12-06-2025
İsmet Berkan

Savaş uçağı üreticisi olmanın önemi ve anlamı yeterince kavranıyor mu?

Savaş uçağı üreticisi olmanın önemi ve anlamı yeterince kavranıyor mu?

Türkiye’nin kendi üreteceği Kaan uçaklarını bir başka ülkeye satmak için anlaşma imzalamış olması öyle herhangi bir ticari anlaşma sayılamaz.

Bu anlaşma Türkiye’nin savaş uçağı üretiminde tamamen başka bir lige yükselmesi anlamına geliyor artık.

Dünyada savaş uçağı üretebilen çok fazla ülke yok. Ürettiğini kendi silahlı kuvvetlerinin dışında başka ülke ordularına satan ülke sayısı da çok fazla değil.

Savaş uçağı üretmek, sıfırdan yeni bir uçak tasarlamak çok masraflı bir şey. Biz Türkiye’de Kaan’a bugüne kadar harcanan parayı bilmiyoruz ama örnek olarak söyleyeyim, Amerika’nın üretmeye karar verdiği yeni savaş uçağı F-47 için 20 milyar doları aşan bir bütçe kullanacağı açıklandı. Bu uçağın geliştirilme maliyeti; üstüne üretim maliyetleri de binecek.

Bu kadar büyük harcamalar gerektiği için savaş uçağı üretiminde bir konu çok önemli: Bu uçağı başka ülkelere de satabilmelisiniz ki sürdürülebilir bir ekonomik düzen kurabilesiniz ve aynı uçağı ileride daha gelişmişiyle değiştirme şansınız olsun.

Tam da bu yüzden uzun zamandan beri dünyada ortak üretim projeleri var. Örneğin, Türkiye’nin son dakikada dışlandığı F-35 neredeyse bütün NATO’nun birlikte yaptığı bir proje. Benzer şekilde şimdi Türkiye’nin satın almak istediği Eurofighter uçakları da Avrupa ülkelerinin ortak projesi.

Ortaklıkların önemi şu: Bu sayede hem finansman/sermaye sorunları hafifliyor, yük paylaşılıyor hem de bir anda ortak sayısı kadar müşteri de bulunmuş oluyor.

Türkiye bu yola tek başına çıktı ve son derece başarılı bir tasarımla bir prototipi üretti, bu uçak uçtu da üstelik.

İşte bu gösteri sayesinde birdenbire Kaan dünyanın radarına girdi. Pek çok ülke uçağa ortak olmak istiyor ve Türkiye de tekliflere kapalı değil. 

Kaan uçağının güzelliği şu olacak: Bir yandan NATO standardında ve 5. nesil ve ötesi bir uçak olacak, bir yandan da potansiyel alıcı ülkelerin ABD’ye bağımlılığını azaltacak. Yani dünyada hiçbir ülke Türkiye’den Kaan satın aldı diye Amerikan ambargosuna uğramayacak.

Şimdi Endonezya 48 + 12 uçak opsiyonlu bir alım anlaşmasını imzaladı. Bir anda 60 uçak birden satmak az şey değil. Endonezya ile off-set adı verilen bazı anlaşmalar da yapıldığı anlaşılıyor. Geçmişte Türkiye büyük silah alımlarında Amerika ile bu anlaşmaları imzalardı, ‘Sizden o kadar şey alıyoruz, biraz da siz bizden alın’ anlamına gelen bu anlaşmaların Türkiye’de sanayiye çok faydası olduğunu biliyoruz.

Burada şaşırtıcı olan şey şu: Geçmişte pervaneli uçak üreten bir ülke olan Türkiye dünyanın jet motorlara geçmesiyle birlikte bu alandan üretici olarak çekilmiş, pasif bir alıcıya dönüşmüştü.

Bunca on yıllık aranın ardından Türkiye’nin hem jet motoru, hem de jet motorlu savaş uçakları ve İHA’lar yapmak istemesi çok geç kalmış olmakla birlikte yine de büyük bir sıçrama. Daha şaşırtıcı olan bu sıçramanın oldukça kısa zamanda başarılmış olması.

Kaan’ın şu an için en önemli eksiği yerli jet motoru. Ama bu motorun halen geliştirilmekte olduğunu biliyoruz. Motor Türkiye tarafından geliştirilip uçağın üzerine takıldığında tam bağımsızlık da gerçekleşmiş olacak, yaptığınız uçağı birilerine satmak için kimseden izin almanız gerekmeyecek.

Burada tabii söylemeden geçmememiz gereken bir şey Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın baştan beri savunma sanayiine verdiği önem ve bunun için anlamlı bir ekosistem yaratma konusunda çabaları.

Türkiye’de savunma sanayisi dediğimizde aslında ne denli büyük olursa olsun Kaan gibi tekil başarılardan değil ortaya çıkarılan topyekûn ekosistemden söz etmek lazım. Bu ekosistemin yaratılması sayesinde aynı anda hem roket, hem İHA, hem fırtına obüsü, hem radar, hem haberleşme ekipmanı, hem lazer silahları yapan bir ülkeyiz. Burada önemli olan o ekosistemin alıcıyla üreticileri aynı platformda buluşturmuş olması ve alıcının alımlarını içeriden yapmakta kararlı olması.

Netanyahu’nun hayali Osmanlı’sı

Netanyahu’nun hayali Osmanlı’sı

İsrail Başbakanı dün Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili iki ayrı referans verdi. Birincisi 19. yüzyıl sonunda Doğu Akdeniz’den Güney Amerika’ya göçle ilgiliydi.

O dönem Arjantin başta Güney Amerika ülkelerine göç eden Yahudilerin ‘anti semitizmden kaçtığını’ öne sürdü. Yalnız o dönemde göç edenlerin çoğunluğunu Arap Hıristiyanlar oluşturuyordu, Yahudiler değil. Peki onlar neden göç etmiş? Tarihler hep bu insanların daha iyi hayat şartları için göç ettiğini yazar. Netanyahu basit sıradan baskıcı ve kötü yönetimi Nazi tarzı bir anti-semitizme indirgemeye çalışıyor, bu doğru değil.

İkinci referansı ise bugüne dairdi, ‘Osmanlı İmparatorluğu geri gelmeyecek’ dedi. Bu aslında İsrail’de, bu ülkenin kendisine ait bir iç politika tartışması. İsrail’de aşı sağ yeni bir düşman daha yaratmak istiyor ve Türkiye’yi hedefe koyuyor, halkı korkutmak için de ‘Eski Osmanlı’yı canlandırmak istiyorlar’ diyor.

Netanyahu şimdi koalisyon ortaklarına da dönüp ‘Merak etmeyin, öyle bir şey olmaz’ diyor. Olmaz gerçekten de, çünkü Türkiye’nin böyle bir niyeti olduğunu biz Türkiye’den bakarak söyleyemiyoruz zaten.

Bu da bir başka hayali Osmanlı. İsrail’de maalesef bu hayali düşman üzerinden iktidar savaşı yapılıyor.