23-04-2025
İsmet Berkan

Türkiye’nin bağımsızlık bayramı

Türkiye’nin bağımsızlık bayramı

Daha önce birkaç kez yazdım, tekrar edeceğim:

Bence bizim en önemli milli bayramımız 29 Ekim’lerde kutladığımız Cumhuriyet Bayramı değil, 23 Nisan’larda kutladığımız Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı.

Bağımsızlık, önce zihinlerde elde edilen bir şeydir. Onu ancak zihninizde oluşturduktan sonra fiilen de başarabilirsiniz. 23 Nisan o zihnin oluştuğu günün adıdır.

Mustafa Kemal Atatürk 19 Mayıs 1919’da kafasında son derece net bir planda Samsun’a ayak bastı.

Başlatacağı devrimin temel sloganı kafasındaydı: Hakimiyet, kayıtsız şartsız milletindir!

Samsun’a ayak basmasından sadece bir ay sonra yayınlanan Amasya Tamimi’nin üç ve dördüncü maddeleri çok nettir: “Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Milletin içinde bulunduğu durum ve şartların gereğini yerine getirmek ve haklarını gür sesle cihana duyurmak için, her türlü baskı ve kontrolden uzak millî bir heyetin varlığı zaruridir.”

22 Haziran 1919’da yayınlanan Amasya Tamimi’nden sonra Erzurum ve Sivas Kongreleri yapıldı, “milli egemenlik” fikri ve “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ifadesi iyice yerleştirildi, tamimden 10 ay sonra 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Ankara’da toplandı.

Milli Mücadele bir halkın kurtuluş savaşı olarak o gün orada başladı. Ondan öncesi bu aşamaya geçmek için hazırlıktır hep.

Nutuk’u dikkatle okursanız göreceksiniz: Milyonlarca detay vardır uğraşılması gereken ve Atatürk bazen telgraf başında, bazen toplantılarda, bazen tek başına o detayların her biriyle uğraşır. Ama yanlış anlamayın: Bu mikro yönetim yapma mecburiyeti Atatürk’ün gözünün büyük resimden uzaklaşmasına, kendi kurduğu stratejinin nihai hedefinin bulanıklaşmasına hiç neden olmaz.

Padişah egemenliğine karşı milli egemenlik çok büyük bir fikri sıçramadır ve yaşanan devrimin de temelidir.

Türkiye, ulusal kurtuluş savaşını bir parlamento eliyle yapan dünya üzerindeki iki ülkeden biridir.

O yüzden Türkiye’nin gerçek bağımsızlık bayramı bugündür, 23 Nisandır.

Nitekim, 23 Nisan 1920’de açılan o Meclis sadece Ulusal Kurtuluş Savaşını yapan Meclis değildir; aynı zamanda 1 Kasım 1922’de saltanatı kaldırıp fiilen Cumhuriyet yönetimine geçen Meclis de odur.

Esasen 23 Nisan 1920’de açıldığı gün Türkiye’de Cumhuriyet de ilan edilmiştir; çünkü o gün Atatürk’ün Amasya Tamimi’nde söylediği gibi milletin bağımsızlığını kurtarmak için milletin azim ve kararlılığı devreye girmiştir.

TBMM’nin duvarında yazan o “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” sözü öyle herhangi bir içi boş slogan değildir.

Ukrayna ve Avrupa Trump’a rest çekerse…

Ukrayna ve Avrupa Trump’a rest çekerse…

ABD Başkanı Donald Trump ve Avrupa bir yolun sonundaki kritik kavşağa artık çok yaklaştı.

Amerika açık bir tercih yapacak: Ya Rusya’yı seçecek ya Avrupa’yı ve Ukrayna’yı.

Aynı şey Avrupa için de geçerli: Ya ABD ile yan yana durmayı seçecekler ve Rusya ile ABD’nin söylediği şartlarda birlikte yaşamanın bir yoluna bakacaklar ya da ABD’yi güvenilmez bulacaklar, Rusya’ya karşı Ukrayna sınırında direnmeye devam edecekler.

Zorlu tercih zamanı yaklaşıyor iki taraf için de.

Amerika elini yüksek oynuyor, Avrupa’ya ihtiyacı olmadığını, aksine Avrupa’nın ona ihtiyacının daha fazla olduğunu düşünüyor ve hangi çıkar güdüsüyle olduğu anlaşılmaz biçimde Rusya ile yakınlaşmak istiyor.

Amerika en büyük ticaret ortağı Avrupa’nın istese bile kendisine sırtını dönemeyeceğine güveniyor olabilir ama Avrupa’nın bu seviyede aşağılanmaya daha ne kadar tahammül edeceği belirsiz.

Amerika, ayrıcalıklı bir pozisyon vererek İngiltere’yi Avrupa’dan ayırmaya ve yanına çekmeye çalışıyor ama İngiltere de henüz karar vermiş değil: ABD’ye ne kadar güvenebilir? Ona güvenerek kendi bağımsızlığını ne kadar koruyabilir?

Avrupa ise kendi güvenliğini kendisi sağlamaktan aciz durumda olduğunun farkında, Rusya tehdidi hissediyor ve Ukrayna’yı, 1938’de Nazi Almanyası ve Hitler’e Çekoslovakya’yı sattıkları gibi yarı yolda bırakacak olurlarsa başlarına nelerin geleceğini kestiremiyor.

Bir yanda Ukrayna’yı ABD olmadan savunmak zorunda olmanın zorlukları ve mali faturası var, bir yanda Ukrayna düşerse Rusya’nın elde edeceği stratejik ve moral avantajın Doğu Avrupa’ya yayılması korkusu.

Bir yanda Trump yönetiminin gelip geçiciliği var, bir yanda gelecek Amerikan yönetimlerine ne kadar güvenileceği konusundaki soru işaretleri.

Bir yanda bugünün güvenlik ve ekonomik sorunları var, bir yanda Amerika’nın büyük kaybedebileceği bir kumarı oynamakta olduğunun farkındalığı…

Tabii bir de Ukrayna var. Bütün bu küresel güç mücadelesinin ortasında ezilen, ölen, yıkılan…

Bütün bu ince hesaplar, Amerika’nın Ukrayna ve Avrupa’ya rest çekmesi halinde bir daha gözden geçirilecek.

Soru şu: Amerika’nın restine Avrupa da “rest” diye cevap verir mi?

Çok zor bir kavşağa geldik.