06-01-2025
İsmet Berkan

Psikolojik esenliğimizin siyasetle ilgisi ne ola ki?

Psikolojik esenliğimizin siyasetle ilgisi ne ola ki?

Ankara’da kurulu Ankara Enstitüsü bir düşünce üretme kuruluşu. Kuruluş iş dünyasına ve siyasete bilgi ve veriye dayalı düşünce üretmeyi amaçlıyor.

O yüzden enstitünün bir de sosyolojik saha araştırmaları yapan birimi var. Bu birimin her ay düzenli olarak yaptığı PanoramaTR adlı araştırmadan sık sık bu köşede söz ediyorum zaten.

Şimdi PanoramaTR ekibi sanki hayatta sadece siyasetle ilgileniyormuş, hayatın geri kalanıyla hiç ilgili değilmiş izlenimini ortadan kaldırmak için farklı konularda yaptıkları araştırmaları da (bu grup ticari müşterileri için de arzuya bağlı araştırmalar yapıyor) ‘Odak’ adı altında yayınlamaya başladı.

İlk odak mutluluğumuzla ilgili. ‘Türkiye 2024 Duygusu’ başlıklı araştırmayı Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi ve İstanbul Politikalar Merkezi Toplumsal Psikoloji Çalışmaları Koordinatörü Prof. Dr. Nebi Sümer’le birlikte hazırlamışlar.

Araştırmanın bana ilginç gelen bir sürü unsuru var, ama bugün bunlardan birine değineceğim.

Dünya Sağlık Örgütü WHO’nun WHO-5 adı verilen bir ‘psikolojik esenlik’ ölçütü var. Bu ölçütte insanlara son iki hafta içinde kendilerini beş olumlu duygu konusunda nasıl hissettikleri soruluyor, onlardan 1 ile 5 arasında not vermeleri isteniyor.

Sorular şöyle:

-Neşeli ve keyifli hissettim

-Sakin ve rahatlamış hissettim

-Aktif ve dinç hissettim

-Günlerim ilgimi çeken şeylerle doluydu

-Sabahları yenilenmiş ve dinç uyandım

Bu duygu durumlarını son 15 günde ne kadar yaşadığınıza dair her birine not veriyorsunuz. Eğer 1 verirseniz bu ‘Çok nadiren veya hiç’ anlamına geliyor; 5 verirseniz ‘Çok sık veya her zaman’ anlamına.

Türkiye nüfusunu temsil eden 2084 deneğe bu sorular uygulanmış; yukarıda yazılı olumlu durumlardan hiçbiri 5 üstünden 3 alamamış. Yani duygu durumumuz ortada ve biraz altında not almış.

Burada en düşük puanı ‘Sabahları yenilenmiş ve dinç uyandım’ duygusunun alması hepimizin ne kadar yorgun olduğuna dair bir işaret.

Tek tek verilen notlara baktığımızda ‘Günlerim ilgimi çeken şeylerle doluydu’ cümlesine katılımcıların yüzde 40’ı aşan bölümünün 1, yani ‘Çok nadiren veya hiç’ cevabını vermesi ne kadar can sıkıcı hayatlar yaşadığımızın dışa vurumu olsa gerek.

WHO-5 ölçeğinin bir başka fonksiyonu şu: Bireysel olarak siz en az 5, en çok 25 puan verebilirsiniz bu cümlelere. Burada WHO, notu 12 ve altında olanları ‘psikolojik esenliği düşük’, hatta 8’in altında olanları ‘psikolojik esenliği kritik düzeyde’ diye sınıflıyor.

Buna karşılık notu 13 ve üzerinde olanlar ‘Psikolojik esenliği normal ve yüksek’ kabul ediliyor.

PanoramaTR’nin duygu araştırmasında notu 13 ve üstünde olanlar çoğunluğu oluşturuyor: Yüzde 57.

Fakat yüzde 18,2’lik kitle ‘psikolojik esenliği düşük’ bulunmuş, daha vahimi yüzde 24,8’lik kitle, yani her dört kişiden biri ‘psikolojik esenliği kritik derecede düşük’ çıkmış. WHO’ya göre bu son kitle depresyona yatkınlık anlamına geliyor.

