18-12-2024
İsmet Berkan

PKK’nın Rojava rüyasında son perdeye girdik

PKK’nın Rojava rüyasında son perdeye girdik

Suriye konusunda hala çok sayıda bilinmeyen var, Suriye’de hala çok sayıda aktör aynı anda çok fazla şey yapıyor. O yüzden günlük yorum yapmak, güncel gelişmelere bakıp geleceği kestirmek çok kolay değil.

Ancak yine de en azından şimdilik ortada bir genel istikamet var ve Suriye ile ilgili güçlü aktörlerin tamamı bu genel istikameti savunuyor.

Nedir o genel istikamet? 

Suriye’de yeniden egemen bir merkezi devlet kurulması, bu devletin başta azınlık hakları olmak üzere insan haklarına saygılı olması, ülkedeki bütün dini ve etnik azınlıkları kapsayıcı olması…

Bu yeni egemen devletin iç barışı sağlaması, ülkede yaygın olan silahlanmayı sona erdirip bütün silahlı grupları silahsızlandırması veya ülke güvenlik teşkilatına katması…

Ülkenin tamamında egemenliğini kurup başta güvenlik olmak üzere vatandaşlarının temel ihtiyaçlarını karşılayabilir bir yönetim kurması, ekonomiyi yeni baştan başlatması, halkına refah üretir bir ortamı yaratması…

Okurken de farkına vardınız, bu genel istikametin tamamı temennilerden oluşuyor.

Bu temenniler gerçekleşir mi? Bunu kestirmeye imkan yok ama Birleşmiş Milletler’den Avrupa Birliği’ne, Arap Birliği’nden Türkiye dahil çok sayıda ülke bu temennilere tek tek destek açıkladı, maddi kaynak koymayı da vaat etti.

Şimdi top şu an için Suriye’yi yönetmekte olan Heyet Tahrir Şam’ın ve onun lideri Ahmet Şara’nın sahasında.

Henüz bir hafta oldu, Şara ve HTŞ şimdilik kötü bir sınav vermiyor. Bugün 10Haber’de var, bir BBC muhabirinin Lazkiye’deki Aleviler arasından yazdığı izlenim HTŞ’nin haksızlığa uğrayan Alevi azınlığın haklarını da korumaya başladığını anlatması bakımından bana ilginç geldi. Ama tabii unutmayın, bir de gelip o Alevileri evlerinden kovan zorbalar var Suriye’de.

Şunu da bilmiyoruz: Şimdilik Suriye’yi belirli bir gevşek koalisyonla, daha doğrusu diğer grupların bu otoriteyi kabul etmesiyle HTŞ yönetiyor, ama yarın bu yönetim değişebilir, kalıcı olmayabilir. Öyle ya, nihai amaç bütün grupların, etnisitelerin ve dini mezheplerin Suriye’yi birlikte (en azından diğerinin haklarına saygı göstererek) yönetmesi.

Yani yarın Anayasa yazılıp seçimler yapılabilir hale geldiğinde ortaya yeni bir iktidar da çıkabilir, bunu unutmamak gerekir.

Fakat başta sıraladığım Suriye temennilerinin gerçekleşmesi halinde olacak bir şey var: PKK/YPG’nin 13 yıllık Rojava rüyası sona erecek.

Çünkü bu temenniler esas olarak Suriye’nin “normal”e dönmesini içeriyor. O normalin içinde de ülkedeki bütün etnik ve dini azınlıkların güçlerinin ağırlıklarıyla orantılı olması Suriye’nin gelecekteki iç barışı açısından en önemli konu.

Suriye nüfusu içinde her biri kabaca yüzde 10’luk ağırlığa sahip iki grup var, Kürtler ve bizim kendi Alevilerimizden ayrı olduklarını göstermek için ‘Nusayri’ dediğimiz Aleviler (Nusayriler Şiiliğe çok daha yakındır).

Kürtler modern Suriye tarihi boyunca varlıkları inkar edilmiş, vatandaşlıkları bile verilmemiş bir kalabalık gruptu. Esad iktidarının son dönemlerinde Türkiye’nin de bastırmasıyla varlıkları kabul edildi, vatandaş sayıldılar, kimlik kartları oldu.

Buna karşılık Aleviler Fransız sömürge yönetimi sırasında bu ülkenin diğer bütün sömürgelerinde yapmayı alışkanlık haline getirdiği bir mühendislikle özel olarak kayrılmıştı, Fransız yönetimi sona erdikten sonra da ülkeyi yönetmeye başlamışlardı. Esad hanedanı bu dini grubun iktidarıydı. Şu an Suriye’nin en tedirgin nüfus grubunun Aleviler olduğunu söylemek yanlış olmaz, Sünnilerin intikamından korkuyorlar.

