09-10-2024
İsmet Berkan

Sırada WhatsApp’ı, Telegram’ı yasaklamak da var mı?

Sırada WhatsApp’ı, Telegram’ı yasaklamak da var mı?

Türkiye bir büyük polis ve güvenlik devletinin adı.

Bu devletin eli çok ağır ve kendisi de çok tembel. Bir sorunla karşılaştığında aklına ilk gelen şey pazularını göstermek ve kullanmak.

Devlet vatandaşın özgürlüklerini güvence altına almak için değil onun adına ‘güvenlik’ sağlamak için var olduğuna inanıyor öncelikle.

Evet, elbette hepimizin güven içinde yaşaması önemli ve devletin temel fonksiyonu bu güvenliği sağlamak ama bizim devletimizin güvenlikten anladığı şey çok ama çok geniş. Buna ‘genel ahlak’ adı verilen, tanımı da kişiden kişiye değişebilen geniş bir alan da dahil mesela. Devlet sadece fiziki güvenliğimizi sağlama göreviyle yetinmiyor, ahlakımızı da korumaya çalışıyor anlayacağınız.

Bu sabah güne Discord isimli internet uygulamasına erişimin tamamen kapanmasıyla uyandık.

Neden kapandı Discord? Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un yaptığı açıklamaya göre Discord içinde birileri Türk hukukuna uygun olmayan davranışlar sergiliyor, Discord yönetimi de buna göz yumuyordu. O yüzden kapanmıştı.

Tamam, Türkiye egemen bir devlet ve bu devletin yasalarına herkes uymak zorunda elbette. Burada bir tartışma, üstünde konuşulacak bir şey de yok.

Ancak yasayı hangimiz nasıl çiğniyoruz, sorumuz bu.

Burada bir an duralım ve yasaklanan Discord’un ne olduğuna bir bakalım. Çünkü Adalet Bakanı’nın da, erişim yasağı isteyen savcının da, erişim yasağına karar veren mahkemenin de Discord’un ne olduğunu bildiğinden emin değilim. 

Roblox’u nasıl sosyal medya sanıyorlarsa Discord’u da öyle zannediyorlar.

Oysa Discord sosyal medya falan değil. İlla bir şeye benzeteceksek, daha çok telefonlarımızdaki WhatsApp veya Telegram, Signal türü anlık mesajlaşma uygulamalarına benziyor.

Öyle Twitter’da, Facebook’ta, TikTok’ta, Instagram’da olduğu gibi bir ortak ‘time line’ yok, hatta ilk kez giriyorsanız Discord’da sizi boş bir ekran bekliyor. Discord sizden bir ‘topluluk’ yaratmanızı istiyor veya davetli olduğunuz topluluklara girmenizi.

Girdiğiniz yer köy meydanı veya agora değil; özel bir oda. Bu odada iki kişi de olabilirsiniz, 200 bin kişi de. Ama sonuçta orası bir oda.

Odada tanıdıklarınızla veya sizinle aynı ilgi alanına sahip olduğunu düşündüklerinizle yazılı, sözlü ve görüntülü sohbet edebilirsiniz.

Yazdıklarınızı veya söylediklerinizi o odanın dışındakiler göremez, duyamaz.

Odanıza girecek olanları tek tek elinizle siz seçebilirsiniz veya kapınızı açık bırakabilir, isteyenin girmesine izin verebilirsiniz.

Her odanın en az bir yöneticisi/sahibi var. Ama tabii odalar büyüdükçe yönetici sayısı da artmak zorunda kalıyor. Kuralları onlar belirliyor. Bazı odalarda pasif dinleyicisiniz, konuşmanıza izin yok. Bazı odalarda herkes hep bir ağızdan konuşabiliyor.

Kısacası kurallı bir yer ve kuralları da topluluk kurucuları veya üyeleri belirliyor.

Elbette Discord başlangıçta sizi uyarıyor; bazı konularda grup kurmak da, o konuları gruplarda konuşmak da yasak. Örneğin çocuk pornografisi, uyuşturucu satışı, terör vs.

Discord kullanıcılarına belli bir gizlilik (privacy) verdiği için dünyanın her yerinde polisin radarının altında. Özellikle 2020’deki salgın sırasında sistemin yaygınlığı artınca gözetim de büyüdü.

Nitekim işte Türk polisinin de Discord’daki grupları gözlediğini dün sabah öğrendik. İçişleri Bakanı açıkladı, Discord içindeki ‘C31K’ adlı grubun iki yöneticisi polis operasyonuyla yakalanmıştı. Ama işe bakın: Bu yöneticiler yaşı küçük çocuklar çıkmıştı.

Discord’un ne olduğunu anlatabildim sanırım. Şimdi isterseniz bir de teorik çerçeveye bakmaya çalışalım.

Telefonda bir arkadaşınızla bir bankayı soyma planını konuşuyorsunuz. Sırf bu suçun konuşulmasına aracılık etti diye telefonla konuşmak bütün Türkiye’de yasaklanabilir mi? Discord’un yasaklanması tam olarak buna benziyor.

Amerika’da 10Haber yazarı Ümit Alan’ın zaman zaman gündeme getirdiği tartışmalı meşhur bir yasa var, iletişim kanununun 230. maddesi. Madde aynen az önce söylediğim şeyi söylüyor, iletişim için servis sağlayanın bu iletişimde yapılan haberleşmenin içeriğinden sorumlu olmayacağını yani.

