07-03-2025
İsmet Berkan

İmamoğlu ön seçimde kaç oy alacak?

İmamoğlu ön seçimde kaç oy alacak?

Bazıları yüzünü ekşitiyor ama ben Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhurbaşkanı adayını belirlemek için ön seçim yapmasını, yaptığı ön seçimin biçimsel bütün sorunlarına rağmen, çok önemsiyorum.

Keşke bizim siyasi partilerimiz her düzeyde (buna belediye meclis üye adayları da dahil) seçime katılacak adaylarını yarışmacı ortamlarda belirlemeyi bir ilke olarak benimseseler ve uygulasalar.

Bakın, beğenmediğimiz Amerika’da her seviyedeki seçime katılacak bütün adaylar mutlaka önseçimden geçer, ilk yarışmayı kendi partisi içinde yaşarlar.

Amerika’da siyasetin neredeyse amentüsü gibi bir söz var: Bütün siyaset yereldir.

Gerçekten öyledir. Genel, ülke çapında yapılacak siyaset bile sonunda gücünü yerelden alır.

Keşke Türkiye’de de öyle olsa.

Neyse işin temenniler kısmı bir yana, şimdi karşımızda bir önseçim var.

CHP açıkladı ki 1 milyon 650 bin üyesi bu seçimde oy kullanma hakkına sahip.

Elbette bu seçime katılım öyle yüksek olmayacaktır. 

Yüksek katılımın önünde çeşitli engeller var. Birincisi CHP üyeleri, tek adaylı olan, herhangi bir heyecanı bulunmayan bu seçimde oy vermek için bir pazar günlerini ayıracak motivasyonu bulmakta zorlanacaklardır. İkincisi, çok yaygın olmasa da zaman zaman ön seçim yapan bir parti olarak CHP’nin geçmiş deneyimleri var, yarışmalı geçen ön seçimlerde bile katılım yüzde 60’ı aşmıyor, yüzde 45-50’lik katılım parti içinde yüksek katılım kabul ediliyor.

Eğer öyleyse, 800 bin civarında CHP üyesinim ön seçime katılıp oy kullanması bu parti tarihi açısından “başarı” kabul edilecek.

Elbette 23 Mart pazar günü 800 bin kişinin gidip bir adaya oy vermesi küçümsenmemesi gereken bir rakam ama genel başkan Özgür Özel geçenlerde bir hedef belirledi, “1 milyon kişinin oy verdiği bir adayı engellemek zor olur” dedi. Yani parti genel merkezinin hedefi 1 milyonluk bir katılım.

Geçen gün Karar gazetesini ziyarete gelen Ekrem İmamoğlu ile sohbet ederken neredeyse ilk konumuz bu ön seçime katılım mevzusu oldu. İmamoğlu, partide bir karar alındığını, her 100 CHP üyesine bir görevli atandığını (veya atanacağını) ve o görevlinin bu 100 kişiyi arayarak onları seçimde oy kullanmaya çağıracağını anlattı.

1 milyon 650 bin üye varsa, bu 16 bin 500 kişinin şimdiden görevlendirilmiş ve üye listelerini paylaşmış olması demek. Ben şaşkınlığımı belirttim, bu kadar aktif çalışanı var mıydı CHP’nin? İmamoğlu, “Aslında” dedi, “Çok zor bir şey değil. Bir ilçe düşünün, 14 bin üye ilçe seviyesinde çok yüksek rakamdır. 14 bin üyeli ilçede 140 görevliye ihtiyaç var. O ilçenin yönetim kurulu, gençlik kolu, kadınlar kolu gibi kurullarındaki insan sayısı 140’dan fazla.”

Ön seçim yapmanın en büyük faydası, bu sayede parti içine canlılık gelmesi. Benim anladığım İmamoğlu da önseçimi böyle görüyor ve bu amaçla değerlendirmek istiyor. Her ilçede 140’ar kişinin ellerine telefonu alıp 100’er kişiyi araması eğer gerçekleşirse sahiden büyük olay olur.

İmamoğlu bir rakam veya hedef vermiyor Özgür Özel gibi ama belli ki ön seçimde kaç oyla aday olacağını önemsiyor. Gözlerinin parlamasından 1 milyonun üzerinde oy istediğini anlıyorsunuz. Buna ulaşmak çok ciddi çalışmayı gerektiriyor.

Malum, biz Türkiye’de benim ‘meta-siyaset’ adını verdiğim büyük siyaset konuşmaya bayılıyoruz ama tanıdığım bütün başarılı siyasetçiler, Amerikalıların sözündeki gibi hareket eden, yani “Bütün siyaset yereldir” diye düşünüp tek tek insanlara dokunmaya çalışan insanlar oldular.

Rahmetli Süleyman Demirel’in falanca vilayetin falanca ilçesindeki eski yeni bütün teşkilat yönetimlerini isim isim tanıması, onların sağlık sorunlarına kadar her şeylerinden haberdar olması bundandı.

Gidin Tayyip Erdoğan’a sorun, o da olmadık bir vilayetin olmadık bir ilçesindeki teşkilatı bile bilir, onlardan adıyla söz eder.