Neden depresyona yatkınız, neden aramızdaki dört kişiden biri ‘Psikolojik esenliği kritik derecede düşük’? Bu sorunun cevabı hakkında günlerce spekülasyon yapabilir, hepimiz kendi meşrebimizce uzaktan teşhis koyabiliriz ama onun yerine sanki bu konu da veriye dayalı araştırılsa çok iyi olur.

Yalnız mesele orada bitmiyor; en azından benim için bitmiyor. Araştırmacılar ellerindeki verileri de kullanarak bu üç psikolojik esenlik seviyesini doğrudan o bireylerin siyasi tercihleriyle yan yana getirmiş ve çok ilginç bir sonuç çıkmış.

Bakınca benim ‘mutlu insanlar’ demeyi tercih ettiğim psikolojik esenlik seviyesi en yüksek grup yüzde 78,9’la Ak Parti’ye oy veren seçmen.

Oysa CHP’ye oy verenlerin sadece yüzde 34,6’sı bu ‘mutlular’ grubundan.

Tam tersten bakalım, depresyona yatkınlık seviyesinin, yani ‘psikolojik esenliği kritik seviyede düşük’ olanların en fazla toplaştığı siyasi parti DEM Parti, yüzde 46. Onu CHP izliyor yüzde 41,9’la. Bu en mutsuzlarımız Ak Parti’de sadece yüzde 9,8 seviyesinde.

Siyasi tercihlerde bir de özel kategori var: Oy vermeyecekler. Onlara baktığımızda bu en mutsuzlar oransal olarak en çok o grupta: Yüzde 45,6. Mutluların yüzde 31,8’le en düşük olduğu grup da burada.

Cemal Süreya beni affetsin, onun ‘Kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı’ sözünü alıp çarpıtıyorum: Siyasi tercihin mutlulukla bir ilgisi olmalı…

Türkiye’de inanılması zor şeyler oluyor

Türkiye’de inanılması zor şeyler oluyor

Kuzey Marmara Otoyolu üstündeki Yavuz Sultan Selim Köprüsü nedeniyle zaten fazlasıyla tartışmalı bir otoyol. Bu köprü için ilk yapılan ihaleye kimse katılmadı bile; bunun üzerine köprüyü illa yapmak isteyen iktidar oturdu köprüye verilecek garantili araç geçiş sayısını bir kalem darbesiyle, hiçbir bilimsel veriye dayanmadan arttırdı. Garanti miktarı artınca ihaleye hücum oldu. Devlet bir köprü için gereken paradan çok daha fazlasını veriyordu işte.

Köprünün tek başına bir anlamı yok tabii. Ona bağlanan otoyollar da ihaleye çıktı ve onlara da yüksek ara geçiş garantileri verildi. Öyle ya, köprüden geçecek araç hiç değilse yolun bir etabını da kullanmalıydı.

Böylece köprü ve otoyollar yapıldı. Yıllardır açık. Burada çok nadiren trafik oluyor, trafik olan bölüm de İstanbul’un karşı yakasında Sabiha Gökçen bağlantısı ile Çekmeköy bağlantısı arasında. Yani çoğu kullanıcı bu yolu Anadolu yakasında TEM trafiğini atlatmak için kullanıyor.

Şimdi dün bir haber geldi ve gözlerime inanamadım, çünkü iktidarımız bu otoyollar için verdiği garantili geçiş miktarını arttırmıştı. Aslında pazarlık masasına oturup indirmesi gereken sayıyı yükseltmişti.

Bu o kadar mantıksız bir durum ki nutkum tutuldu. Çünkü zaten işleyen ve müteahhidine kâr ettiren bir yol bu. Devletin çıkarı aslında bu kârı azaltmakta, ama biz tersini yapmışız; o kârın daha da artması, eskinin müteahhidi şimdinin işletmecilerinin daha çok para kazanması için bir kalem darbesiyle ilave kazanç aktarıyoruz.

Üstelik de bu kazancı bütçemizden veriyoruz, yani hepimizin parasından.

Sahiden anlaşılması imkansız kararlar bunlar. Keşke biri çıkıp bu artışın mantıklı nedenlerini bize anlatsa…