19-03-2025
İsmet Berkan

Çok karanlık bir güne uyandık

Çok karanlık bir güne uyandık

Türkiye’de demokratik rejim geçmişte çok büyük imtihanlardan geçti. Bu sabah da öyle bir imtihan sabahındayız. Aslında imtihanımız dün akşamüstü başladı.

Türkiye’de Cumhurbaşkanı seçimi zaman zaman sıkıntılı olmuştur. Bugün bir kez daha bu sıkıntıyı yaşıyoruz temelde.

Atatürk öldüğünde İsmet Paşa aslında bizzat Atatürk tarafından hem iktidardan hem de Atatürk’ün yakın çevresinden uzaklaştırılmıştı. Hatta o yakın çevreden bazılarının İsmet Paşa’yı öldürme planları yaptığı bile bilinir.

Ancak yine de İsmet Paşa hem parti içinde hem de silahlı kuvvetlerde rakipsiz bir güce sahipti. O sayede sıkıntılı da olsa Atatürk’ten sonraki Cumhurbaşkanı seçilmesi oy birliğiyle oldu.

Celal Bayar Demokrat Parti’nin gerçek lideriydi ve Cumhuriyet’in kurucu babalarından biri olması onun Cumhurbaşkanlığını kolaylaştırdı.

27 Mayıs darbesi sonrası ise esas büyük Cumhurbaşkanı sıkıntıları başladı. Darbenin lideri Cemal Gürsel Cumhurbaşkanı olmak istiyordu. Demokrat Parti’nin devamı olarak kurulan Adalet Partisi ise saygın hukukçu Ali Fuat Başgil’i Cumhurbaşkanı seçmek istiyordu.

Başgil’in adaylığı askerler tarafından engellendi. İstanbul’dan Ankara’ya aday olmak için yola çıkan Başgil Bolu’dan öteye gidemedi.

Gürsel’in ardından Cumhurbaşkanı seçiminde tartışmasız isim Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay’dı. Çünkü Sunay ordu içinde hala etkili olan cuntalardan en önemlisinin de lideriydi; o Cumhurbaşkanı olmazsa yeniden darbe olabilirdi.

TSK benzer bir tehdidi 12 Mart döneminde tekrar etti, 9 Mart cuntasının liderlerinden Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler Cumhurbaşkanı olmak istedi, Meclis son saniyede (bir oy eksikle) onu Cumhurbaşkanı seçmedi, sonra Ecevit ile Demirel’in arasındaki hızlı bir uzlaşmayla eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Fahri Korutürk Cumhurbaşkanı yapıldı.

12 Eylül darbesinin resmi bahanelerinden biri Meclis’in uzun süre Cumhurbaşkanı seçememesiydi. 

Darbenin lideri Kenan Evren’in ardından Turgut Özal’ın ilk sivil cumhurbaşkanı olarak seçilmesi sıkıntılı oldu ama başarıldı. Onu Süleyman Demirel izledi.

İlginçtir, Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanı olması en sıkıntısız seçimlerden biri oldu.

Ama 2007’de onun yerine Abdullah Gül’ün aday gösterilmesi ciddi çalkantının yaşanmasına yol açtı. Önce Cumhuriyet Mitingleri yapıldı, ardından 27 Nisan 2007’de Genelkurmay Başkanı bir gece yarısı muhtırası verdi, son olarak da Anayasa Mahkemesi 367 kararı denen garabet kararı alıp Meclis’teki Cumhurbaşkanı seçimini iptal etti.

Şimdi görevdeki Cumhurbaşkanı olan Tayyip Erdoğan’ın aslında 2028 Mayısa kadar vakti var, ama seçimi o tarihe kadar bekletirse yeniden aday olamayacak Erdoğan. O yüzden Meclis’teki eksiğini tamamlayıp 360 oyla Meclis’ten bir erken seçim kararı çıkartması lazım.

Üstelik bu sefer karşısında kuvvetli bir rakip de var: Ekrem İmamoğlu.

İmamoğlu 2019’da siyaset sahnesine İstanbul Belediye Başkanı seçilerek, üstelik iptal edilen seçimin ardından ikinci kez seçilerek girdiğinden beri adı Tayyip Erdoğan’ın yerine Cumhurbaşkanı olarak geçiyor. Dolayısıyla ta o tarihten beri de İmamoğlu’nun yargı yoluyla engelleneceği, seçime sokulmayacağı yönünde yaygın bir inanç da var.

