02-10-2025
İsmet Berkan

Ak Parti içinde üç grup var ve Erdoğan sonrası için mücadele halinde mi? Güldürmeyin beni…

Ak Parti içinde üç grup var ve Erdoğan sonrası için mücadele halinde mi? Güldürmeyin beni…

Meşhur ve sizin de bildiğiniz hikayeyi anlatmadan edemeyeceğim:

Freud purosundan bir nefes çekmiş, karşısındaki ona ‘Sakın puroya düşkünlüğünüz oral fiksasyon olmasın’ demiş.

Freud’un cevabı tarihe geçti: Bazen bir puro sadece bir purodur.

Evet, bazen bir puro sadece purodur ama birileri o puro hakkında aşırı analizler yapmadan duramaz.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın New York-Washington turu sonrası ansızın puronun aslında puro değil başka bir şey olduğuna dair yorumlar patladı.

Bu yorumlara Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Kaan uçağının motorlarıyla ilgili aslında hiç de sır olmayan, hatta birkaç kez dış politika yazarlarının yazılarının içinde sözü edilmiş sıkıntıları açıkça söylemesi neden olmuş gibi duruyor.

Hemen birileri ‘Hakan Fidan neden durduk yerde bu açıklamayı yaptı’ diye sordu kendi kendine ve yine kendi kendine cevap verdi: ‘Ak Parti’de Erdoğan sonrası için mücadele var, Hakan Fidan bu mücadelede bir aktör ve bu açıklamayla bir rakibini zor durumda bıraktı.’

Peki kimmiş o rakip? Yazılanlara bakacak olursanız o rakip Erdoğan’ın damadı, yerli milli savunma sanayiinin büyük yıldızı Selçuk Bayraktar’mış.

Yazılanlara bakacak olursanız Erdoğan sonrası için Hakan Fidan, Bilal Erdoğan ve Selçuk Bayraktar arasında bir çekişme varmış. Ak Parti bu üç isim arasında neredeyse üçe bölünmüşmüş.

İnsan neresinden başlayacağını bilemiyor.

Birincisi şu: Selçuk Bayraktar ile Kaan’ın ne ilgisi var? Kaan’ı devlet şirketi TUSAŞ üretmeye çalışıyor. Selçuk Bayraktar’la ilgisi dolaylı.

İkincisi, eğer Hakan Fidan-Selçuk Bayraktar-Bilal Erdoğan üçlüsü arasında bir çekişme varsa, bu çekişme ancak ve ancak Erdoğan’ın kulağına kim daha fazla şey söyleyip daha fazla etkili olacak sorusu etrafında olabilir.

Takdir edersiniz ki, eğer böyle bir yarış varsa (bence var) burada Bilal Erdoğan ve Selçuk Bayraktar, Hakan Fidan’a göre çok daha avantajlı konumda. Çünkü bu isimlerden biri Erdoğan’ın oğlu, diğeri ise damadı.

Ama tabii Bilal Erdoğan’ın sahip olduğu avantaj, Selçuk Bayraktar’da yok. Çünkü Selçuk Bayraktar, bacanağı Berat Albayrak’ın başına gelenlerden ders almış olmalı, kayınpederiyle yakınlığını çok abartmadan kullanmak zorunda. Bilal Erdoğan’ın ise bir sınırı yok.

Peki ya Hakan Fidan? Erdoğan’ın kulağına ne kadar yakın? Elbette uzak değil ama onun yakınlığıyla Bilal Erdoğan veya Selçuk Bayraktar’ın yakınlığını kıyaslamak doğru olmaz.

Üçüncü konu daha temel bir konu. ‘Erdoğan sonrası’ ne demek? Kim inanıyor Ak Parti’de görünür gelecekte bir ‘Erdoğan sonrası’ meselesi olacağına? Kimse. Eğer inanan varsa ona sadece gülebilirim.

Erdoğan emekli olmayı, Cumhurbaşkanlığını bırakmayı hiç düşünmüyor. Evet son iki seçimde ‘Bu benim son seçimim’ dedi ama hepimiz biliyoruz önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminde yeniden aday olmak için her şeyi yapacak.

Ben Erdoğan’ın yeniden aday olması için gereken sayıda milletvekili desteğini Meclis’te ne yapıp edip bulacağını ve seçimde aday olarak yarışacağını düşünüyorum.

