08-07-2025
İsmet Berkan

Yaşadığımız dönemin hukukuna “linç hukuku” diyebilir miyiz?

Yaşadığımız dönemin hukukuna “linç hukuku” diyebilir miyiz?

Türkiye’de muhalefet partilerinin durup durup patlayan ama hiçbir zaman kuvveden fiile geçirilmeyen bir çocukça siyasi tepki taktiği var: “Madem iktidar erken seçime gitmiyor, öyleyse biz Meclis’ten istifa edelim, ara seçime gitmek zorunda kalsınlar…”

Anayasaya göre Meclis’te belli bir sayının üzerinde koltuk boşalırsa o boş koltuklar için milletvekili ara seçimine gidiliyor. Ama seçim çok yakınsa ara seçim yapılmıyor.

Belki bu sabah bir yerlerde okudunuz, Ankara’da ‘son kulis’ bilgisi buymuş: CHP’den 20 milletvekili vekillikten istifa ederek Türkiye’yi ara seçime zorlamayı düşünüyormuş.

Benim gazeteci olarak bunca yıldır siyaset takip ederken edindiğim sınırlı tecrübe bu kulis bilgisinin gerçekten birileri arasında konuşuluyor olsa bile gerçekleşmeyecek bir hayal olduğudur.

Dün bütün gün yolda otomobil kullanıyordum, o yüzden haberlere bakacak pek vaktim olmadı, sosyal medyayı ise zaten hiç takip etmiyorum. Akşam üzeri bankacı bir arkadaşım aradı, bu “kulis”i aktardı, konuşulan şeyin ciddiye alınabilir olup olmadığını merak ediyor, fikrimi soruyordu.

Ben de ona sordum: “Sen Türkiye’nin hala bir hukuk devleti olduğunu düşünüyor musun? Ülkemizde hala yürürlükte bir Anayasa olduğunu düşünüyor musun?”

Bu soruları herkese soruyorum. Siz kendi kendinize cevabınızı düşünürken ben kendi düşüncemi söyleyeyim:

Hayır, Türkiye bir hukuk devleti değil. Hayır, iktidar Anayasanın istediği bölümünü uyguluyor, istemediğini uygulamıyor ve uygulamadı diye başına da bir şey gelmiyor.

Az önce sosyal medyaya hiç bakmıyorum dedim ama bu tam olarak doğru değil. Benim bakmadığım sosyal medya X adını taşıyan sosyal medya, yoksa zaman zaman Instagram’a girip ‘reels’lar arasında kafamı boşaltmayı seviyorum, bana çoğunlukla komedi skeçleri geliyor, bazen de Amerikan siyasetinden bazı şeyler.

Geçenlerde öyle bir Amerikalı senatörün paylaşımı karşıma çıktı. ABD’nin iç güvenlik bakanı Kristi Noem’i sorgularken “Kongrenin çıkardığı kanunları uygulamıyorsunuz, Anayasayı uygulamıyorsunuz, kendi kafanızda doğru ve makul olduğunu düşündüğünüz ama bu ülkenin hukukunda yeri olmayan bazı uygulamalar yapıyorsunuz” diyordu senatör.

Ah dedim kendi kendime, Türkiye ile ABD’nin bir benzerliği daha.

Amerikan Başkanı halk arasındaki popülerliğine, yaptığı uygulamanın aldığı desteğe bakarak hukukun dışına çıkıveriyor. Türkiye’de de öyle değil mi?

Bu uygulamanın bir adı olmalı. Ben kendi kendime “linç hukuku” ismini koydum.

‘Linç hukuku’ndan kastım şu: Eğer arkanızda yeterince büyük bir kalabalık varsa olmasını istediğiniz her şey o seferliğine “hukuk”a dönüşebilir; kağıda yazılı hukuk ise yok kabul edilebilir.

Ülkemizde bunun sayısız örneği var. 17-25 Aralık 2013’te mahkeme kararlarının uygulanmamasıyla başladı bu, sonra giderek gelişti.

Sosyal medyada linçlerle tutuklanıp hapse atılanlar oldu bu ülkede. Bakın Ayşe Barım’a, dün mahkemede savunmasını yaptı, o bile başına gelenlerin neden geldiğini bilmiyor, ortada bir suç yok ama başka bir şey var, onun ne olduğunu anlamaya çalışıyor.

