01-07-2025
İsmet Berkan

‘Normal’i hatırlamak ve hatırlatmak devrimci bir eylem biçimine dönüştüyse…

‘Normal’i hatırlamak ve hatırlatmak devrimci bir eylem biçimine dönüştüyse…

Ülkemizde yaşadığımız hayat ‘normal’ olmaktan o kadar uzak ki insanın kafası ister istemez sürekli karışıyor.

Daha dün yaşadık: Cumhuriyet Halk Partisi ile ilgili kurultay davası eylül ayına ertelendi.

Davada CHP kongresinin yok hükmünde sayılmasına dair karar çıkmadığı için para ve sermaye piyasaları dün büyük bir sevinç yaşadı. Dolar artmadı, faiz düştü, borsa bir günde yüzde 5’ten fazla yükseldi.

Biliyorsunuz, borsa için söylenen şudur: Borsa beklentileri satın alır, gerçekleşmeleri satar.

Dün yoğun biçimde borsada alım yapanlar sizce neyi satın aldı? Hayır, herhangi bir beklentiyi değil, daha önce sattıkları kötümser beklentilerin gerçekleşmemiş olmasını satın aldılar. Yani gerçekleşme satın aldılar.

Peki neden geçmişte olumsuz beklentilerle satış yapmışlardı? Çünkü “normal”in bu olduğunu düşünüyorlardı: Siyasallaşmış yargımız yine siyasi bir karar verecek ve CHP liderliği bir siyasal mühendislikle değiştirilecekti, buna kanaat getirmişlerdi.

Türkiye normal bir ülke olsa böyle bir inanca sahip olanlara deli muamelesi yapılırdı. Bu saçma inançla büyük para kararları verenlerle alay edilirdi.

Ama hayır. Burası normal bir ülke olmadığı için onların geçmişte bu saçma inanca dayalı olarak zarar etme ve herkese zarar ettirme pahasına ellerindeki hisse senetlerini satması gayet normal karşılandı. Çünkü ülkenin ‘yeni normal’i yargı kararlarının mahkeme salonlarında değil Beştepe’de alındığına dair yaygın inançtı.

Dikkat edin, bu inanç hala değişmiş değil. Şimdi davanın ertelenmesi “CHP’nin kafasında Demoklesin kılıcının sallanmaya devam etmesi” olarak görülüyor.

Ben hukuk okumadım ama bazı temel hukuk dersleri aldım. Bana 40 yıl önce idare hukuku dersinde “Bütün idari işlemler yapıldığı şekilde kaldırılır” ilkesi öğretildi.

Yani diyelim Orman Bakanlığı’nın bir idari işlemini siz vatandaş olarak Sağlık Bakanlığı’na itiraz ederek kaldıramazsınız. İdare Mahkemesine başvurduğunuzda da davanızı Orman Bakanlığı’na karşı açarsınız, Dışişleri Bakanlığına değil!

CHP kongresinin geçerliğini onaylayan kurum nihayetinde Yüksek Seçim Kurulu olduğuna göre bu kongrede usulsüzlük/yolsuzluk yapıldığına inanıyorsanız itiraz edeceğiniz kurum YSK’dır, Asliye Ceza Mahkemesi değil (YSK’nın kendisi bir çeşit yargı kurumu olduğu için YSK’ya itiraz edersiniz, İdare Mahkemesi’nde veya başka bir mahkemede YSK’ya karşı dava açmak Anayasa tarafından yasaklanmıştır çünkü).

YSK’ya itiraz etmek için de süre kısıtları vardır. Ne bileyim, bugün, yani 1 Temmuz 2025 günü kalkıp mesela 28 Mayıs 2023’teki Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turuna itiraz edemezsiniz artık. İtiraz süresi dolmuştur çoktan. YSK seçimin sonucunu onaylamış, Tayyip Erdoğan’a Cumhurbaşkanı seçildiğine dair mazbatasını vermiştir. Yani ‘Atı alan Üsküdar’ı geçmiştir!’

Benzer bir durum CHP’nin Kasım 2023’teki kongresi için de geçerli. Süresinde itiraz edilmemiş veya edildiyse bile haksız bulunmuş ve Özgür Özel’e mazbatası verilmiş. Bir kez daha ‘Atı alan Üsküdar’ı geçmiş!’

Kağıt üzerinde yazan ve herkesin okuyunca anlayabileceği açıklıkta olan bu kurallar ‘normal’ ve ‘olağan’ olanları anlatıyor.