Bugün ‘Erdoğan sonrası’ inancı yayanların unuttuğu bir şey var bir de: Erdoğan geçmişte Cumhurbaşkanlığını bıraksa bile partisini bırakmayacağını, genel başkan olarak devam edeceğini açık açık söylemişti.

Dolayısıyla Erdoğan’ın planları içinde ‘Erdoğan sonrası’ diye bir şey yok.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ömrü olduğu sürece ya Cumhurbaşkanı ya da partisinin genel başkanı olarak olduğu yerde duracak.

Emekli olayım, hayır işleriyle uğraşayım, müzemin üst katında bana yapılan ofiste misafirlerimi kabul edeyim gibi bir düşünce içinde değil.

Evine hoş geldin Ayşe Barım

Evine hoş geldin Ayşe Barım

Menajer Ayşe Barım, tam 248 gününü cezaevinde bir hücrede geçirdi.

Bu 248 günün her dakikasını, her saniyesini ‘Ben neden buradayım’ sorusunu kendine sorarak geçirdi, bundan emin olabilirsiniz.

Çünkü ne Ayşe Barım ne de onu tanıyanların hiçbiri bu yaşadıklarının onun başına neden geldiğini biliyor.

Hayatı işi olan, işi de siyasetle uzak yakın bir yerinden değmeyen, zaten değmesin diye özel çaba gösteren bir insan Ayşe Barım.

Bir sabah kapısına polisler dayandığında Kafkaesk bile diyemeceğim absürd bir durumun içinde kendini buldu.

Poliste ifadesi alınırken bu absürdite boyut değiştirdi, daha da büyüdü. Çünkü Ayşe Barım’a polisler bundan 12 yıl önce yaşanan Gezi olaylarını soruyordu.

Ne ilgisi vardı? Gezi’ye bir kez, o da biraz mecburiyetten, kendisine bağlı çalışan oyuncuları yanlıştan korumak için gitmişti. Eylemci değildi, hatta bir noktada eylemden rahatsız oluyordu, bu eyleme aktif biçimde katılmanın temsil ettiği oyuncuların kariyerini kötü etkilemesinden çekiniyordu. 

Nitekim haklı da çıktı. Bazı oyuncuların kariyerleri gerçekten Gezi’ye katıldıkları için olumsuz etkilendi. En fenası, Ayşe Barım’ın ‘Aman o açıklamayı yapma’ diye hata yapmaktan alıkoymaya çalıştığı Mehmet Ali Alabora’nın başına geldi.

O günlerde Türkiye’nin en çok tanıdığı, en sevimli polis rolünün adamı Mehmet Ali Alabora, sırf Gezi’de attığı bir tweet ve eylemlerdeki rolü nedeniyle hedef seçildi, yurt dışına gitmek ve siyasi sürgün hayatı yaşamak zorunda kaldı. Hala daha İngiltere’de, tiyatro yapıyor, oyunculuğu ve içindeki sanatçıyı yaşatmaya devam ediyor.

Bu şekilde hedef seçilmemiş ve sürgüne gitmek zorunda kalmamış olsaydı, eminim bugün Türkiye’de en çok konuşulan oyunculardan biri olacaktı.

Ama bundan tek etkilenen Mehmet Ali Alabora değildi. Halit Ergenç, Bergüzar Korel, Rıza Kocaoğlu veya Selma Ergeç gibi oyuncuların kariyerleri de aslında Gezi’den olumsuz etkilendi; potansiyelleri kadar gelişemedi. Siyaset onları kara listeye aldı, rol alabilecekleri yapımlar sınırlandı.

Ama bakın, Türkiye’nin insan ve yetenek öğütme makinesi Mehmet Ali Alabora’dan 12 yıl sonra durduk yerde kendine hedef olarak bu kez Ayşe Barım’ı buldu.

Dün akşam kimseye haber verilmeden cezaevinden serbest bırakıldı Ayşe Barım, yine tek başına bir benzin istasyonuna bırakıldı. Oradan yakınlarını aradı, ‘Ben çıktım, gelin beni alın’ dedi.

248 gün boyunca neden bu absürd oyunun aktörü olarak seçildiğini, başına gelenlerin nedenini hücresinde düşündü. Şimdi evinde, ev hapsindeyken düşünmeye devam edecek.

Çünkü ‘Hükümeti devirmeye teşebbüs’ suçlaması hala başının üzerinde sallanan bir giyotin olmaya devam ediyor.

Ama bu da bir şeydir. Ayşe Barım hiç değilse çok özlediği evinde olacak, soğuk bir hücrede değil.