25-09-2024
İsmet Berkan

Katiline yapılan işkence ve kötü muamele, o gencecik polis memurunun ölümündeki ihmallerin üstünü örtemez

Katiline yapılan işkence ve kötü muamele, o gencecik polis memurunun ölümündeki ihmallerin üstünü örtemez

İstanbul’da gencecik, hayatının baharında, mesleğinin ise daha başında bir polis memuresi öldürüldü, şehit oldu. Şeyda Yılmaz’ın ölümü ve onu öldüren 19 yaşındaki suç makinasının daha önce 26 kez suç kaydının bulunmasına rağmen hala elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyor olması büyük infiale sebep oldu.

Bu infialin çok sayıda haklı sebebi var, ama nedense bir konuda hiç infial olmadı: Peki Şeyda Yılmaz neden ve nasıl ölmüştü?

Şunu biliyoruz: Polis o sırada motosiklet hırsızlığından aranan Yunus Emre Geçti’yi yakalamış, derken Geçti nasıl olduysa polisin elinden kaçmış. Sonrasında başlayan kovalamacada polis zanlıyı bir kez daha yakalamış, ama Yunus Emre Geçti o sırada kendisini yakalayan polislerden birinin belindeki silahı almış, ateş açmaya başlamıştı. Burada iki siville birlikte polis memuresi Şeyda Yılmaz da yaralanmıştı; genç polis memuresi hastanede kurtarılamamış ve şehit düşmüştü.

Teker teker soralım:

1. Polis, yakaladığı zanlıyı nasıl elinden kaçırdı? 

2. Polisimiz neden mesela Avrupa polisi veya Amerikan polisi gibi zanlıyı, hele böyle tehlikeli bir zanlıyı yere yatırıp ellerini kelepçelemiyor?

3. Hadi diyelim ilk seferinde zanlı polisin elinden kaçmayı başardı, ikinci yakalanışında neden üstüne silah doğrultulup yere yatırılmıyor?

4. Sokakta aktif suçlu takibinde olan polislerin neden çelik yeleği yok?

5. Silahını zanlıya doğrultmadığı anlaşılan polisin belindeki silahın bu kadar kolayca ele geçirilmesi normal mi? Eline silah alan ve yarattığı tehdit ansızın birkaç kat birden artan zanlıyı başka bir polis o an neden vurmuyor? Onun da silahı elinde değil mi çünkü?

7. Şeyda Yılmaz’ın ölümü polisimizin eğitim eksikliğinden ve aslında hiçbir gözaltı güvenlik prosedürü olmamasından kaynaklanıyor olabilir mi?

Bu sorular burada böylece dursun, yaşanan vahamet bitmedi.

Zanlı 26 ayrı suç kaydı bulunan biriydi. Elbette birinin suç kaydının olması onu suçlu yapmaz ama suçlusu olduğu bazı şeyler de vardı. 

Zanlıyla ilgili savcılıklar 15 kez soruşturma başlatmış, bunlardan beşinde ‘kovuşturmaya yer yok’ kararı verilmiş ve dosya kapatılmıştı, ama hakkında davalar da açılmış, birinde mahkum olmuş ama nedense mahkeme ‘Hükmün açıklanmasını geriye bırakma’ kararı vermişti. 

Bir başka dosyası, ki bu dosya ‘kasten yaralama’ suçuyla ilgiliydi, mahkeme ona adli kontrol şartı getirmiş ama o karakola gidip gereken imzaları vermeyerek adli kontrolü ihlal etmişti, yani çoktan tutuklanmış olması gerekiyordu. Zanlıyla ilgili beş yargılama da halen devam ediyordu.

Polis bunları zanlının GBT kaydına baktığında görebiliyor. Yani onu yargılayan mahkemeler, soruşturan savcılıklar da görebiliyor. ‘Zanlı neden tutuklu değildi’ sorusu en az polisin eğitimi meselesi kadar hayati bir soru burada.

Bütün bunlar ortadayken bir de başımıza bu polis katili zanlıya yapılan işkence ve kötü muamele meselesi çıktı. Ki bu da polisin disiplini ve eğitimiyle ilgili bir mesele temelde.

