13-09-2025
İsmet Berkan

Can Holding’in paraları: Bu büyüklükler gerçekse izah edilemez

Can Holding’in paraları: Bu büyüklükler gerçekse izah edilemez

İstanbul’daki Küçükçekmece Savcılığı Can Holding’e bir operasyon başlattı. Bu operasyonun arkasındaki savcılık soruşturmasının 2020 yılından beri açık olduğu, onca yılın çalışmasıyla oluşturulduğu bizzat savcılık tarafından açıklandı zaten.

Can Holding’e ve onun sahiplerine savcılık “nitelikli dolandırıcılık, vergi kaçakçılığı ve kaynağı belirsiz gelirlerin şirket hesaplarına sokulması, suçtan elde edilen gelirlerin aklanmasına yönelik çok yönlü eylemler”den soruşturma yürüttüğünü açıkladı.

Savcılığın yazılı açıklamasında yok, ama birinci günden itibaren adliyeden iyi haber almasıyla tanınan gazetecilerin ve gazetelerin savcılık tarafından Can Holding’le ilgili MASAK’a yaptırılan araştırmadan öğrendiği bazı rakamlar var.

Örneğin bu soruşturmayı başlatan şey, 2019 yılında Can Holding’in 245 milyon liralık (dönemin kuruyla 31 milyon dolar) bir vergi suçu iddiası olmuş.

Yazıldığına göre MASAK 2020-21 yıllarında holding şirketlerine giren 88 milyar liralık (11 milyar dolar) “kaynağı belirsiz para” saptamış.

Bugün Sabah gazetesindeki haberden öğreniyoruz, MASAK orada da durmamış, 2021-25 arasında da yine kaynağı belirsiz veya şüpheli 50 milyar dolarlık bir paranın daha holding şirketlerine girdiğini saptamış.

Baştan söyleyeyim, bu rakamlar konusunda kaygılarım var, ama rakamlar doğruysa, gerçekten MASAK raporuna böyle rakamlar yazdıysa durum sandığımızdan da vahim demektir.

Son rakam olan 50 milyar dolar 4 yıla ilişkin. Yani yılda ortalama 12,5 milyar dolar eder.

Türkiye’nin en saygın holdinglerinden Koç Holding’in 2024 yılı cirosu (kârı değil, cirosu) 66 milyar dolar; Sabancı Holding’in cirosu ise 38 milyar dolar.

Bu büyük paralara bakmayın, bunlar gelir rakamları. İçinden giderler, vergiler vs düşülünce geriye kalan kâr Koç Holding’de mütevazı bir 40 milyon dolara, Sabancı’da ise 30 milyon dolara düşüyor.

Oysa Can Holding şirketlerine bu yıllık ortalama 12,5 milyar dolar bir nevi sermaye gibi girmiş, ciro veya kâr değil.

Can Holding halka açık olmadığı için biz bu rakamları hiçbir yerde göremiyoruz ama MASAK’ın söylediği bu rakamlara bakınca, bu grubun şirketlerinin neden Türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşu arasında yer almadığını merak ediyor insan.

Soruşturma, Can Holdingle ilgili eski iddiaların yeniden konuşulmasına da neden oldu. Grup patronları örneğin 2002 yılında sigara kaçakçılığından yargılanmış. O zamanlar Bulgaristan, Gürcistan, İran gibi ülkelerden Türkiye’ye sahte (yani gerçek bir markayı taklit eden) sigara sokmakla suçlanmışlar. Ama bir mahkumiyet yok.

Can ailesi sigara işinden hiç çıkmamış. Bir süre sonra kendi sigara fabrikalarını kurmaya, bazı mevcut sigara fabrikalarını da satın almaya başlamışlar. Derken 2016 yılındaki iddialar gelmiş: Grup sigaraları ihracat yapacağım diye üretiyor, ihraç etmiş gibi gösteriyor ama aslında iç pazarda satıyor! Bu iddialarla ilgili yargılamadan da bir şey çıkmamış.

Bu grup şirketlerinden birine Maliye Bakanlığı’nın daha geçen yıl 6 milyar lira (183 milyon dolar) gibi müthiş bir vergi cezası kestiğini biliyoruz. Can Holding’e ait, birkaç gün önce el konan European Tütün adlı şirkete Maliye Bakanlığı bazı belgelerin yasal defter kayıtlarına ve beyanlara dahil edilmediğini, fatura düzenlendiği halde sigaraların özel tüketim ve katma değer vergilerinin beyanlara yansıtılmadığını tespit edip kesmişti bu büyük cezayı.