Amerika’daki tartışmalı durum Facebook, YouTube, X, Instagram, TikTok, SnapChat başta olmak üzere bu tür sosyal medyaların da yasanın tanımladığı ‘servis sağlayıcı’ olup olmadığı hakkında. Amerika’da güçlü lobiler sosyal medyayı ‘servis sağlayıcı’ kabul ediyor. Ama bütün bu tartışmalarda Discord’un adı hiç geçmiyor, çünkü bu internet uygulaması ‘servis sağlayıcı’ tanımının içinde kalıyor.

Esasen ben de kişisel olarak sosyal medyaların artık ‘servis sağlayıcı’ değil, başlı başına medya olduğunu düşünüyorum. Yani Facebook, Instagram, X, YouTube vs şirketler yayınladıkları içeriklerden sorumlu olmalı. Nasıl diyelim 10Haber, diyelim The New York Times yayınladığı her içerikten sorumluysa, X de sorumlu olmalı. Çünkü o sorumsuzluk hali en hafifinden yalan haberlerin, en ağırından ciddi suçların bu medyalar aracılığıyla yayılmasına, hatta işlenmesine neden oluyor.

Oysa anlatmaya çalıştığım gibi Discord böyle bir yer değil. Burada ortak bir ‘time line’ olmadığı gibi, o ‘time line’ı manipüle eden ve daha fazla etkileşim almaya çalışan bir algoritma da yok.

Burası, aslında salgın dönemine kadar daha çok profesyonellerin kullandığı, o yüzden daha fazla bant genişliği için abonelik satın aldığı bir internet uygulamasıydı. Türkiye’de de bildiğim pek çok şirket işlerinin bir bölümünü Discord üstünden yapıyor. Ayrıca eğitim verenden özel içerik oluşturana kadar pek çok kişi bu sistem üstünden geçimini sağlıyor, yani bir Discord ekonomisi de var, Türkiye’de bile (Yıllar önce ben de bir yazılım eğitimi için Discord’da bir gruba girmek için para ödedim, eğitim üç saat sürdü, bir Türk yazılımcı tarafından ve Türkçe verilen eğitime 50 bini aşkın insan para ödedi ve bunu online izledi).

Nasıl Roblox sosyal medya değil bir oyun evreniyse Discord da bir sosyal medya değil; bir buluşma evreni.

Ama Türkiye’nin mahkemeleri bu inceliklerle hiç uğraşmıyor. Dediğim gibi biz bir polis ve güvenlik devletiyiz ve devletimizin en iyi bildiği şey pazularını kullanmak.

Oysa dün sabah polisin Discord’daki C31K adlı grubun yöneticilerini yakalamasından ümitlenmiştim; demek Discord’u toptan yasaklamak yerine içinde suç işleyenleri yakalamaya karar verdik diye.

Şimdi ister istemez çok karamsarım ve kendime soruyorum: Kullanıcılarına özel gruplar kurma imkanı veren ve burada kapalı haberleşme yapılan WhatsApp ve Telegram gibi uygulamalara sıra ne zaman gelecek?

Meclis’in nafile gizli oturumu

Meclis’in nafile gizli oturumu

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 1 Ekim’de Meclis’i açarken İsrail’in Türkiye’yi işgal hedefi olduğunu söyledi.

Bu tartışmalı sözleri CHP lideri Özgür Özel bir siyasi taktik olarak ciddiye aldı, ‘Madem öyle, biz niye durduğumuz yerde duruyoruz, önlem almıyoruz’ diye sordu ve hükümetin elinde varsa bu konudaki istihbaratını ve bilgisini paylaşması için Meclis’te gizli oturum yapılmasını önerdi.

Bu öneri mecburen hükümet tarafından yerinde bulundu. dün o gizli oturum yapıldı. Oturumdan sonra Özgür Özel’in açıklamaları hayal kırıklığının itirafıydı: Meclis’e gelen Dışişleri ve Milli Savunma Bakanları bilmediğimiz hiçbir şey söylememiş, İsrail’in Türkiye’yi işgal edeceğine dair ‘yakın ve açık bir tehlike’ olduğuna dair hiçbir delil sunmamıştı.

Sanırım Özgür Özel’in amacı da buydu, Cumhurbaşkanı’nın bu konuyu gayriciddi biçimde ve daha çok iç politika kaygılarıyla dile getirdiğini sergilemek. Özgür Özel bunu ne kadar başardı, bilemeyeceğim.

Yalnız Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir propaganda başarısı elde ettiğini düşünmemeli.

Evet, Türkiye’de sorsanız, sokaktaki insanların ezici çoğunluğu İsrail’in dostumuz değil düşmanımız olduğunu söyler, İsrail’in Türkiye’den toprak talebi olduğuna da inanır.

Ama benzer sonucu Yunanistan için de alırsınız mesela. Bu ülkenin de Türkiye’den toprak istediğine inanılır.

Hatta ABD için sorduğunuzda da ‘düşmanımız’ diyenlerin sayısı ‘dostumuz’ diyenlerden epey fazla çıkar.

Ancak buna inanmak başka şey, İsrail’den veya Yunanistan’dan korkmak başka.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bize ‘İsrail’den korkmamızı’ söylüyor, buna kimse inanmaz, hatta tam tersine savaşa girsek İsrail’i yerle bir edeceğimize inananların sayısı daha çoka çıkar.

O yüzden buradan bir ‘beka endişesi’ propagandası çıkartmak zor.