İstanbul Asayiş Şubesi polisleri herkesin bildiği gibi zanlının kafasına çöp poşeti geçirdi ve onu sokak hayvanları için kullanılan polis aracıyla adliyeye sevk etti. Bunu da bilerek ve isteyerek, kamuoyuna sergilemek için yaptı.

Asayiş Şube polisleri haklı olarak arkadaşlarının ölümüne üzülmüş, hatta çok sinirlenmiş olabilir ama polislik mesleği ve bu mesleğin gerektirdiği disiplin polis memurlarının duygularını sergilemesine izin vermez. 

Polisin görevi kanun uygulama gücü olmaktır. Kanunun hiçbir yerinde adliyeye sevk edilen bir zanlının başına poşet geçirmek yoktur, çöp poşeti geçirmek hiç yoktur.

Polisin bu davranışı bizzat İçişleri Bakanından da onay aldı, ama bir cinayet zanlısına ne kadar kızarsak kızalım, o cinayete neden olan şartları konuşmadığımız sürece sinirlendiğimizle, üzüldüğümüzle kalırız.

Şeyda Yılmaz’ın ölümüne bu ülkede üzülmeyen yok. Yani İstanbul polisi burada hiç de yalnız değil aslında.

Umalım ki polisin kendisi bu ölümü adam akıllı soruştursun ve gereken dersleri çıkarıp başka Şeyda’ların ölmesinin önüne geçsin.

Netanyahu’nun hiç acelesi yok, insan öldürerek seçim kampanyası yürütüyor

Netanyahu’nun hiç acelesi yok, insan öldürerek seçim kampanyası yürütüyor

Hamas 7 Ekimde meşhur saldırısını yapıp İsrail’i şoka soktuğunda zaten o sıralar İsrail’de yeterince büyük bir nefret objesi olan Binyamin Netanyahu’nun siyasi hayatının artık tamamen bittiği, bir daha bu ülkede seçim kazanmasının mümkün olmayacağı çok konuşuldu, yazıldı çizildi.

Oysa bugün aradan 11 aydan fazla zaman geçtikten, Gazze’de 50 bin insan öldükten sonra ve tarihin en feci vahşetlerinden biri yaşanmaya devam ederken biliyoruz ki Netanyahu siyaseten çok güçlenmiş durumda.

Onun hiç acelesi yok. Gazze’yi yerle bir etti, 50 bin kişiyi öldürdü, inanılması zor savaş suçları işledi, işlemeye devam ediyor, ama fark etmiyor: Netanyahu siyasi geleceğini garanti altına aldı. Hamas saldırmasa hükümeti pamuk ipliğine bağlı olarak iktidardaydı, sokaklarda aleyhine sürekli gösteri yapılıyordu, bugün yegane muhalif gösteriyi Hamas’ın elinde kalan rehinelerin yakınları düzenliyor.

Sadece bu da değil. Gazze’de savaşırken Hizbullah’ın füzelerine tahammül etti Netanyahu, orada yeni cephe açmadı. Onun yerine kendisi ve siyasi geleceği açısından riskli bir karar alıp Lübnan sınırındaki 150 bin İsrailliyi oradan tahliye etti.

Şimdi Gazze’de işini büyük ölçüde bitirmiş olarak sakin sakin döndü, Hizbullah’ı vurmaya başladı. Şundan emin olabilirsiniz: Netanyahu Hizbullah’ı yeterince vurmadan, örgütün savaşma kapasitesini olabilecek en düşük seviyeye indirmeden durmayacaktır.

Hizbullah’la işini bitirdiğinde ise dönüp bakacağı yer Yemen olacak. İran’ın komik seviyedeki ‘Direniş Ekseni’nin bu ülkedeki temsilcisini vurmaya başlayacağından da emin olabilirsiniz.

Netanyahu bu sonu gözükmeyen, aslında stratejik hedefi de net biçimde belli olmayan bu savaşlarla kendi seçim kampanyasını yürütüyor.

Ortadoğu’nun siyaset denince aklına kan akıtmaktan başka şey gelmeyen örgütleri karşılarında tam da kendileri gibi düşünen bir İsrail lideri buldukları için çok memnun olmalı.