Kesilen vergi cezasının gerekçeleri ile 2016’da bu şirketlerin patronlarına açılan davanın gerekçeleri birbirine çok benziyor.

Savcılık açıklamasının bir yerinde “MASAK raporlarıyla tespit edilen mali hareketlerin bütüncül değerlendirilmesi neticesinde, şüphelilerin yasa dışı yollarla elde ettikleri kazançları farklı sektörlere yönlendirerek hem akladıkları hem de ekonomik hayatta sahte bir itibar ve güç elde etmeye çalıştıkları ortaya çıkarılmıştır” diyor.

Burada kastedilen şey, Can Holding’in sigara işinden elde ettiği ve MASAK’a göre yılda ortalama 12,5 milyar dolar olan vergi dışı gelirini aklamak ve bir yandan da itibar edinmek için şirket alımlarına geçtiği.

Biliyorsunuz, Can Holding son olarak Türkiye’nin köklü ve saygın şirketi Tekfen’i ele geçirmeye çalışıyordu. Bu amaçla borsadan holdingin yüzde 17’yi aşan hissesini toplamıştı ve Tekfen kurucularından Feyyaz Berker’in kızından da yüzde 32,5’luk hisseyi 350 milyon dolara devralmaya hazırlanıyordu. Bu satışa Rekabet Kurulu izin vermedi.

Burada insanın hazmetmekte zorlandığı şey MASAK raporlarında yazıldığı iddia edilen rakamların büyüklüğü. İki yılda 11 milyar dolar, dört yılda 50 milyar dolar, dehşet verici paralar.

Bu paraların kaynağı sahiden sigara sektöründe çevrilen dümenlerse durum daha da vahim. Çünkü sigara sektörü devletin en fazla denetlediği sektörlerden biri.

Bu düzenin yıllarca sürdürülmüş olması da ayrıca konuşulması gereken bir konu. Pek çok kişi bunca yıldır kendi halinde devam eden bu devasa kara para aklama operasyonunun nasıl olup da ve neden bugün adliye koridorlarına düştüğünü merak ediyor.

Komplodan bol bir şey yok, grubun iktidarla yakınlığı anlatılıyor her fırsatta. İktidarla yakınlar mı değiller mi bilemem, ama savcılığın operasyonu bu teorileri bir ölçüde açıkta bırakıyor sanki.

Can Holding operasyonunda anlaşılan daha öğrenmemiz gereken çok şey var.

Bir tuhaf paranoya ülkesinde yaşıyoruz, tuhaflığın farkında bile değiliz

Bir tuhaf paranoya ülkesinde yaşıyoruz, tuhaflığın farkında bile değiliz

Kaç gündür aklı başında insanlar olduğunu düşündüğüm bütün tanıdıklarıma aynı şeyi söylüyorum: “Pazartesi günü görülecek CHP davasının sonucu hakkında nasıl bu kadar kendinizden emin konuşuyorsunuz?”

Ben bu soruyu sorunca onlar da bana tuhaf tuhaf, hatta küçümser şekilde bakmaya başlıyor. İyimser ihtimalle benim saf bir insan olduğumu düşünüyorlar, kötümser ihtimalle beni Ak Parti’yi aklamaya çalışmakla suçluyorlar.

Oysa ben ne yargıya iktidarın ne kadar hakim olduğunu bilmeyecek kadar saf bir insanım ne de Tayyip Erdoğan iktidarının emrindeki yargının sahiden bağımsız ve tarafsız hareket ettiğini söyleyerek “Ak yıkayan”lardanım.

Tek amacım var bu soruyu sorarken: İnsanlara “normal”i ve “sıradan”ı hatırlatmak.

Ayağımızın altından “normal”in, “sıradan”ın bize sağladığı güvenli, öngörülebilir zemin çekilip alındığında hepimiz “anormal”in alanına geçiyoruz. Ama insanoğlu her durumda bir “düzen” arayışında olduğundan, bu kez bu “anormal”i rasyonalize etmeye başlıyoruz.

CHP’ye kayyum atanacak, Türkiye Cumhuriyetini kuran partinin yönetimine el konacak olmasını, ülkenin muhalefetsizleştirilmek istenmesini  “normal” ve “sıradan” hale getiriyoruz, sanki oyunun kuralı buymuş gibi davranıyoruz.

Oysa hayır, normal olan bu değil. Normal olan pazartesi günü görülecek davanın sonuçları hakkında olasılık hesapları yapmak ama bunları gerçekleşecek kesin şeyler olarak görmemek aslında.

Ama biz bunun bile farkında değiliz. Yaptığımız şeyin ne kadar tuhaf olduğunu görmüyoruz.