28-11-2024
İsmet Berkan

‘Devlet aklı’ mı, yoksa devlet iletişimsizliği mi?

‘Devlet aklı’ mı, yoksa devlet iletişimsizliği mi?

Milliyetçi Hareket Partisi lideri Devlet Bahçeli 1 Ekim günü Meclis açıldığında gidip DEM Partililerin elini sıktığından beri Türkiye’de kafalar karıştı.

Aslında Devlet Bahçeli’nin geçmişte de Meclis açılış günlerinde genel kurul salonunda MHP ile komşu olan Kürt siyasi hareketinin milletvekillerinin ellerini sıkmışlığı, hayırlı bir yasama dönemi geçirilmesini dilemişliği var. Bu temel bir nezaket.

Ama bu sefer bu nezaketin arkasında ‘Yeni bir Kürt açılımı’ planı olduğu daha ilk günden gazetecilere fısıldanmaya başlandı. Bu fısıltı yayıldıkça yayıldı ama hiçbir zaman resmi düzeyde bırakın teyit açıklamasını böyle bir şeyin olabilirliğine dair bir ima bile gelmedi.

Derken Bahçeli el arttırdı, ‘Öcalan’a tecrit bitsin, o da hatta gelsin Meclis’te konuşup silahlı mücadelenin bittiğini ilan etsin’ dedi.

Bahçeli der demez Öcalan’a tecrit bitti, yeğeni DEM Partili milletvekili apar topar İmralı’ya gitti, görüştü.

Sonra ne oldu? Sonra Adalet Bakanlığı Öcalan’a bir disiplin cezası verdi, altı ay görüşme yasağı getirdi.

Şimdi bu görüşme yasağının daha başında Bahçeli yeniden konuştu, ‘DEM Partililer gitsin Öcalan’la görüşsün’ dedi. Bunu duyan DEM Parti hemen Adalet Bakanlığına izin için başvurdu.

Devlet Bahçeli eksenindeki bu gelişmeler memleketin kalem erbabını kabaca ikiye böldü. Bazılarına göre Devlet Bahçeli ile Tayyip Erdoğan arasında bir rol paylaşımı vardı, bu konuları daha önce konuşmuşlardı ve Bahçeli bu rol paylaşımı uyarınca hareket ediyordu.

Yapılan çağrıların ardında ‘devlet aklı’ adı verilen, tam olarak kimden ve nereden kaynaklandığı bilinmeyen bir ‘şey’ vardı bu kişilere göre.

Hemen söyleyeyim, bu ‘Ateş olmayan yerden duman çıkmaz’ diyen ve ‘Bir şey olmadıysa bile bir şey oluyor’ şeklinde düşünenlerin içinde yılmaz iktidar savunucuları olduğu gibi Tayyip Erdoğan iktidarının amansız bazı eleştirmenleri de var. Yani bu siyasi bölünmelerimizin ötesinde, onu aşan bir konu oldu.

Buna karşılık, aralarında benim de olduğum, ‘Bakmayın bu jestlere gerçekte hiçbir şey olmuyor, zaten olamaz’ diyenler de var.

Başkalarını bilmem ben görüşümü birkaç kez burada yazdım: Mevcut Ak Parti-MHP Cumhur İttifakı’nın tutkalı olan güvenlikçilik ve beka söylemiyle ülkede demokratik hakların ve ifade özgürlüğünün genişlemesini içermek zorunda olan bir ‘açılım’ın yan yana olmasına imkan yok.

Nitekim iktidar, daha doğrusu Tayyip Erdoğan çekmecesinde beklettiği kayyım uygulamalarını hayata geçirerek zaten net bir tercihte bulundu, demokratikleşme ve açılım bekleyenleri hayal kırıklığına uğrattı.

Ama Devlet Bahçeli yılmadı, bu hafta konuyu yeniden gündeme getirip ‘Öcalan ile DEM Parti görüşsün’ dedi. Az önce yazdım, Öcalan şu an disiplin cezalısı olarak görüş yasağına tabi. Nasıl olacak bu DEM Parti-Öcalan görüşmesi?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Bahçeli’nin bu Öcalan çıkışları konusuna doğrudan girmemeyi, onun yerine MHP ile ortaklıklarını övüp Kürt meselesinden genel cümlelerle söz etmeyi tercih ediyor başından beri.

Dün ilk kez kısmen de olsa biraz ayrıntıya girdi, yine genel olarak Bahçeli’nin girişimini ‘ülke yararına ezber bozucu bir girişim’ olarak değerlendirdi ama en sonunda ‘Ben pek iyimser değilim’ dedi.

Peki hani bu konu Erdoğan ile Bahçeli arasında konuşulmuş, hatta iki lider aralarında rol paylaşımı yapmıştı?

Başkalarını bilmem, ben Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünkü konuşmasından Bahçeli’nin böyle bir çıkış yapacağından önceden haberinin olmadığı sonucunu çıkardım.