Ekrem İmamoğlu da tam bu türden bir siyasetçi. İşi insan biriktirmek, tek tek insanlara dokunmak. Şimdi bütün partiye bu hareketi, bu canlılığı getirmeye çalışıyor.

Mansur Yavaş gibi bazı isimler ön seçimin çok erken yapıldığını, daha seçime çok vakit olduğunu söylüyor ama benim İmamoğlu’ndan aldığım izlenim aslında vaktin o kadar da yeterli olmadığı.

İmamoğlu, ön seçimi CHP’nin Tayyip Erdoğan iktidarına son verme kararlılığının bir nişanesi, önemli bir başlangıcı olmasını istediği belli; o yüzden ilk hedefi önseçime katılımı yükseltmek ve mümkün olan en fazla insanın oyuyla aday olmak.

Bu rakamın yüksekliği, CHP’nin nasıl sıkılı bir yumruk gibi bir arada durup onu desteklediğini gösterecek elbette. Bu durumun kendisine diğer siyasi partilerle müzakere masasına oturduğunda güç vereceğini düşünüyor olmalı. Haksız değil.

Avrupa uykusundan uyandı

Avrupa uykusundan uyandı

Biz “Avrupa” bazen daha da büyük bir kelime olan “Batı” deyip geçiyoruz ama aslında tarih açısından bakınca dün denebilecek bir zaman öncesine kadar ortada ne öyle sürekli birlikte hareket eden bir “Avrupa” vardı, ne de Batı…

Baktığınızda Roma İmparatorluğu’nun sona erdiği 500 yılından 1945 yılına kadar Avrupa kıtasında neredeyse kesintisiz biçimde devam eden irili ufaklı savaşlar vardı.

1945 sonrası sıcak savaş yaşamadı Avrupa kıtası, evet bir döneminde “soğuk savaş” vardı ama bu anlamda yaşlı kıtanın epey bir zaman sonra yaşadığı en uzun barış dönemi bu son 80 yıl.

Şimdi o barış tehdit altında. Üç yıl önce Rusya’nın Ukrayna’yı işgale girişmesi sonrası başlayan tehdit, Amerika’da Donald Trump’ın iktidara gelmesiyle iyice büyüdü; çünkü Trump Amerikan askeri caydırıcılığını kıtadan çekebileceğini söylüyor. Caydırıcılık olmayınca Avrupa yeniden tehdit altına giriyor.

Hakkını yememek lazım, Avrupa bu tehdide karşı özellikle son iki haftadır kendisinden beklenmeyecek derecede hızlı tepki veriyor, iki önemli gayrı resmi zirve yaptı yaşlı kıta, dün de Avrupa Birliği’nin olağanüstü zirvesi vardı.

Ortaya çıkan manzara şu: Avrupa kendi güvenliğini kendisi oluşturmaya, bunun için de ciddi miktarda para harcamaya karar verdi, en önemli konu bu.

İkinci önemli konu, Avrupa sadece güvenlik oluşturmayacak, caydırıcılık da yaratacak. Şimdilik bu caydırıcılıkta öncülüğü kimin yapacağı konusu Almanya ile Fransa arasında bir çekişmenin konusu ama ileride karşımızda nükleer güç sahibi Almanya görürsek şaşırmamalıyız.

Üçüncü konu bizi de ilgilendiriyor. AB sadece 27 üyeli AB olarak davranmıyor, üyelikten kendisi ayrılan İngiltere’yi, hala tam üyelik müzakereleri sürdüren ülke statüsünü koruyan Türkiye’yi ve üyeliğe kabul edildiği halde üyeliği reddeden Norveç’i de bu macerada içine alıyor.

Burada bizim açımızdan önemli olan konu şu: AB, Türkiye’ye önce ‘Sen Avrupa ülkesisin ve bize katılabilirsin’ dedi, sonra fikir değiştirdi, ‘Hayır sen Avrupa ülkesi değilsin, çünkü müslümansın’ dedi; şimdi bir kez daha Türkiye’nin Avrupa ülkesi olduğunu kabul ediyor.

Türkiye, AB bize dönüp “Sen Avrupalı değilsin” dediğinde çok da üzülmedi açıkçası, hemen AB uğruna yaptığı hukuk devleti ve demokrasi adımlarından geri adımlar atmaya başladı. Bu da bize çok iyi gelmedi açıkçası.

Ama ben hep, günün birinde AB dönüp “Tamam sizi tam üye yaptık” diyecek olsa, Ankara’nın egemenliğinin bir bölümünden vazgeçmeyi gerektiren bu adımı sahiden atıp atmayacağından da şüphe duydum.

Ama şimdi bence durum değişti. İçinde Türkiye’nin de yer alacağı ortak Avrupa güvenliği, Türkiye için en az Ankara’daki siyasetçilerin korumak isteyecekleri egemenlik hakları kadar önemli.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın söylediği gibi “cin şişeden çıktı.” Avrupa’nın Amerikasız bir gelecek tahayyül etmesi kaçınılmaz. Bu durum bizim için de geçerli. Amerikan güvenlik şemsiyesinin olmadığı bir güvenlik ortamı tahayyül edebilmeliyiz.

Avrupa 80 yıldır devam eden uykusundan uyandı. İyi de oldu.