09-09-2025
İsmet Berkan

Koca Ak Parti ve MHP’de sağduyu ve izan sahibi tek kişi kalmadı mı?

Koca Ak Parti ve MHP’de sağduyu ve izan sahibi tek kişi kalmadı mı?

Evet, eski Türkiye’de siyasi partiler aleyhinde kapatma davaları açılırdı.

Ama her böyle dava açıldığında, kapatılmak istenen o partiyle siyasi mücadele içinde olan diğer partiler çıkar “Parti kapatmaya karşıyız” diye açıklama yapardı.

Evet, çoğu bu açıklamanın ardına bir “ama…” ekleyerek bazen o partinin kendi kendine kapatılmayı “arandığını” söyler, bazen yüksek perdeden başka suçlamalar dile getirirdi ama önemli değil. Timsah gözyaşları bile olsa sonuçta gözyaşı dökülürdü.

Neden böyle olurdu?

Çünkü bir zamanlar “demokrasi ayıbı” diye bir şey vardı, bazı davranışlar ayıp kabul edilirdi ve o davranışları yapan insan olarak anılacak olmak siyasileri peşinen utandırırdı.

Bir de bugüne bakın…

Siyasi parti kongrelerinde yolsuzluk, para veya çıkar karşılığı oy kullanılması olmayan şeyler değil.

Ama bu davranışın sadece CHP’ye özgü olduğunu söylemek feci bir yalan.

Eskiden olsa “Camdan evde oturanlar başkasının evine taş atarken dikkatli olmalı” denirdi; artık böyle şeyler unutuldu.

Siyasi parti üyeliği, partinin herhangi bir kademesinde delege olmak, yönetici olmak maaşla yapılan şeyler değil. İnsanların gönüllü yaptığı faaliyetler.

Parti içi demokrasiyi ayakta tutacak sistem, yani Siyasi Partiler Kanunu’nun öngördüğü sistem öyle çarpık bir sistem ki, bu kirli ilişkileri neredeyse kural haline getiriyor.

Önce ilçelerde delegeler seçiliyor. Bunlar il kongresinde oy kullanma hakkı olan delegeler. Yani aslında ikincil seçmenler; kendilerine ait bir iradeleri yok; teoride onları seçen toplu iradeyi temsil ediyorlar.

Sonra ilçedeki o delegeler gidiyor il seçiminde il delegesini seçiyor. Yani delege delegeyi seçiyor.

İl delegesi de gidip genel başkanı ve genel merkezin karar organlarını seçiyor.

Yani delege olmak başlı başına bir güç. İster il delegesi olun ister genel merkez; gücün seviyesi büyüyor sadece.

Hiçbirimizin isimlerini bilmediğimiz bu gizli güç sahipleri her siyasi partide varlar. Ak Parti’nin genel merkez delegesinin de bir gücü var, MHP’ninkinin de, CHP’ninkinin de.

Sizce bu delegeler amatör, siyaseti vatan aşkıyla ve bir çıkar beklemeden yapan sıradan insanlar mı? Ellerindeki sadece vicdanlarına ve kendilerini seçen iradenin tercihlerine göre mi kullanıyorlar?

Hayal kurmayın.

Herhangi bir ekstra güç veya çıkarla bağlantısı olmayan tek bir parti kongre delegesi bulamazsınız.

Şimdi CHP’nin İstanbul kongre delegeleri ve genel merkez kongre delegeleri suçlanıyor. Onların çeşitli çıkarlar karşılığında oylarını belli bir kişiye (İstanbul’da Özgür Çelik, genel merkezde Özgür Özel) verdikleri söyleniyor.

Şaka mı bu? Değil. 

Sanırsınız Türkiye’de siyasi ahlak öyle yüksek bir seviyede ki, geriye kala kala bir ahlaksız CHP kalmış. Oysa maalesef ülkemizde siyaset yapmanın, siyasi parti olmanın kuralı bu. Sen benim sırtımı kaşı, ben seninkini kaşıyayım… Siyasal partilerimizin düzeni bu.

Meşhur laf vardır “Sosisin nasıl üretildiğini bilseniz ağzınıza sosis sürmezdiniz” diyen; siyasetin partilerin içinde nasıl yapıldığını bilseniz bir daha hiçbir seçimde oy kullanmaz, bütün partilere ve liderlerine saygınızı kaybederdiniz.

Şimdi CHP üzerinden konuşulan iddiaları konuşmayacağımız tek bir parti kongresi bile bulamazsınız Türkiye’de.

Bu bir kenara, siyasi partiler açısından bir “galat” haline gelmiş olan bu kurala dayanarak CHP’nin İstanbul il örgütüne kayyum atanmasına, o kayyumun yanında 5 bin polisle il binasına girmesine içi cız etmeyecek tek kişi bile bulamazsınız bu ülkede.

Dün Anka haber ajansının bina içinden çektiği bir video vardı; sonra nedense bu video 14 dakikadan 29 saniyeye indirildi, büyük ölçüde makaslandı. O makaslanan bölümlerde CHP il binasının her koridorunda, her merdiveninde dizi dizi çevik kuvvet polisleri görünüyordu. Dehşet verici bir görüntüydü.

