kadar ki, kimi sanıklar medyada yayınlanan bilgilere bakıp ifade bile değiştiriyor.

Peki ama savcılık ve jandarma, aradan bunca gün geçtiği halde neden hala bu cinayeti çözebilmiş, bir neticeye ulaşmayı başarabilmiş değil?

İnanın amatör dedektifliğe başlamamak için kendimi zor tutuyorum. İşin olası katil ve cinayet sebebi taraflarına girmeden şunu söyleyeyim: Savcılığın her şeyi sızdırması bir soruşturma taktiğiyse eğer, hiç işe yaramadı; savcılık belki de birinin itirafta bulunmasıyla bu olayın kolayca çözüleceğini düşünüyordu ama hiç öyle olmadı, somut ve olay yeri incelemesine dayalı delilleri toplamada ise belli ki gecikmeler yaşandı ve şimdi elde delil yok.

Bir de son bir unsur var, biraz spekülatif bir şey ama yazmadan edemeyeceğim: 

Bu çeşit cinayet soruşturmalarında soruşturmacı her zaman bir varsayımdan hareket eder, kendince bir baş şüpheli saptar ve o baş şüphelinin bu suçu işleyen kişi olduğunu kanıtlamaya çalışır.

Soruşturmacı elbette soruşturması boyunca objektif kalabilmeli, ortaya yeni deliller çıktığında kendi varsayımının yanlış olabileceğini, falancanın değil filancanın artık baş şüpheli olabileceğini söyleyebilmelidir. Yani soruşturma delillere göre yön değiştirebilir.

Bu böyledir ama Türkiye’den de dünyadan da örneklerde biliyoruz; bazen soruşturmacı baştaki varsayımını hiç değiştirmez, değiştirmeye hiç yanaşmaz ve sonunda yanlış kişiyi kovalar, gerçek katil ise aradan sıyrılır gider.

Sanki Narin cinayetinde böyle bir şey var; soruşturmacıların bir baş katil adayı var ve her delili onun suçluluğunu kanıtlamaya yönelik olarak görme, değerlendirme eğilimindeler. Belki bu yüzden soruşturma çıkmazda.

Elbette sonsuza kadar çıkmazda kalmayacak, ama savcılık ve jandarma soruşturmada yaşanan vahim sızıntılar nedeniyle kendilerini büyük bir çıkmaza soktu:

Ya bu cinayet kamuoyunu da ikna edecek, neden, nasıl ve kim sorularına da cevap verecek şekilde çözülecek ya da Narin cinayetini biz sonsuza kadar tartışacağız.

Almanya’da merkez siyasetin geri dönüşü

Almanya’da merkez siyasetin geri dönüşü

Eski Doğu Almanya coğrafyasının belki de en batıdaki eyaleti olan Brandenburg’da dün seçim vardı ve Almanya’nın merkez siyaseti dün akşam itibariyle rahat bir nefes aldı. Çünkü bu eyalette seçimi aşırı sağcı AdD değil, Sosyal Demokrat Parti kazandı. Kıl payıyla da olsa.

AfD özellikle Doğu Almanya eyaletlerinde etkin ve güçlü. Almanya’da düne kadar herkes ağız birliği etmişçesine bu partinin göçmen sorunu yüzünden yükseldiğini, hatta artık iktidara yürüdüğünü söylüyordu ama anlaşılan o ki bu analizler gerçeğin sadece bir bölümünden hareketle büyük sonuçlara varıyordu.

Sorun Alman ekonomisinin içine girdiği derin duraklama, hatta göreli gerileme. O yüzden ekonomik bakımından en fakir durumdaki, en elverişsiz ve dezavantajlı durumdaki doğu eyaletleri bu duraklamadan daha çok etkileniyor ve ortaya çıkan ekonomik güvensizlik ortamı tepkisel politikalar öneren aşırı sağcı AfD’ye yarıyor.

Batıya doğru yaklaştıkça bu etki azalıyor, çünkü endişe de göreli olarak azalıyor. Brandenburg başkent Berlin’in burnunun dibindeki önemli bir eyalet, çok zengin de sayılmaz, ama orada AfD’nin etkisi sınırlı işte.

Almanya ekonomisini düzeltecek ve yeniden eski büyüme rotasına girecekse her şart altında düzenli göçmene, özellikle de yeni teknolojiler alanında yüksek yetenekli göçmene ihtiyaç duyacak. Yani bu ülkenin göçü tamamen durdurması söz konusu olamaz. Öte yandan ülkenin Almanların artık yapmak istemediği düşük nitelikli ve düşük maaşlı işler için de bugün olduğu gibi niteliksiz göçmene ihtiyacı var.

Ekonominin salgından sonra içine girdiği derin yavaşlama Almanya’nın göçmen meselesini aklı başında bir biçimde tartışmasına da engel oluyor. İşsizlik veya yoksulluk için göçmenleri suçlamaktan daha kolayı yok çünkü.