27-12-2024
İsmet Berkan

Ak Parti’nin kimsenin söz etmediği en büyük başarısı, CHP’nin ümitsiz çırpınışı

Ak Parti’nin kimsenin söz etmediği en büyük başarısı, CHP’nin ümitsiz çırpınışı

Siyasi partiler, hele Ak Parti ve CHP gibi büyük partiler devasa birer makinedir.

Bu makinelerin pek çok fonksiyonu ve işi vardır ama bütün iş döner dolaşır sonunda iletişime dönüşür. Partinin her faaliyeti, konu ne olursa olsun iletişimdir nihayetinde.

Bunu aklımızın bir kenarında tutup devam edelim:

Türkiye’de kutuplaşmadan şikayet ediyoruz. Kutuplaşma hakkında yazıp çizenlerin ve düşünenlerin bize ilk söylediği kutuplaşmanın toplum kesimleri arasında, yani oluşan kutuplar arasında iletişimi kestiğidir.

Bu doğrudur ama iletişimi kesme meselesini doğru anlıyorsak doğrudur: Kutuplar kendi yankı odalarına hapsolur ve en çok kendileri gibi olanların, kendi kampından olanların sesini işitmeye başlarlar.

Ama bu demek değil ki karşı kutbun sesi hiç duyulmaz. Duyulur elbette, ama hep negatif çağrışımlarla duyulur.

Türkiye’de bugünkü kutuplaşmayı kimin yarattığına dair saçma sapan tartışmaya hiç girmeyeceğim, her iki kutubun da yaratıcıları var ve ilk günahı kimin işlediğini bilmenin bir anlamı yok. Kutuplaşmanın iki tarafı var ve her iki taraf da sonuç olarak birer kutup.

İki kutup saldırı taktikleri ve savunma mekanizmalarıyla çoğu zaman birbirine çok benziyor aslında. Yani metodolojileri aynı, içerikleri farklı sadece. Metodolojinin aynı olması da normal, dünyanın neresinde bu konuda yeni bir icat yapılsa o icat kısa sürede hemen her yere yayılıyor. Herkes birbirinden öğreniyor bu işleri.

Kutuplaşmanın bir tarafı olarak Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bu konuda elde ettiği çok büyük bir başarı var, nedense kimse bundan söz etmiyor.

Ak Parti kendi kutbunu yaratırken rakip kutba mensup insanları da değiştirdi. Burada kabaca nüfusumuzun yarısından söz ediyoruz “öteki kutup” derken; yani sokaktaki her iki kişiden biri.

İşte o “öteki kişi”nin Ak Parti’ye ilişkin beklentilerini o kadar alt seviyeye düşürmeyi başardı ki bu partinin iletişim ekibi, nüfusun yarısı ondan iyi herhangi bir şey değil, sadece kötülük, beceriksizlik, art niyetlilik, hadi abartarak söyleyeyim hainlik bekliyor.

Yani Ak Parti kendini büyük bir nefret süjesi olarak da konumlamayı başardı ve ben bunun kasıtlı olduğunu düşünüyorum. Bu partinin hiç öyle “Herkes beni beğensin, sevsin” diye bir arayışı yok. Gayet gerçekçiler; onları sevmeyen hatta nefret eden insanlar olacağını biliyor, “Sevenlerimizin sayısı sevmeyenlerimizden çok olsun yeter” diyorlar.

Ak Parti’nin büyük bir nefretin ve öfkenin konusu olmasının bu partiye şöyle bir faydası var: İktidarda da olduğu için ister istemez yaptığı işlerden pek çoğu insanların gerçek hayatta işine yarayan, onlara fayda veya çıkar getiren şeyler oluyor ve olduğunda da karşı kutba mensup olanlar “Vay be” diyor. Ama buna karşılık aynı insanlar hayatlarını olumsuz etkileyen bir icraatla karşılaştıklarında buna duyarsız kalıyor; çünkü zaten Ak Parti’den iyi bir şey beklemiyorlar (Sorsanız iki kişiden biri, hatta belki daha fazlası otoyol müteahhitlerine verilen garantili ödemelere öfkeli; ama hangi birimiz İstanbul-İzmir otoyolunda yolculuk yapmaktan şikayetçiyiz).

