05-10-2024
İsmet Berkan

CHP neden birinci parti olma konumunu kaybetti?

CHP neden birinci parti olma konumunu kaybetti?

Türkiye 31 Marttaki yerel seçimde aslında büyük bir siyasi deprem yaşadı. Fakat bir yandan biz analistler bir yandan da siyasetçiler depremin adını koymakta sorun yaşıyoruz.

Depreme isim koymanın neden önemli olduğunu anlatmaya çalışayım:

Yerel seçimi CHP mi kazandı, Ak Parti mi kaybetti?

Eğer ‘CHP kazandı’ diyorsak, CHP’nin birinci parti olma konumunun yerleştiğini, hatta aradan geçen zamanda daha da pekiştiğini ve CHP’nin oylarını daha da arttırdığını söyleyebilmeliyiz.

Yok eğer ‘Ak Parti kaybetti’ diyorsak o zaman bir vakitler bu partiyi yüzde 50 sınırına kadar getiren seçmenin Ak Parti’ye geçici bir kızgınlıkla hareket ettiğine, içlerinden bazıları CHP’ye veya diğer partilere yönelse bile çoğunun henüz Ak Parti’nin yerine başka bir parti koymadığına, onun yerine oy vermeye gitmediğine hükmetmeliyiz.

Esasen yerel seçimin hemen ardından yapılan analizlerde gerek CHP’nin Genel Başkanı Özgür Özel, gerekse Ak Parti’nin Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan aynı analizi yaptılar: Seçimi CHP kazanmamış, esas olarak Ak Parti kaybetmişti.

Özgür Özel bu analizin ardından, Ak Parti’ye oy vermeyen ama henüz CHP’ye de oy verme noktasına gelmeyen seçmeni kazanmak gerektiğini düşünüp buna göre bir yol haritasını izleyeceğini söylemişti.

Tabii Tayyip Erdoğan da küsen seçmeni geri kazanmak için ellerinden geleni yapacaklarını.

Fakat zaman içinde Özgür Özel’in kendi analizi belki değişmedi ama geniş anlamıyla CHP çevresinin analizi değişmeye başladı, ‘Seçimi biz kazandık’ ruh hali hakim duruma geçti. Bu ruh halinin hakim duruma geçmesinde seçim sonrası aylar boyunca yapılan anketlerde CHP’nin hala Ak Parti’nin önünde olması, hatta farkı açıyor gözükmesi de rol oynadı kuşkusuz.

Bu ruh hali beraberinde seçimde elde edilen başarıyı daha da ileri taşıma çalışkanlığının yerini ‘Seçimi nasıl olsa kazanıyoruz, Tayyip Erdoğan devri bitiyor’ özgüvenini getirdi.

Ve bu aslında tamamen temelsiz özgüven patlaması da partinin önemli aktörlerini parti içi mücadeleye sevk etti. O kadar ki CHP’ye 2023 Mayıs ayında tarihinin en önemli hezimetlerinden birini yaşatmış eski genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu bile bu süreç içinde bir aktör, CHP içinde belirleyici olma potansiyeline sahip biri olarak yeniden sahneye çıktı, çıkabildi.

Tekrar etmeme gerek yok, biliyorsunuz zaten, CHP’de son derece ciddi bir iç kavga devam ediyor. Bu kavgada son derece çirkin belden aşağı vuruşlar da yapılıyor artık. Kavganın konusu aslında 2028 Mayıs ayında, yani 3,5 yıl sonra yapılacak seçimde parti adına kimin Cumhurbaşkanı olacağı.

‘Adayı’ kelimesini kullanmadım, çünkü potansiyel aday adayları Ekrem İmamoğlu’na veya Mansur Yavaş’a göre 60 milyon seçmenin oy vereceği seçim bir teferruat; esas önemlisi parti içinde yapılacak seçimi kazanmak. Onu kazanıp partinin adayı olmayı başaran kişinin Cumhurbaşkanı da seçileceğinden emin her iki isim de.

Oysa durum hiç öyle değil. İşte son anketler geldi ve hep birlikte gördük ki CHP bırakın 31 Mart’a göre oylarını arttırmayı, gerilemeye başlamış durumda. Ak Parti bir kez daha birinci parti konumuna yükselmiş. Aradaki fark çok az ama sembolizm büyük.

Yazının başına geri döneyim: Eğer 31 Mart seçimini ‘CHP kazandı’ diye değil de ‘Ak Parti kaybetti’ diye okuyorsanız, ki Özgür Özel öyle okumuştu, bugün Ak Parti’nin toparlanmaya başlamış olması hiç şaşırtıcı değil. Gidenlerin tanıdıkları mahalleye geri dönmesi, her zaman yeni bir mahalleye taşınmasından daha kolaydır çünkü.

