14-02-2025
İsmet Berkan

‘Yeni normal’ denen şey aklımızdan vaz geçmemizi mi gerektiriyor?

‘Yeni normal’ denen şey aklımızdan vaz geçmemizi mi gerektiriyor?

Akşam evde yemek sofrasında otururken bile elinden telefonunu bırakamayan kızım birden sevindi, “Discord açılmış” dedi.

Discord bir çeşit sosyal medya. Normalde daha çok profesyonellerin ve dışarıya kapalı grupların faaliyet gösterdiği, öyle herkese göre olmayan bir yer.

Bir süre önce Türkiye Discord’u yasakladı ve erişimi engelledi. Neden engelledi bilmiyoruz, dün akşam da galiba açıldı. Ne oldu ve nasıl açıldı, onu da bilmiyoruz.

Ben de kızıma “Peki Roblox açılmış mı” diye sordum. Hayır açılmamıştı. Bu sanal ortamlarla ilgili hemen hemen hiç bilgisi olmayan eşim “Niye kapandı ki” diye sordu, ben resmi ağızla dile getirilen suçlamaları anlatacak oldum, 14 yaşındaki kızım lafı ağzıma tıktı:

“Ne olmuş ki öyle yaptılarsa?”

Sahiden de suratıma böyle bir tokat yemem gerekiyordu “yeni normal” adı verilen şeyden çıkıp gerçek ve olması gereken “normal”e dönmem için.

Sahiden ne olmuş ki? Bu basit soruyu sormayı unuttuk, bir çeşit öğrenilmiş çaresizlik içinde boğuluyoruz.

‘Yeni normal’ lafını ben ilk olarak eski bir üst düzey siyasetçiden duydum. Acı acı gülümseyerek “normal” kavramının nasıl değiştiğini ve “yeni normal” haline geldiğini örneklerle anlattı, ben de dinledim.

‘Yeni normal’ tamamen mahalle baskısıyla, o olmadı adliye baskısıyla bize kabul ettirilen yeni bir takım “norm”lardan oluşuyordu. Elbette kalıcı biçimde “normal” haline gelmemişti ve gelemezlerdi ama bu yeni “norm”lar artık hayatımızı belirliyordu işte.

Bir tarafın yolsuzluğu sorgulanmıyordu ama diğer tarafa atış serbestti mesela. Bir taraf hesap vermiyordu ama diğer tarafa şoförü kaza yapan belediye otobüsü için bile siyasi hesap soruluyordu. Bir tarafın siyaseten istediği gibi söylem değiştirme özgürlüğü vardı, diğer taraf Kürtlerle yan yana gelse “terörist” oluveriyordu. 

Sadece söylem veya siyasi propaganda da değil. Artık adliyemiz de ‘yeni normal’e geçmiş, bir suç için somut delil gerekmez hale gelmişti, birinin atılı suçu işlediğine yeterince insanın kanaat getirmesi onu mahkum etmeye, hapse atmaya yeterli hale gelmişti. En meşhur örneği Osman Kavala bu durumun.

‘Yeni normal’ denen şeyin dozajında ani bir yükselme oldu, bunu son birkaç aydır neredeyse her gün yaşıyoruz.

Mesela geçen gün aralarında belediye başkan yardımcıları ve belediye meclis üyeleri de olan 10 kişi gözaltına alındı, dün akşam da tutuklandılar.

Neden tutuklandılar? “Kent uzlaşısı” adı verilen ve son yerel seçimde kullanılan bir siyasi koalisyon taktiği sonucu seçildikleri için. Kısacası siyaset yaptıkları için.

Ama savcılık ve bir kısım medya bizi onların terör örgütünün talimatıyla siyaset yaptığına inandırmaya çalışıyor.

“Ne olmuş ki öyle yaptılarsa” diye sormak da kimsenin aklına gelmiyor. 

Sahiden ne olmuş? 

Teröriste silah mı yollamışlar, para mı yollamışlar, bizzat terör eylemine mi katılmışlar? Terör örgütü üyesini tanıyor olmak, onunla telefonda konuşmuş olmak, aynı WhatsApp grubunda bulunmak neden kendi başına suç olsun?

Ama hayır. ‘Yeni normal’de aklımıza bu soruları sormak gelmiyor. Çünkü bu soruları sormak başlı başına “terörist” olarak yaftalanma tehlikesi içeriyor.

Türk sinema ve dizi sektörünün iki önemli oyuncusu “yalancı tanıklık” iddiasıyla soruşturma altında. Savcılık onların Gezi parkı protestolarına özgür iradeleriyle katıldığına inanmıyor, mutlaka talimat aldıklarını düşünüyor.

Diyelim ki biri onlara “Hadi gelin Gezi’ye gidelim” dedi, bu niye suç olsun? Protesto gösterisine katılmak neden suç olsun?

Ama ‘Yeni normal’ öyle bir şey ki, “Ne olmuş yani yaptılarsa” demek aklımıza gelmiyor. Koca koca adamlar savcıya gidip “Valla billa özgür irademle gittim” demek zorunda kalıyor.

Türkiye Sanayici ve İş İnsanları Derneği’nin genel kurulunda dün iki eleştiri konuşması yapıldı. TÜSİAD epeydir ‘yeni normal’e uyum sağlamış durumda aslında. Geçmişte hükümetlere yönelttikleri eleştirilerin “siyaset yapmak” diye nitelenmesini neredeyse kabullenmiş durumdalar, o yüzden “siyaset”ten uzak duruyorlar.