Bu ülke ‘normal’ olsa Ankara Cumhuriyet Savcılığı dönüp Asliye Ceza Mahkemesine dava açmazdı zaten. Hadi diyelim onlar hukuku yeterince bilmiyor, mahkeme açılan bu davayı kabul etmezdi. Hadi diyelim kabul etti, mahkeme daha birinci celsede “yetkisizlik/görevsizlik” kararı verir ve konu kapanırdı.

(Ama hukukun bir cilvesi var: CHP kongresinde rüşvet dağıtarak delegelerin iradesini sakatladığı öne sürülen kişiler hakkında Ağır Ceza Mahkemesinde açılan dava devam ederdi, bu davada mahkumiyet kararı çıksa bile bu mahkumiyetler CHP kongresi sonucu üzerinde değiştirici bir etki yaratmazdı. Yaratacaksa o kararı ancak YSK alabilirdi. YSK geçmişte milletvekili veya belediye başkanı seçildiğine dair mazbata verdiği çok sayıda ismin mazbatasını aylar, bazen yıllar sonra geri aldı. Bu anlamda geçmişe dönük işlem yapmışlığı var YSK’nın).

Ankara’da dün bu tuhaf davanın üçüncü celsesi yapıldı ve mahkeme bir kez daha “görevsizlik/yetkisizlik” konusunda karar almadan duruşmayı eylül ayına erteledi.

Dava ertelendi diye para ve sermaye piyasaları bayram etti.

Saçmalığın daniskasını yaşıyoruz, normalden o kadar uzakta bir yerlerdeyiz ki bu saçmalıktan teselli çıkardı kendine piyasalar.

Şimdi koca koca yorumlar var: “Piyasa mesaj verdi” deniyor, “CHP kongresini yok hükmünde sayacak olursanız ekonomi yeniden yangın yerine döner.” Evet mesaj bu belki, ama sırf bu mesajın varlığı bile normal ötesi bir yerde, hatta sürrealite sınırlarında olduğumuz anlamına gelmiyor mu?

Cumhurbaşkanı Erdoğan dün ekonomi konuşurken “Son üç ayda yaşadığımız şoklara da dayandık” dedi. Sanırsınız küresel bir kriz, bir savaş vs bir şey oldu da Türk ekonomisi şok yaşadı. Yoo, o şok da bir başka anormallikten, İstanbul’un seçilmiş belediye başkanını durduk yerde hapse atmaktan, hapse attıktan sonra ona suç uydurmaya çalışmaktan yaşanmadı mı?

Yüzyıl öncesinin sürrealistleri Türkiye’nin bugününü hayal bile edemezdi.

Tam da o sebeple söylüyorum: Normali hatırlamak ve hatırlatmak ülkemizde devrimci bir eylem biçimine dönüştü.

Bu da bir başka sürrealite.

Fatih ve Eren Özmen Türkiye’de kalsaydı ne iş yapardı?

Fatih ve Eren Özmen Türkiye’de kalsaydı ne iş yapardı?

Bugün bir haber var, Amerika’daki Sierra Nevada Corp.’un CEO’su ve kocasıyla birlikte büyük ortağı Eren Özmen ABD’nin en zengin kadınlar listesinde 8. sırada yer almış.

Sierra Nevada Corp. veya kısaltmasıyla SNC, her ikisi de Türkiye doğumlu olan ve üniversite sonrası eğitimleri için ABD’ye giden Fatih ve Eren Özmen’in tanışıp kurduğu şirketin adı.

O sıralar sadece 20 çalışanı olan bu küçük şirketi karı koca birlikte satın alıyor. 

1970’lerde Türkiye’de mühendislik eğitimi alırken bir yandan da milli forma giyen bir bisiklet sporcusu olan Fatih Özmen ABD’de elektrik/elektronik mühendisliği master eğitimini tamamladıktan sonra 1981’den, ileride eşi olacak Eren Özmen ise ABD’de iş idaresi master eğitimini (MBA) tamamladıktan sonra 1988’den itibaren şirkette çalışmaya başlıyor; ikili 1994’te çalıştıkları küçük şirketi satın alıyor.

SNC bugün Amerika’da savunma sanayiinden havacılığa ve son olarak uzay sanayisine kadar pek çok alanda faaliyet gösteren dev bir şirket ve Özmen çiftinin başarıları sahiden çok büyük.

İnsan karşısına böyle örnekler çıktığında kendine engel olamıyor, “Acaba Türkiye’de kalsalar veya master sonrası geri dönseler ne olurdu” diye merak ediyor.

Her ikisinin de Türkiye çapında başarılı olacaklarına bence kuşku yok, ama SNC gibi bir dev yaratabilirler miydi acaba?