22-02-2025
İsmet Berkan

Trump isimli bir trol

Trump isimli bir trol

Bazen insan The New York Times gazetesi gibi her olaya ciddiyetle ve belirli bir mesafeden bakmak istiyor tabii. Günümüzün kaotik haber yağmuru altında New York Times’ın bu tutumu hayatlarında biraz olsun sükunet isteyen insanlara iyi geliyor olmalı ki gazete bu kadar başarılı.

Geçenlerde Başkan Donald Trump’ın üçüncü dönem seçilme ihtimaliyle ilgili New York Times’taki haberi okurken düşündüm bunu. Gazete Trump’ı hiç ciddiye almamıştı ama ciddiye almamak için sebebi de vardı: Gazetenin elde ettiği bilgiye göre Trump kendisi de üçüncü dönem seçilme ihtimalini ciddiye almıyordu zaten, etrafına bunu “dalga geçmek için” söylediğini, “Muhalifler oyalansın” istediğini söylemişti gülerek.

Bu haber Trump karakteri hakkında bir fikir veriyor bize aslında.

Trump nefret objesi olmaktan hiç çekinmeyen, hiç öyle herkes onu sevsin, beğensin takdir etsin peşinde olmayan biri. Tam tersine nefret edilmekten, Amerikalıların deyişiyle “Love to hate” (Nefret etmeye bayılınan) olmaktan hoşlanıyor.

Trump’a göre önemli olan sizden kimin nefret ettiği. Onun anlayışına göre sizden doğru kişiler nefret ediyorsa çok başarılısınız.

Liberaller, zenginler, topluma tepeden bakıp ayar verenler, topluma tepeden bakıp kendi ahlaki üstünlüklerini iddia edenler nefret ediyorsa eğer, siz doğru yerde duruyorsunuz ona göre.

Büyük kalabalıklar bu mefhumu muhalifinden kimlik tanımını çok daha kolay benimsiyor.

Ağzında gümüş kaşıkla doğmuş ve hep öyle yaşamış bir zengin olan Trump’ın kendini sıradan Amerikalı gibi satması çok zor olurdu. Onun yerine o sıradan Amerikalıların nefret ettiği kişilerin nefret ettiği biri olmak çok daha kolaydı. Onu yaptı.

Benzer bir durum Türkiye’de Tayyip Erdoğan için de var. Dikkat edin, Erdoğan yeminli muhaliflerinden daha çok kendi yakın çevresinden çıkan muhaliflerine kızar, onları hep daha ağır cezalandırır. Yoksa yeminli muhaliflerinden çok memnundur Erdoğan, onları tahrik etmek, onların daha fütursuzca davranmasını, konuşmasını sağlamak için elinden geleni yapar. 

Bakın Türkiye’ye Erdoğan’a karşı en büyük nefreti sergileyenler hep topluma tepeden bakan, hem Erdoğan’a, hem de toplumun tamamına karşı ahlaki üstünlük iddiasında bulunan kesimler. Erdoğan onların varlığından hiç şikayetçi değil.

Her neyse, ben tehlikeli sulardan çıkıp tekrar Donald Trump’a döneyim.

Başta anlattım, bu üçüncü dönem başkanlık konusunu durup durup gündeme getirmek The New York Times’a göre Trump’ın kasıtlı olarak yaptığı bir şey. Eğer sahiden öyleyse Trump’ın yaptığı tam olarak “trollük” demektir sosyal medya deyimiyle.

‘Trol’ tam da bu aslında: İlgi çekmek için nefret objesi olmaktan kaçınmayan, hatta öyle olmaya çalışan kişi demek artık.

Peki ama burada bir soru var: Yalan söylemekten, gerçeği çarpıtmaktan, akla hayale gelmeyecek şeyler söylemekten kaçınmayan bir ‘trol’ün bütün bunları illa rol olarak yapması, özel hayatında gayet aklı başında ve makul bir insan olarak davranması ne kadar mümkün?

Eğer trol olmak hayatın bir noktasında bilinçli ve neredeyse ticari bir tercihse bile trol davranışlar insanın karakteri haline gelmez mi bir süre sonra? Bence gelir.

Trump’ta gördüğümüz de bu. Belki başlangıçta bu yaptığı bir roldü ama artık o rolü çok benimsemiş durumda, rol onun karakteri olmuş durumda. Artık her söylediğini içinden gelerek, bilerek ve benimseyerek söylüyor.

Trol karakterin önemli bir özelliği şu: Karakterinin özünü aykırılık, başkasının söylemediğini söylemek oluşturduğu için tutarlı olmak diye bir derdi yok. Canı istediği zaman “Ben bunu eskiden beri söylerdim” diyebilir, canı istediği zaman eskiden beri söylediğinin tam tersini söyleyebilir, yapabilir. Trol için sadece o an vardır çünkü, dünün veya yarının önemi sonradan gelir.

Sosyal medyada karşınıza çıkan bir trolü görmezden gelmek, öyle bir, yokmuş gibi davranmak gayet kolay bir şey. Ama trol Amerikan Başkanı olunca onu ciddiye almamak veya yok saymak mümkün değil. Biz tek tek bireylerin bile hayatını etkiliyor binlerce kilometre ötedeki bu trol.

O yüzden, evet elbette Allah herkese Eyüp sabrı verir gibi The New York Times soğukkanlılığı versin elbette ama o kadar kolay değil bu.

Gen tedavisi hayatın gerçeği olmaya başlarken

Gen tedavisi hayatın gerçeği olmaya başlarken

Bugün dikkatimi çekti, 10Haber’de iki sağlık haberi var, ikisi de gen tedavisiyle ilgili. Bunlardan birinde, daha anne karnında SMA hastası olacağı anlaşılan bir fetüse uygulanan gen tedavisi ile doğuştan genetik bir arıza nedeniyle kör olan bebeklere uygulanan gen tedavisi haberleri.

Gen tedavisi dediğiniz şey, vücudunuzdaki bir arızalı genin yerine onun arızasız versiyonunun konulması.

Böyle söyleyince çok kolay bir şey gibi duruyor ama değil.

O geni size taşısın diye zararsız hale getirilmiş (yani genleriyle oynanmış) bir virüs veriliyor. Virüsün biliyorsunuz DNA’sı yok, sadece RNA’sı var. İşte o RNA sizin değiştirilmesi gereken genin yer aldığı vücut bölgenizdeki hücrelere veriliyor ve o hücrelerde RNA kopyalandığında artık yeni bir RNA’nız oluyor, o RNA da gidip DNA’yı oluşturuyor.

Bütün bunlar insanlığın son 50-60 yılının mucizevi başarıları.

Burada henüz bir neticeye bağlanmamış olan bir etik tartışma olmakla birlikte, yaşayan bir insanın (bu iki vakada biri fetüs diğerleri 1 yaşından küçük çocuk) genlerinin değiştirilmesi, üstelik bunun başarılı da olması mucizevi şeyler.

Tabii bu iki tedavi de deneysel ve zorlu onay süreçlerinden geçtikten sonra etik tartışmalar kenara bırakılıp uygulanmış şeyler.

Evet hastalık yaratan arızalı genin değiştirilmesine daha az hatta hiç itiraz gelmez. 

Peki hastalıklı bir olmayan bir geni değiştirmeye kalktığımızda, tamamen estetik sebeplerle bunu yaptığımızda ne olur? Şu anda bunu ahlaki sebeplerle yapamıyoruz ama unutmayın yapmak için gereken teknoloji artık elimizde.