Şaşırtıcı olan, neredeyse bir haftadır ne Ak Parti içinden ne MHP içinden bir kişinin bile çıkıp “Partilere kayyum atamak kabul edilemez bir demokrasi ayıbıdır” dememiş olması bana göre.

Başta parti kapatma örneğini ondan verdim. Eskiden hiç değilse davranış yalandan olsun kınanırdı; devlet ile parti arasında bir mesafe olduğu söylenmek istenirdi.

Bugün öyle bir mesafe yok. Ak Parti ve MHP liderliği devletin bizzat kendileri olduğunu düşünüyor ve bu sözde yargı kararı ile onun uygulanma biçimine ağızlarını açıp tek kelime bile söylemiyor.

Sağduyunun ve izanın bu denli kaybolduğu başka bir dönemi ben görmedim.

Belki 27 Mayıs’a “devrim” diyenler de bu denli sağduyu ve izandan yoksundu, o yüzden gidip işi Adnan Menderes ve arkadaşlarını asarak idam etmeye kadar vardırdılar.

Sağduyu ve izan kaybolup bir toplu histeriye kapıldığınızda varılacak yer maalesef böyle bir yer.

Anka’nın sansürlediği videoda gözüken sivil giyimli bir polis müdürü var, CHP’li Ensar Aytekin’i alıp Gürsel Tekin’e götürüyor. Sadece ona bakmak, nasıl bir toplu histeri içinde olunduğunu göstermeye yeter bence.

Böyle durumlarda hep aklıma rahmetli Necmettin Erbakan’ın bir sözü geliyor. 1996 yılında Erbakan’ın gittiği bir Libya gezisi ve orada Muammer Kaddafi’den gördüğü muamele Türkiye’de büyük bir toplu histeriye neden olmuştu. Erbakan yurda döndüğünde gazetecilerin sorularına çok şaşırdı, “Sizin ayarınız bozulmuş” demişti. Ülkeyi 28 Şubat’a götüren işte bu histeriydi.

Memleketin ayarı bugün de fena halde bozuldu.

Verginin vergisine ve yurt dışına çıkış harcına zam

Verginin vergisine ve yurt dışına çıkış harcına zam

Pek dikkat çekmedi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan son birkaç günde üst üste bazı kararlar yayınladı ve bazı damga pulu ve harç niteliğindeki kesintilere zam yaptı.

Bunlar içinde en çarpıcısı aslında KDV ödemelerinde alınan harca yapılan zamdı. Katma Değer Vergisi biliyorsunuz bir alışveriş vergisi. Bu vergiyi siz tüketici olarak ödeyen nihai kişisiniz.

Diyelim bakkal veya bütün alışveriş yaptığınız esnaf, lokantacı, perakendeci, online satıcı, büyük market ve herkes sizden topladığı bu vergileri her ay vergi dairesine yatırmakla mükellef.

Ama bu vergi yatırılırken devlet bir de damga vergisi alıyor. Düne kadar bu vergi 463 liraydı. Şimdi o damga vergisi 750 liraya çıktı.

Aslında hiç olmaması gereken bir şey bu damga vergisi. Tam tersine, mesela topladığı KDV’leri hep zamanında maliyeye aktaranlara devletin ödül vermesi gerekir aslında. Çünkü devletin yapması gereken bir işi onlar üstleniyor, devlet adına vergi topluyor ve bunları da devlete aktarıyor. KDV’yi zamanında ödememenin cezası da büyük.

Ama biz öyle yapmıyoruz; onun yerine devlet adına vergi tahsilatı yapan kişilere ayrıca bir vergi daha uyguluyoruz. Miktarı küçük diye kimse itiraz etmiyor, şimdi yapılan fahiş zamma itiraz edilmediği gibi. Ama bu damga vergisi ilke olarak yanlış bir vergi, hiç olmamalı aslında.

Böyle hiç olmaması gereken bir başka vergi de yurt dışı çıkış harcı. Ona da zam geldi, artık yurt dışına çıkanlar 710 lira değil 1000 lira ödeyecek.

Kimse farkında değil belki ama bütün diğer devletler gibi Türkiye de ülkeye gelen herkesten bir “ayak bastı parası” alıyor. Bu da bir “vergi,” egemenlik hakkından kaynaklanan bir haraç alma yöntemi.

Ama hiçbirimiz ne yurt dışına gittiğimizde o ülkelere bu vergiyi ödediğimizin ne de ülkemize döndüğümüzde ödediğimiz verginin farkındayız. Çünkü bu vergi uçak biletlerinin vs içine gizlenmiş durumda.

Peki aynı şeyi yurt dışına çıkışta niye yapmıyor devlet? Yani bu çıkış harcını neden uçak biletlerinin vs içine gizlemiyor da sinir bozucu biçimde tahsil etmeye devam ediyor? Ben bu sorunun cevabını bilmiyorum.

Gerçek şu ki ne yurt dışına çıkış harcı diye bir vergi olmalı ne de ayak bastı parası.