Osman Kavala yıllardır bu durumda. Neden hapiste olduğunu, neden müebbet hapis cezası aldığını bilmiyor. Kendine göre tahminleri var ama bunlar tahmin. Gerçek sebebi hala bilmiyor.

Ekrem İmamoğlu bu bakımdan şanslı. Başına gelen şeyin kök nedenini biliyor hiç değilse. Bu nedenin işlediği öne sürülen suçlarla uzak yakın ilgisi olmadığını söylemeye bile gerek yok. Gerçek neden Erdoğan’ın siyasi rakibi olması.

Bakın, Amerika’da Elon Musk ülkesinin bir hukuk devleti ve özgürlükler ülkesi olduğunu sanıyor. Başkan Trump’a kızdı, kendince bir üçüncü parti kurmaya çalıştığını söylüyor, Cumhuriyetçi milletvekillerini ve bazı senatörleri bu yıl Kasım ayında yapılacak seçim öncesinde tehdit ediyor, “Paramı rakiplerinize aktarırım” diyor.

Yarın kendini Amerikan vatandaşlığını kaybetmiş bir Kanadalı olarak bulur ve Kristi Noem’in ICE polisleri tarafından yaka paça sınır dışı edilir, bu arada servetini oluşturan şirketler bir anda devletleştirilip elinden alınırsa şaşıracak mıyız?

Şu son paragrafta yazdığım şeyler altı yedi ay önce hayal dahi edilemez şeylerdi; bugün kimse “Yok canım olmaz öyle şey” demiyor.

Türkiye’de halen yaşamakta olduğumuz şeyler de aynen öyleydi, bir zamanlar hayal dahi edilemezdi ama görüyorsunuz, gündelik hayatımızın gerçeği oldu.

Bugün CHP Genel Başkanının dokunulmazlığının kaldırılması ve tutuklanması artık hayal edilemez bir şey değil.

En başa geri döneyim: Siyasette “sine-i millet”e dönmek popülist bir slogan olabilir ama gerçekliği olmayan bir şey. CHP milletvekilleri sahiden istifa edebilir ve sonunda istifa ettikleriyle kalabilirler. Seçim falan yapılmaz.

“Linç hukuku”nu küçümsemeyin.

12 asker o mağarada nasıl ve neden öldü?

12 asker o mağarada nasıl ve neden öldü?

Komplo teorilerine gerek yok. Hayır, çatışmada veya önceden kurulmuş bir bombalı tuzakta ölmediler. Zehirlenerek can verdi 12 askerimiz.

Peki nasıl oldu bu? Resmi açıklamaya göre metan gazı ve karbondioksit zehirlenmesinden öldüler.

Derin bir mağaranın içinde 2022’de şehit düşmüş bir üsteğmeni arıyorlardı.

Bu mağara daha önce etrafında çatışmalar yaşanmış, bu çatışmalar sırasında da büyük ihtimalle havalandırma bacaları hasar görüp tıkanmış bir yerdi.

Buraya girerken basit gaz detektörleriyle kontrol yapılmalı, askerler yanlarında gerektiğinde kullanmak üzere oksijen maskesi de bulundurmalıydı. Bütün tecrübeli mağaracılar bu önlemleri alır derin mağaralara girerken.

Çünkü mağarada geçmişten kalma organik atıklar, cesetten yiyeceğe pek çok şey olabilir ve onları yiyen bakteriler uzun zaman içinde mağarada metan ve karbon monoksit birikmesine neden olabilir. Eğer havalandırma da yoksa bu gazların birikimi öldürücü sonuçlar yaratır.

Bazı askeri kaynaklar söz konusu detektörlerin o birliğin yanında olduğunu söylüyormuş ama bu doğru olamaz. Detektör aşırı birikim gördüğünde anında ses yapar ve askerler de çok geç olmadan geri çıkardı.

Bazı kaynaklar hidrojen sülfür dahil bazı başka gazların birikmesi ihtimalinden söz etmiş. Sülfür ağır kokulu bir gaz, detektöre bile gerek olmadan saptanırdı.

Korkunç can yakıcı ve can sıkıcı bir olayla karşı karşıyayız.

Umarım Milli Savunma Bakanlığı gerçek bir araştırma yapar ve sonuçlarını da kamuoyuyla paylaşır.