17-12-2024
İsmet Berkan

Hakan Fidan’ın kaçınmaya çalıştığı ama iktidarın içine düşmekte olduğu Suriye tuzağı

Hakan Fidan’ın kaçınmaya çalıştığı ama iktidarın içine düşmekte olduğu Suriye tuzağı

Siyasetçilerin, özellikle de ülkeyi yönetenlerin öteden beri edindiği bir şiar var: Türkiye’nin morale ihtiyacı var, ben de bulduğum her fırsatta ülkeme, halkıma moral vermeliyim.

Bu genel, Atatürk’ten başlayıp gelmiş geçmiş bütün ülke yöneticilerinin uyguladığı ilkeyi Tayyip Erdoğan’ın da uygulamasında yadırganacak bir şey yok.

Ancak tabii moral vereyim derken boş ümit pompalamak, moral vereyim derken ölçüyü kaçırıp Türk’ün Türk’e propagandasının da ötesine geçmek ve işi övünmeye çevirmek hep yaşanan ve zaman zaman da alay konusu olan yol kazaları.

Bugünlerde böyle yeni bir yol kazasının kenarında duruyoruz.

Suriye’deki rejim değişikliğini Türkiye mi sağladı, yoksa Suriye muhalefeti mi?

Başından beri gerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve gerekse Hakan Fidan’ın bu konudaki sözlerini dikkatle takip ediyorum.

Hakan Fidan mesela son derece ölçülü. “Hayır” diyor, “Biz yapmadık, Suriye muhalefeti kendisi başardı, biz en fazla bu yürüyüşün kansız olması için çaba sarf ettik, İran ve Rusya ile konuştuk.”

Oysa iktidarı destekleyen medyaya baksanız, onlar Suriye’nin Türkiye tarafından fethedildiğini anlatıyor; hatta bir ara Halep’e vs plaka numarası bulmaya çalışanlar oldu.

Gerçi bu Halep’e kaç numaralı plakayı verelim diyenlere Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi bir ayar verdi ama bugünlerde bu fetih havası yeniden canlanmış durumda.

Amerikan Başkanı Donald Trump’ın “Suriye’nin anahtarı Türkiye” sözlerinin bu sabah saatlerinde henüz yeterince farkında değillerdi, şimdi bu sözleri alıp ne destanlar yazacaklar kim bilir.

Ama diyorum ya, Hakan Fidan hiç o havada değil, Suriye’nin anahtarının artık Türkiye’nin elinde olduğu, Türkiye’nin bir anlamda Suriye’nin yeni sahibi olduğu görüşünden uzak durmak için elinden geleni yapıyor.

Neden böyle yapıyor?

İki basit bir sebebi var: 

1.Bu görüşe en büyük tepki Suriye’nin içinden, Suriye halkından gelir, bu görüş yayılır, hele Türkiye tarafından da dile getirilirse Türkiye Suriye’de sahip olabileceği bütün etki gücünü kaybedebilir.

2.Bu görüşe Türkiye de katılır ve dile getirmeye başlarsa gelecekte Suriye’de olabilecek her şeyin sorumluluğu da Türkiye’nin üstüne kalır. O yüzden Hakan Fidan, İngilizce’den tercüme ederek “Güven, ama doğrula” diyor. Yani HTŞ’ye doğrudan kefil olmuyor, “İyi niyetli olduğunuza ve sözlerinize güveniyoruz, ama bunları kanıtlamalısınız da” diyor.

Fakat korkarım Türkiye ve Tayyip Erdoğan son zamanlarda fazlasıyla ihtiyaç duyduğu morali bu Suriye meselesinde bulduğuna inanıyor ve Hakan Fidan’ın özenle kaçmaya çalıştığı tuzağa doğru adım adım ilerliyoruz.

Dünyanın gözünde Suriye’nin yeni rejiminin garantörü olmak gözü kapalı atlayacağımız bir macera olmamalı.

Henüz, unutmayın hiçbir şey kazanılmış değil. Suriye kendi ayakları üstünde duran ve etrafına barış vaat eden bir ülkeye dönüşmedikçe de bir şey kazanılmış olmayacak.

İyimserlik evet, ama ihtiyatı hiç elden bırakmamak gerek.

Silkeleme tartışması: CHP çok da haklı değil

Silkeleme tartışması: CHP çok da haklı değil

İktidar siyasi baskı aracı olarak Sosyal Güvenlik Kurumu alacaklarını kullanıyor, işte dün itibariyle CHP’li belediyelerin bazılarına haciz gelmeye, banka hesaplarına blokaj konmaya başladı.

Bu, elbette siyasi bir baskı ve CHP’li belediyeleri bazı hizmetleri sunamaz hale getirip zayıflatma çabası.

Ama öte yandan, CHP’li belediyeler de hükümetin bu davranışına itiraz ederken o kadar da haklı değil.

Birincisi borç SGK borcu. Belediyeler bunu ödememek mümkün olduğu için ödemiyor.

Diyelim ki borç sahiden Ak Partili belediye döneminden kalmadır. Bugün belediyeyi yöneten ne umuyor, Ak Parti geri gelsin ve ödesin, onu mu bekliyor? Ben belediye başkanı seçilmiş olsaydım seçildiğimin haftasında SGK’nın karşısına oturup bir ödeme planı oluşturmaya çalışırdım.

Kaldı ki diyelim Ankara, diyelim İstanbul belediyelerine Ak Parti döneminden kalan yegane borç SGK borcu değildi ki. Mesela kalan banka borçları vardı, müteahhit alacakları vardı. Bunları ödemedi mi belediyeler? Elbette ödedi. Ama SGK’yı ödemedi, çünkü ödememek mümkündü.

SGK borcu dediğiniz işçinin, emekçinin sigorta primi. Ankara veya İstanbul Belediyesi dün kazanılmadı ki CHP tarafından, ta 2019’da kazanıldı. Onca yılda ortaya bir ödeme planı çıkmaması, bu borcun öncelikli kabul edilmemesi inanılmaz bir şey doğrusu.

Tam tersine Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun bu geçmişten kalan borcu ödeyip “Sizin bıraktığınız borcu biz ödedik” demiş olması gerekirdi.

Cumhurbaşkanının kullandığı “silkeleme” ifadesi çok çirkin bir argo elbette ama meselenin bir de özü var. O öz de ödenmeyen paralar.