Ama yine anketlere baktığınızda Ak Parti’nin yeniden birinci parti konumuna geri gelmesinin çok da önemli bir şey olmadığını görüyorsunuz; çünkü bu partideki oy kanaması hala çok vahim seviyede, öyle eskisi gibi belirgin bir üstünlük kurduğu falan yok, seçmenin iktidardan memnuniyetsizliği ise son derece derin.

Dolayısıyla bugün anketlere yansıyanlara bakınca da şunu söylemek lazım: Ak Parti kazanmadı, CHP kaybetti.

CHP 31 Mart’ta yakaladığı ivmeyi durdurmak bir yana terse çevirmeyi başarmış gözüküyor. Bırakın yeni seçmen kazanmayı, yeniden yerinde sayar hale gelmesi tamamen bu partinin ve partiye yön veren geniş çevrenin son altı aydır sürdürdüğü iletişimle ilgili.

Türkiye’nin bütün dertleri bitti, İstanbul’un ve Ankara’nın her gün yaşadığı sorunlar bitti, geriye İmamoğlu mu Yavaş mı sorusu mu kaldı? Bir bakın CHP medyasına, sosyal medyasına ve yaşadığımız tartışmalara, Kemal Kılıçdaroğlu’nun sözlerinin hala bir faktör olmasına, partinin ve parti çevresinin Meclis açılışında ayağa kalkıp kalkmamayı tartışmaya ayırdığı zamana ve enerjiye, belden aşağı dedikoduların yayılma biçimine ve yayanlarına bakın, ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Bütün yumuşama/normalleşme tartışmalarına rağmen tam terse dönen, eskisinden de kimlikçi, hatta artık fütursuzca nefret söylemi ve ayrımcılık yapar hale gelenlerle arasına hiç mesafe koymamasına bakınca CHP’deki gerilemenin daha da devam edeceğini görüyor insan.

O yüzden CHP’nin birinci partilik konumunu sürdürmemesi hiç de şaşırtıcı değil.

Evde akar su olması, tuvalet olması meselesi…

Evde akar su olması, tuvalet olması meselesi…

Kuzey Ege’de kadri bilinmemiş, az tanınan ve dolayısıyla az konuşulan bir antik kent ve kazı alanı var: Alexandria Troas.

Burası Çanakkale’nin Ezine ilçesi sınırlarında bir yerleşme. Truva’nın da aslında çok yakınında.

Truva, biliyorsunuz bir liman kentiydi. Çanakkale Boğazının hemen yanındaydı ve stratejik bir konumdaydı. Yunanistan’dan gelen deniz ticaretini kontrol ediyordu. Tarihteki en meşhur savaşa konu oldu bu sebeple.

Ama Büyük İskender’in ordusuyla Anadolu’ya geçtiği sırada Truva diye bir yer kalmamıştı, civarda doğru dürüst liman da yoktu zaten. O, yine de Truva civarında karaya çıktı ve çıktığı yere adıyla anılacak ilk şehri inşa etti: Alexandria Troas.

Burası uzun yüzyıllar boyunca önemli bir liman olarak kullanıldı. Bizans ve Hıristiyanlık döneminde buraya ‘Stampoli’ adı verildi. ‘Stampoli’yi Türkçeye “şehir’ diye çevirmek mümkün, şehir ama büyük harfle Şehir (İngilizce söyleyecek olsak ‘The City’ demek doğru olurdu).

Osmanlı da buraya ‘Eski Stampoli’ adını verdi. Bugünkü İstanbul’un adının da ‘Stampoli’ kelimesinden geldiğine benim hiçbir kuşkum yok.

Bugün 10Haber’de Alexandria Troas ile ilgili bir haber var; İki bin yıl önce kentin evlerinde temiz su akıyordu ve elbette buna paralel bir de pis su şebekesi vardı.

Evlerde musluktan akan temiz su olması ve bir de tuvaletlerin evin içinde olmasının ne büyük uygarlık farkı olduğunu ben 6-7 yıl önce Çanakkale’nin aynı bölgesi, Ezine ve komşusu Ayvacık ilçeleri depremlerle sarsıldığında öğrendim.

Devlet buralara başlangıçta hayli çirkin deprem evleri yapmaya başladı, ondan  önce de konteynerler gönderdi. Burada yaşayan köylü de o güzelim yığma taş evleri terk edip önce konteynerlere, ardından yeni yapılan evlere koştu.

Bunun bir tek sebebi vardı: Tuvaletler evin içindeydi, evlerde musluklardan su akıyordu.

Anadolunun bu bölgesine uygarlık 2000 yıl sonra geri gelmişti.