 

Buraya koyuyorum; bir Amerikan düşünce kuruluşunun iç savaş öncesindeki Suriye’de etnik ve dini azınlıkların ülke sathında yayılımını gösteren haritayı gelecek için de rehber gibi görebiliriz. İnsanlar silah zoruyla etnik temizliğe tabi olmadıkça, toprak onları çeker, herkes toprağına geri döner.

Elbette bu etnik haritayı Suriye’deki mevcut durum haritasıyla yan yana okumak gerekir. Sadece bu iki haritayı kıyaslamak bile gelecekte ‘normal’ olması arzulanan Suriye’de bu “normal”i kimlerin veya hangi güçlerin istemeyeceğine dair insana fikir vermeye yeter.

 

Suriye ile ilgili bütün iyi temennileri boşa çıkarma ihtimali bulunan esas büyük tehlike bugünkü kırılgan iktidarı elinde tutan grupların birbirleriyle değil, hepsinin bir araya gelip Kürtlerle, daha doğrusu PKK/YPG ile savaşmaya başlaması tehlikesi.

Günlerdir Suriye’de alttan alta devam eden ilginç bir tek taraflı pazarlık var. PKK/YPG’nin yerel lideri Mazlum Kobani Suriyeli Araplarla çatışmaktan mümkün olduğunca kaçınıyor. Kaçınıyor, çünkü çıkacak kanlı savaşın kendisinin gelecekteki pazarlık gücünü yok edeceğini biliyor. Savaş başlarsa durduramayabilir, bütün Arap grupları karşısında konsolide edebilir.

O yüzden önce Tel Rıfat’tan, ardından Münbiç’ten çatışmaya girmeden çekildi. Ama yarın Rakka’dan ve diğer Arap şehirlerinden de çekilecek. En son sığınacağı yer Kobani veya bugünlerde yeniden hatırlatılan Arapça ismiyle Ayn el Arap. Ama yukarıdaki etnik haritaya dikkatle bakın, burada da Kürtler çoğunluk değildi, hatta Araplar ve Türkmenler DEAŞ buraya saldırana kadar kimsenin adını bile bilmediği bu kasabada çoğunluktaydı.

Suriye’nin kuzeyinde esas Kürt bölgesi Afrin’di. Burası uzun süredir Türkiye’nin kontrolünde. Türk Silahlı Kuvvetleri ve Özgür Suriye Ordusu burayı savaşarak aldığında Afrin’den çok sayıda Kürt kaçmış, göç etmişti. Ama aradan geçen yıllarda bu kaçanların önemli bölümü geri döndü, şehrinde, toprağında yaşıyor.

Mazlum Kobani dün son olarak rüyanızda görseniz sarsılacağınız bir şey söyledi, Türkiye’ye “Sizin güvenliğinizi biz sağlayalım, sınırda 30 km’lik güvenlik bölgesi oluşturalım” dedi.

Görüyor musunuz bir haftada nereden nereye geldik…

Avrupa Birliği’nin kısa görüşlülüğü

Avrupa Birliği’nin kısa görüşlülüğü

Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen dün Ankara’daydı. AB’nin sadece dört gün önce derdi AB üyesi ülkelerdeki Suriyeli mültecileri mümkün olan en kısa zamanda ülkelerine geri yollamaktı. Bunun için von der Leyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı aramıştı.

Burunlarının dibinde yaşanan ve Avrupa’da onları da her bakımdan rahatsız eden Suriye meselesine uzaylı gibi yaklaşıyor, hiçbir sorumluluk almak istemiyordu AB. Şimdi de derdi Suriyelileri geri yollamaktı.

Oysa Tayyip Erdoğan ona anlattı ki o Suriyelilerin dönecek bir ülkesinin olması lazım önce. Bunun için de AB’nin elini taşın altına koyması, Suriye’de gerek rejimin oturması ve gerekse ülkenin yeniden inşası için aktif rol alması gerekliydi.

Von der Leyen dün Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ne demek istediğini anlamış gibi konuştu ama belli de olmaz. Çünkü Brüksel’den yola çıkarken Türkiye’ye bir parmak da bal getirmişti yanında, Suriyeli mültecilere harcanmak üzere 1 milyar Euro daha.

Üstüne para dökünce yangınların söneceğini sanmaya devam eden kısa görüşlü bir Avrupa ile işler çok zor.