04-08-2025
İsmet Berkan

Ahlaki çöküşün dorukları: Sahte diploma skandalı bize ne söylüyor?

Ahlaki çöküşün dorukları: Sahte diploma skandalı bize ne söylüyor?

Sizi bilmem, benim gündelik hayatımın artık kaçınılmaz bir parçası: Her gün dolandırıcılarla mücadele ediyorum.

En yaygın başıma geleni 0850 ile başlayan numaralardan gelen ve “Sayın abonemiz internet sözleşmenizi…” diye başlayan aramalar. Hemen kapatıyorum telefonu, arayan numarayı engelli listeme ekliyorum.

Türlü çeşitli bahis sitelerinden, dersanelerden gelen SMS’leri de sayacak olursam, bu dolandırıcı şebekelerinin hayatımın sıradan bir parçası haline geldiğini söyleyebilirim.

Birkaç kez polis olduğunu, savcı olduğunu söyleyip banka hesabımdan para çekmemi isteyenler de oldu, onlara küfür ettim kapattım.

Başlangıçta hepsini savcılıklara, polise şikayet etmeyi düşündüm ama sonra bunu yapmadım. Bu o kadar yaygın bir sistem ki, dediğim gibi alıştım bile.

İlk zamanlarda arayan telefon numarasını internette sorgulardım, o zaman ‘Şikayet Var’ adlı site çıktı karşıma. Benden önce pek çok kişi o numaralar tarafından aranmıştı.

ŞikayetVar adlı web sitesi kimindir, parasını nereden ve ne yöntemle kazanır bilmiyorum, bu site hakkında kendi kendime beslediğim şüphelerim var ama bu önemli değil, belli ki site bir işlev görüyor.

Temmuz ayında bu sitede bir kategoride şikayetlerde belirgin bir artış oldu. Bir kısım vatandaş kendilerine diploma gönderme vaadinde bulunan kişiler tarafından dolandırıldıklarını öne sürüyordu. 10Haber’de 27 Temmuzda yayınlanan bir habere göre örneğin bir vatandaş “5. gün olmasına rağmen diplomam gelmedi. 5.000 TL ödeme yaptım. Gerekirse 100.000 TL bile öderim. Lütfen diplomamın E-Devlet’te görünmesini sağlayın” demişti. Bir başka vatandaş sahte diploma almaya çalışmış, parasını ödemiş ama diploması hala e-devlette görünmeyince sahtekarları tehdit yoluna gitmişti: “Temmuz ayının sonuna kadar diplomam gelmez ve e-Devlet’te görünmezse olacaklardan ben mesul değilim. Bakın bakalım sizlere nasıl ulaşıyorum.”

Aynı haberde şunu da öğreniyorduk: Sahte diploma vaat edenler tıp fakültesi diploması bile veriyordu.

Sosyal medyada bu sahte diploma endüstrisini ti’ye alan onlarca video var, komedyenler fırsatı kaçırmamış, skeçler yazıp çekmişler bile.

Burada kendisi sahtekarlık peşindeyken sahtekarlar tarafından dolandırılmanın ironisine değinmiyorum bile. Bu vatandaşlar kendileri başkalarının hakkını ömür boyu yemeye hazırlanırken haklarının yenmesinden şikayetçiydi.

Ama aslında ŞikayetVar’da sahte diploma şebekesinden şikayetlerin artması boşuna değildi. Çünkü o sırada polis bu sahte diploma şebekesini yakalamıştı, savcılık da iddianamesini hazırlamaktaydı. Şebeke hapiste olduğu için parasını ödeyenlere sahte diplomalarını gönderemiyordu.

Aslında bu şebekeye ilişkin ilk operasyon Nisanda yapılmış ve ilk dava Mayıs ayında açılmıştı. Bu davada 134 kişilik bir çete yargılanacaktı. Sonra Haziran ayında yapılan operasyonlarla o ilk çetenin “üst çete”si yakalandı, Temmuz ayında bu ikinci 65 kişilik çete için de dava açıldı. Yani toplam 199 kişi suçlanıyor bu iki iddianamede. Sanıklar Ankara 23. Asliye Ceza’da yargılanacaklar.

Peki ne yapmış bu 199 kişi? Birkaç gündür bu yazılan ikinci iddianamenin detayları medyada yer alıyor; ben size kaba bir özet yapayım:

Bu çete aslında bugüne kadar yakalanmış en çarpıcı bilgisayar korsanlığı çetesi. Haberlerde esas olarak e-imza adı verilen şeylerin sahtekarlığını yaptıklarını okumuş olabilirsiniz, bu işin sadece bir kısmı.

Esas yaptıkları, kamu kurumlarının bilgisayar sistemlerine sızmak, buradaki resmi devlet kayıtlarını değiştirmek veya sıfırdan hayali kayıtlar eklemek. Değiştirdikleri veya ekledikleri kayıtları resmileştirmek için de devletin “kişiye özel ve taklit edilemez” diye sunduğu e-imzaları ele geçirmişler. Tabii çetenin bir üçüncü önemli işi daha var: Yaptıklarını pazarlayıp para kazanmak. İşte görüyorsunuz üniversite diplomasını 25 bin liraya sattıkları anlaşılıyor.