Bana soracak olursanız dün Ömer Aras’ın ve Orhan Turan’ın konuşmaları da aslında bu “siyasetten uzak durma” kaygısıyla hazırlanmış konuşmalardı. Ortada eleştiri vardı ama kimin eleştirildiği konusu biraz açıkta bırakılmıştı, laflar ortaya ediliyordu artık kim üstüne alınırsa.

Dün söylenenlerin pek çoğunu TÜSİAD geçmişte de şu veya bu biçimde söylemişti aslında, ama iktidar kanadı dünkü konuşmaları üstüne alındı. Art arda cevaplar geldi. En çarpıcısı Adalet Bakanı’nın TÜSİAD’a parmak sallayıp vesayetçilik imasında bulunmasıydı.

Ben açıkçası bu sabah İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın dünkü TÜSİAD Genel Kurulu hakkında soruşturma açtığını duyurmasını bekliyordum, belki gözaltılar bile olabilirdi. Şimdilik bir şey olmadı ama gelecekte olmayacağının garantisi yok.

Oysa burası hala demokratik bir ülkeyse eğer, eleştiriden daha sıradan bir şey olamaz. Hükümeti her eleştiren muhalif olsaydı Türkiye’de iktidar on kere değişmiş olurdu. Öyle bir şey de yok. Bir iktidarı hem eleştirmek hem de ona oy vermek mümkün, nitekim bu yapıldığı için Cumhur İttifakı hala iktidarda. Bana soracak olursanız dünkü TÜSİAD Genel Kurulundaki hazirunun en az yarısı son seçimde Tayyip Erdoğan’a oy verdi zaten.

Ama Erdoğan’a oy vermek hiçbir durumda Erdoğan’ı eleştirmemeyi gerektirmiyor.

Oysa ‘yeni normal’ bizden aklımızı kullanmaktan vazgeçmemizi istiyor, “Ya bizdensin ya onlardan… Eğer bizdensen kes sesini” diyor.

Putin’in bugüne kadar elde ettiği en düşük maliyetli zafer

Putin’in bugüne kadar elde ettiği en düşük maliyetli zafer

Vladimir Putin 2014’te gidip Ukrayna’nın bir bölümünü işgal edip Kırım yarımadasını da ilhak ettiğinde Batı dünyasının cevabı onu bir nevi aforoz etmek olmuştu. G-8’den atılmıştı Rusya ve grup G-7’ye dönüşmüştü, Putin’le kimse konuşmuyordu, ülkesine yaptırımlar uygulanıyordu vs vs.

Putin’in uluslararası sahaya dönüşü 2015 sonunda Suriye’ye müdahil olup DEAŞ’ı vurmaya başlamasıyla oldu. Ukrayna’yı işgal eden adam birdenbire gitti, yerine Batıyı kurtaran adam geldi. Amerikan başkanları yeniden onunla konuşur, Batılı devlet adamları onu yeniden meşru aktör olarak görür oldu.

Bundan cesaret aldı, 2022’de Ukrayna’yı tamamen işgale kalkıştı ve yeniden aforoz edildi.

Ne zamana kadar? Önceki gün Donald Trump’la 90 dakika telefonda konuşana kadar.

Şu an Putin kendini zafer kazanmış olarak hissediyor. Sadece o da değil, Ukrayna’yı tamamen işgal etse ancak bu kadar sevinebilirdi Rusya; televizyonlarda ve yazılı basında Putin’e övgüler yağıyor Rusya’da.

Kırım’ın ilhakının yasadışı olduğu konuşulmuyor bile artık. Tek konuşulan, Rusya’nın 2022’den sonra Ukrayna’dan aldığı Doğu Ukrayna toprakları. Kaldı ki onları bile vermek zorunda kalmayacak Putin, bakın görürsünüz.

Olan bir kez daha zavallı Ukrayna’ya oldu. Batıya güvenmenin, Batı değerlerine yaklaşmaya çalışmanın ve bağımsız olmayı istemenin cezasını çekecekler. Bir telefon konuşmasına sattı onları Amerika. Putin yeniden G-7’ye, pardon G-8’e dönüyor, Amerikan Savunma Bakanı “2014 sınırlarınıza geri dönemezsiniz” diye daha müzakere başlamadan barışın nasıl olacağını ilan ediyor (Dün Trump ve onun Başkan Yardımcısı JD Vance bu lafları telafiye çalıştılar ama yetersiz kaldı o çabalar).

Arada harcanan Ukrayna gibi duruyor ama yanılmayın, Ukrayna ilk kurban sadece. Sırada Avrupa var.

Trump, Çin’i zayıflatma uğruna Rusya’yı (ve Hindistan’ı) kendine çekme oyunu oynuyor ama hem Putin, hem dün Beyaz Saray’da büyük övgüler düzdüğü Modi onun bu oyununun ve pazarlıktaki zayıf noktasının farkında.

Batı Avrupa bu olan bitenlere ne zaman ayılacak acaba ve ne zaman kaybettiği özgüvenini geri kazanıp “Sen Amerika’ysan biz de Avrupayız” diyecek, çok merak ediyorum.

Çin-Rusya-Hindistan karşısında ABD’yi yalnız bırakmak Trump’a güzel bir tokat olabilir.