İmamoğlu 2023’te aday bile olmadı. Olmamasına getirilen bahanelerden biri “Ya onu son saniyede engellerler ve muhalefet adaysız kalırsa” endişesiydi.

Şimdi ise İmamoğlu gemileri yakmış aday olma yolunda. Normal şartlarda bu pazar günü yapılacak ön seçimle resmen aday da olacaktı. Ama dün akşam tuhaf ötesi bir kararla diploması iptal edildi, Cumhurbaşkanı seçilme yeterliği elinden alındı, bu sabah ise özgürlüğü gitti, İmamoğlu ben bu satırları yazarken bir de değil iki ayrı suç soruşturması nedeniyle gözaltında. Suçlamalardan biri terör suçlaması. Eğer bu suçlamadan tutuklanırsa yerinde kayyım da atanacak İmamoğlu’nun.

Bunları sıradan adli olaylar kabul edemeyiz. Zaten kimse de etmiyor. Bu yaşananlar Türk demokrasisinin eski bir hastalığı olan Cumhurbaşkanı seçim dönemi karmaşasına eklenen son halka.

Şunu bilelim: Geçmişte hep devlet kurumları eliyle demokratik düzene müdahaleyle yapılan engellemeler bugün de tekrar ediyor ve nasıl geçmişte bu engellemeler siyaseti dizayn çabaları tam tersi sonuçlara yol açtıysa bugünkü çabalar da o tasarımcıların tasarılarını yıkıp geçecek.

Türkiye’nin seçim sandığından ve demokratik bütün eksiklerine rağmen yöneticilerini seçim yoluyla belirlemesinden vazgeçilemeyeceğine göre en sonunda dün ve bu sabah yaşananlar sandık terazisine de gelecek.

Yazık bu ülkeye. Çünkü gereksiz sebeple zaman kaybediyoruz hepimiz.

Yaşanan irrasyonelliklerin arkasında bir rasyonel var mı?

Yaşanan irrasyonelliklerin arkasında bir rasyonel var mı?

Siyasete yapılan zorlamaların bir netice vermediği bu ülkenin siyasi tarihinden alacağımız en net derslerden biriyken bugün bu yollara neden teşebbüs ediliyor?

Bu sorunun cevabını bilmiyoruz; çünkü biz rasyonel düşünüyor ve “Sonunda istenen  netice alınamayacağına göre bugünkü davranışlar irrasyonel” diyoruz.

Haksız da değiliz, sahiden de irrasyonel bir davranış İmamoğlu’nu yargı yoluyla durdurmaya çalışmak. Arkasında halkın desteği olan bir ismi ancak arkadaki o desteği yıpratarak engelleyebilirsiniz, başka bir yolla değil.

Bunun en son örneği bugünkü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bu ülke tarihinde daha önceki kimseye nasip olmamış uzun iktidar dönemi değil mi? Önce Fazilet Partisi, ardından Tayyip Erdoğan’ın kendisi demokrasi dışı yöntemlerle engellenmemiş olsaydı acaba son 23 yılımızda iktidarda kimi görürdük?

Erdoğan “Halkı kin ve düşmanlığa teşvik”ten hapse de atıldı. Bugün de İmamoğlu’nu “kent uzlaşması” nedeniyle hapse atsanız ne olacak, sonunda çıkmayacak mı? Onu bu saatten sonra kim durdurabilir?

O yüzden bugün yapılan hareket irrasyonel.

Ama ya arkasında bir rasyonel varsa? Yani hayali planlar, projeler, hüsnü kuruntular değil, gerçek bir rasyonel?

Bize bu saçma soruyu sorduran bir ülkede yaşıyoruz maalesef.

Siyaset gibi, demokratik seçim gibi her aşaması gün ışığında yapılması gereken işlerin gizli kapaklı planlarla yapıldığına dair tuhaf inançlara sahip olmamıza neden oluyor yaşadıklarımız.

Alın size bir “rasyonel” çıkarım: Ülkeyi yönetmek giderek zorlaşıyor, İmamoğlu ile ilgili engelleme sürecinin hızlanıp öne çekilmesi ufukta bir erken seçim olup olmadığını sorduruyor insana.

Saçma mı geldi? Belki öyle, belki değil.

Akıl sağlığımızı korumak bu ülkede ilk yapmamız gereken işlerin başında geliyor.