Bu kurdukları düzenle çete üyeleri lise veya üniversiteye hiç gitmemiş insanlara mezuniyet belgeleri düzenlemiş. Yine şikayetlerden birinde görülüyor, bir genç hanım KPSS’yi geçmiş, devlete memur olarak atanacak ama hala diploması e-devlette gözükmüyor, adeta yalvarıyor genç hanım.

İşin vahim tarafı şu: Biz şimdilik bu çetenin Milli Eğitim Bakanlığına ve en azından 6 üniversite ile ÖSYM’nin bilgisayarlarına sızdığını biliyoruz ama başka yerlere de sızıp sızmadıkları meçhul. Örneğin Milli Emlak’a sızmaya çalışmışlar ama sızıntı engellenmiş. Tapu kadastroya sızmaya çalışmışlar, başarılı olup olmadıkları belli değil. Vatandaşlık ve Nüfus İşleri Genel Müdürlüğüne sızmışlar. Göçmenlik Dairesine sızmışlar, sahte oturma ve çalışma izinleri düzenlemişler.

Toplam 199 sanık var şimdilik ama aslında bu sahte diplomaları, sürücü ehliyetlerini ve kim bilir başka neleri para karşılığı satın alanlar da suçun parçası. Biz bu çetenin kaç “müşterisi” olduğunu, yani sahte belge için ödeme yapan ve sahte belgesini edinen kaç kişi olduğunu bilmiyoruz. Aramızda kaç sahte avukat, kaç sahte doktor, kaç üniversite bitirmemiş devlet memuru olduğunu bilmiyoruz.

***

Türkiye’de bu dolandırıcılık suçlarının ve vakalarının artmasıyla kendimize özgü Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin devreye girmesi arasında nedense bir paralellik var, bilmiyorum bu durum kimsenin dikkatini çekiyor mu?

Güvenlik devleti uygulamalarıyla telefon dolandırıcılıkları öyle arttı ki hala düzenli biçimde polisten “Kendini polis savcı diye tanıtanlar…” diye başlayan SMS’ler alıyoruz telefonlarımıza.

Başkanlık sistemi durduk yerde öyle bir ekonomik kriz çıkardı ki parasını faizde değerlendiremeyen ve onu koruma telaşına düşenlerin pek çoğu saadet zinciri dolandırıcılarının kurbanı oldu.

Toplum olarak bir ahlaki çöküş yaşadığımıza kuşku yok.

Mesele şu ki, bu ahlaki çöküş Türkiye’de iktidarın tutum ve davranışlarıyla onay gören, hatta desteklenen kimi şeylerden kaynaklanıyor.

Özellikle 2018 sonrasında haksız yere güç kullanımı o kadar yaygınlaştı ki biri gelip “Yukarısı böyle istiyor” dediğinde kimse dönüp “yukarı”ya “Sahiden böyle mi istiyorsunuz” diye soramıyor ve o istek yerine geliyor.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu kendisi adına haksız güç kullanımından rahatsız olduğunu daha önce birkaç kez söyledi ama epeydir dile getirmiyor. Örneğin Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan bunca yıllık avukatlarını iki hafta önce neden azletme gereği duydu acaba?

Şurası bir gerçek: Bu ahlaki çöküş en tepeden en aşağıya kadar yaşanan bir şey ve bundan kurtulmak da kolay olmayacak.

Türkiye’nin zombi şirketlerinin işletme sermayesi arayışı

Türkiye’nin zombi şirketlerinin işletme sermayesi arayışı

İş dünyası epeydir Merkez Bankası’nın kredilere getirdiği sınırlamalardan şikayetçi. Merkez Bankası bunu bir “makro ihtiyati tedbir” olarak uyguluyor, bankalardan belli bir limitin üzerinde kredi vermemelerini istiyor.

Sebebi de belli: Türkiye 2018-2023 arasında inanılmaz bir kredi genişlemesi yaşadı, bu genişleme en sonunda enflasyon olarak bize döndü.

Ama öte yandan şirketler kesimi eğer krediye erişemezse çok zorlanacağını biliyor, o yüzden bağırıyor.

Bu krediler yatırım için istenmiyor, daha çok ölmekte olan, hatta ölmüş şirketleri bir süre daha yaşatmak için işletme sermayesi olarak isteniyor.

Son olarak Odalar Birliği buldu buluşturdu 30 milyar liralık bir kredi paketi oluşturdu, ama paket bir hafta içinde tükendi. Şimdi yeni paket oluşturulmak isteniyor, ama o para yok.

Mehmet Şimşek’in kredi genişlemesine karşı olduğu, sadece yatırım kredisi vermek istediği biliniyor ama şirketlerin sesi de güçlü. Bakalım Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu konu önüne geldiğinde ne diyecek?