Kaldı ki, insan psikolojisi olumsuzlukları bir yere kadar hayatın merkezine alır, sonrasında kendini koruma güdüsü ağır basar, “Buna da şükür” diyerek o olumsuzluğa rağmen hayata sarılmaya devam eder.

İşte tuhaf biçimde tersten çalışan bu iletişim kanalı Ak Parti’ye ve Tayyip Erdoğan’a her zaman karşı oman tarafa erişim imkanı sağlar, yeterince erişirse tek bir seferliğine o taraftan bazı bireylerin tercihini de etkileyebilir. Son Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu dediğim iletişim kanalı çalıştığı için seçmenin yüzde 60’ı aşan kısmı “Erdoğan’a oy vermem” dediği halde Erdoğan yüzde 50’yi aşıp seçimi kazanabildi. Olumsuz düşünce kazansa Erdoğan yüzde 40 almalı ve seçimi kaybetmeliydi.

Suriye’de olanlara ve Tayyip Erdoğan’ın bunu kullanma biçimine bakın. Bir sürü insan Erdoğan’ın kürsüye çıkıp konuşmasına Fetih Suresi’yle başlamasını eleştiriyor, ama Türk milli eğitiminin rahle-i tedrisinden geçmiş bizlerin kaçı, ama açık açık ama gizliden gizliye, Suriye’de olan bitenlerden gurur duymuyordur? Bence pek azı.

Dediğim gibi, iktidarda da olması sayesinde Ak Parti ve Tayyip Erdoğan kendisinden nefret edilmesini bile avantaja çevirebiliyor. 

Buna karşılık diğer kutbun temsilcisi olan CHP bu avantaja ancak kısmen sahip; çünkü ülkede iktidar değil. Kısmi avantajı yerelde iktidar olmasından kaynaklanıyor. Bu sayede onlar da karşı kutba mensup seçmene “Vay be” dedirtebiliyor.

Bir örnek vereyim: 2019’da Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş İstanbul ve Ankara’ya belediye başkanı olup 25 yıllık kesintisiz Ak Parti belediyelerini sorunsuz devralıp tıkır tıkır yönetmeye başladı diye onları çok başarılı bulan Ak Parti seçmeni tanıdıklarım var. Yani sırf devir teslimde ve sonrasında sorun yaşatmadıkları için başarılı sayıldılar ve seçmen kazandılar. Demek Ak Parti seçmeninin de CHP’den beklentisi bu kadar alt seviyedeydi.

Şimdi CHP ülkede gündemin ekonomi ve ekonomik sorunlar olduğunu söylüyor ama Ak Parti’nin Suriye gündemine çarpıyor, kalıyor.

Bu çaresiz ve ümitsiz bir çırpınış hali ama yapacak bir şey yok, CHP uğraşacak.

Ortaokul öğrencisine bunu öğreten insan eğitimci olabilir mi?

Ortaokul öğrencisine bunu öğreten insan eğitimci olabilir mi?

İstanbul Fatih’te bir ortaokul. Neden bilinmez, okul yönetimi kapıya manyetik kartla girilip çıkılan turnike koymaya karar vermiş.

Bu saçma uygulama için de velilerden para toplanmış. Bazı veliler para vermiş, bazıları vermemiş. Çünkü dediğim gibi uygulamanın kendisi saçma. Neden çocuklar okuldan içeriye girerken manyetik kart kullansın, turnikeden geçsin?

Sonra turnikeler kurulmuş, manyetik kartlar dağıtılmış. Sadece bağışta bulunan velilerin çocuklarına kart verilmiş, diğerlerine verilmemiş.

Kartı olanlar bütün turnikeleri kullanabiliyor ama olmayanlar tek bir turnikenin önünde uzun kuyruklarda bekleyip girebiliyor okula.

İnanılmaz, insanın nutkunun tutulmasına neden olan bir uygulama.

Anne babası okula para verenlerin insan, vermeyenlerin parya muamelesi görmesi midir bu okulun sözde eğitimci yöneticilerinin eğitimden anladığı?

Bu mudur çocuklarımızı acımasız kapitalizme hazırlama yöntemimiz?

Acaba okul yönetimi anne-babası para verenlere ekstra sınav notu vermeyi de düşünmüş müdür? Veya para vermeyenlerden not kırmayı?

Yuh sahiden.