Erdoğan konuşmasını tamamlayıp Ak Parti grubundan ayrılırken bir gazeteci DEM-Öcalan görüşmesinin olup olmayacağını sordu, Erdoğan umulmadık biçimde durakladı, düşündü, sonra da ‘Görüşüyoruz’ dedi. Bu cevaptan da şunu anlamalıyız: Henüz böyle bir görüşme olup olmamasına karar vermedik. Nitekim Adalet Bakanı da, DEM Partililerin Öcalan’la görüşme talebini değerlendirdiklerini, henüz bir karar vermediklerini söyledi.

Bugün sabah Hürriyet ve Sabah gibi iktidar destekçisi yayın organlarında çıkan bazı köşe yazılarında hala ‘devlet aklı’ndan söz edildiğini, ‘Siz bilmezsiniz, Ankara’da devlet büyükleri kapalı kapılar ardında müthiş planlar yapıyor’ imalarının dile getirildiğini gördüm.

Ama sanki objektif durum bunun tam tersi. Devlet büyükleri, isimleriyle Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli, PKK’nın silahlarını toprağa gömmesini isteme, karşılığında da içeriği belirsiz bir ‘demokratik açılım’ vaat etme konusunda hemfikirler belki ama hangi hareketin hangi sırayla yapılması gerektiği konusunda bir hayli ayrı düşüyorlar.

Erdoğan, Bahçeli’nin ne dediğini ancak bir grup konuşmasında öğreniyor, Bahçeli kendisine verilen cevabı yine TV’den izlediği bir başka grup konuşmasında duyuyor.

Öyle kapalı kapılar ardında işleyen bir ‘devlet aklı’ pek gözükmüyor, onun yerine iki lider arasında bir iletişimsizlik yansıyor etrafa.

Suriye’de HTŞ neden yeniden saldırmaya başladı?

Suriye’de HTŞ neden yeniden saldırmaya başladı?

Yukarıdaki harita uzun yıllardır Suriye’deki iç savaşı izlemek için kullandığım bir web sitesinden bu sabah aldığım bir ekran görüntüsü.

Görüyorsunuz, Suriye’de İdlib’in doğusunda, Halep’e doğru olan bölgede belki birkaç yıldır devam eden çatışmasızlık dönemi sona ermiş görünüyor. İdlib’de yerleşik radikal islamcı HTŞ adlı örgütle Esad güçleri arasında birkaç gündür şiddetli çatışmalar var. HTŞ, Halep’e doğru ciddi miktarda toprağın kontrolünü Esad güçlerinden almış durumda.

Buna karşılık Esad güçleri diyeceğimiz Suriye ordusu, bazı milis gruplar ve Rus hava kuvvetleri HTŞ’nin üstüne bomba yağdırıyor ve onları durdurmaya çalışıyor.

Çatışmalar Halep şehrinin dış mahallelerine kadar ulaşmış ve durum ciddi.

Peki ama ne oldu da, aslında gücü sınırlı olan ve Suriye muhalefeti denen olgunun aslında küçük bir bölümünü oluşturan radikal İslamcı HTŞ ansızın yeniden iç savaşı başlattı?

‘İç savaş zaten bitmemişti’ diyebilirsiniz, haklı da olursunuz, ama epeydir bir çatışmasızlık hali vardı. Aslında Türkiye diğer rejim muhalifleri ve milyonlarca siville birlikte İdlib’e sığınmış olan HTŞ için yıllar önce Rusya’ya örgütü tasfiye edeceğine dair söz vermişti. Ancak bu örgütü tasfiye etmek öyle kolay değil, sırf bu örgüt temizlenecek diye Türk askerlerinin hayatını tehlikeye atmak da tartışmalı bir durum. O yüzden HTŞ’nin İdlib’de barınmasına ve hatta zemin kazanmasına seyirci kalındı yıllarca.

Ama HTŞ öyle herhangi bir örgüt değil. Bu örgütün IŞİD’le de, El Kaide ile de akrabalık bağları var. Şimdi onların yeniden savaşı tırmandırmaya kalkması Esad rejimin arkasında Rusya’nın dışında Batılı güçleri de bulacağı bir koalisyonun doğmasına neden olabilir. HTŞ’nin Halep’i almasına izin verilmesini bekleyenlerden değilim.

Ama öte yandan bu çatışmalar Esad güçlerinin gerçekte ne kadar zayıf ve kırılgan olduğunu da gösteriyor. HTŞ sınırlı imkanlarıyla çeşitli askeri başarılar kazanmış gibi duruyor. Esad yönetiminin Suriye’de zafer ilan etmesi söz konusu değil.

Bu gelişmeleri Türkiye’den çok yakın izlememiz gerekiyor; çünkü her an İdlib’den Türkiye’ye doğru yeni bir göç dalgası harekete geçebilir.