23-10-2025
İsmet Berkan

Eski Türkiye’yi özlemek: Bir zamanlar ‘arpalık’ diye bir kavram vardı

Eski Türkiye’yi özlemek: Bir zamanlar ‘arpalık’ diye bir kavram vardı

Eski Türkiye’de, ama bir hayli eski Türkiye’de “arpalık” diye bir kavram vardı, muhalefet ve muhalif medyanın dilinden düşmezdi.

Neydi ‘arpalık’?

Devletin başta KİT’ler olmak üzere çok sayıda şirketi vardı. İktidar partisi, neredeyse iktidara gelir gelmez bu şirketlerin yönetim kurullarına parti kadrolarından isimler atardı.

İşte bu isimlerin atanması “arpalık” olarak nitelenirdi; parti, kendi kadrolarına devlet kesesinden çıkar sağlamakla, bu yönetim kurullarına liyakatsiz isimleri doldurmakla suçlanırdı.

O isimlerin gerçek hayatta ne oldukları, ne iş yaptıkları, atandıkları şirketi yönetmekle ilgili herhangi bir birikime sahip olup olmadıklarının konuşulduğunu pek hatırlamıyorum. Sırf atanmış olmaları onları suçlamaya yeterli görülürdü. Herhalde içlerinde salt siyaseten atanan iş bilmezler de vardı ama bu detaylara girildiğine dair bir hatıram yok.

Peki kaç kişiydi bu “arpalık”tan nemalanan siyasi kadrolar? Aslına bakacak olursanız taş çatlasa birkaç yüz kişiden söz ediliyordu aslında. Koca iktidar, çıkar dağıta dağıta bu birkaç yüz kişiye “arpalık”tan “yemlenme” imkanı veriyordu anlayacağınız.

“Bir kişi olsa o bile fazla değil mi” dediğinizi duyar gibiyim; haklısınız. Eğer ahlak öğretinizi büyük Alman filozof Immanuel Kant’tan aldıysanız, öyledir. Tek bir liyakatsiz bile yeterli miktarda ahlaksızlıktır.

Ama ülkemizde ahlak öğretisini Kant’tan alan pek az kişi bulabilirsiniz. Bizler bu ülkede Kant’ın en sevmediği şeyi yaparız, ahlakımızı “göreli ahlak” öğretisine dayandırırız.

Uzun uzun felsefi açıklamasına girmeyeceğim, göreli ahlak kabaca iki kötü arasından daha az kötüyü tercih etmektir.

Yeni Türkiye dediğimiz ülke işte bu göreli ahlakın ülkesidir.

Herhangi bir ahlaksızlıkla suçlanan kimse, kendi ahlakını hep kendisinden daha büyük ahlaksızlık yapanların yaptıklarıyla kıyaslayarak savunur.

Böyle yapmak o kişiyi ahlaklı yapmaz, sadece başkasından daha az ahlaksız yapar aslında ama “Yeni Türkiye”de bu önemli değildir; başkasının büyük ahlaksızlığını göstererek kendini savunan kişi ülkemizde neredeyse tertemiz kabul edilir.

Her neyse, teoriyi boş verelim, biraz gündelik hayatın gerçeklerine dönelim.

Dedim ya eskinin “arpalık” kavramı hepi topu birkaç yüz kişi içindi.

Bugün o eski “arpalık”lar sayıca artmış olarak zaten yerinde duruyor. Devletin doğrudan kamu işleri için kontrol ettiği yüzlerce şirket ve yönetim kurulu var artık ve bu kurullarda siyasi olmayan tek bir atanmış kişi bile bulamazsınız.

Eskiden “kadrolaşma” denirdi, kamuda etkili makamlara parti bağlantılı kişilerin atanması için. Bugün düz memur olmak için bile, memuriyeti bırakın kamuda işçi olabilmek için bile parti bağlantısı aranıyor. Ak Parti’nin ilçe ve il başkanları ellerinde listelerle dolaşıyor sürekli, işe yerleştirmek için.Ülkemizde “torpil” en yaygın kural. Bir işe girmeyi hak edenler bile torpil peşinde.

Oysa bir zamanlar “torpil” ender rastlanan, rastlandığında da hemen eleştiri konusu olan bir şeydi. “Göreli ahlak” dediğim bu.

Ama torpilin, işe adam yerleştirmenin, kayırmanın da ötesi var. Bugün Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu bünyesinde 1200’den fazla şirket var. Bu şirketler düne kadar özel sermaye şirketleriydi. Şu veya bu sebeple, bazen de epey sudan sebeplerle mahkemeler bunlara el koydu, yönetimlerini de TMSF’ye bıraktı. TMSF bu şirketlere en önce yönetim kurulu üyeleri ataması yapıyor. Sonra genel müdür, muhasebe müdürü vs atanıyor. Ardından belki işe eleman alınıyor vs.

Peki kim bu TMSF’nin atadığı kişiler? İçlerinde mesela “aileden CHP’li” tek kişi bulamazsınız, hepsi ama hepsi şu veya bu kadar Ak Parti ile (bazen de iktidar ortağı MHP ile) irtibatlı isimlerdir.

İşlerini iyi mi yaparlar kötü mü yaparlar bunu bilmiyorum ama bildiğim şu: Sırf bu 1200 şirketin TMSF adına iyi yönetilip yönetilmediğini denetlemek bile devasa bir bürokrasi gerektiren büyük bir iş.

TMSF şeffaf bir kurum olmadığı için bize dönüp hiçbir zaman “Mahkemelerin bize emanet ettiği bu şirketleri aldığımız gibi koruduk, hatta bazılarını aldığımızdan daha iyi bir noktaya getirdik” gibisinden ayrıntılı bilançolar içeren bir açıklama yapmıyor. Kimsenin TMSF’ye geçici bir süre için yönettiği veya tamamen sahiplendiği şirketlerle ilgili hesap sorduğunu da işitmedik.

Dolayısıyla bir zamanların “arpalık” kavramı, bugün baktığınızda bir hayli masum bir şey gibi duruyor.

Baksanıza TMSF’ye, onbinlerce insana yönetim kurulu üyeliği, genel müdürlük, muhasebe müdürlüğü, alım satım müdürlüğü gibi makamlar vermiş durumda.

Kim bu insanlar bilmiyoruz, işlerini ne denli iyi yapıyorlar, onu da bilmiyoruz.

Sadece TMSF yok. Bir  de Türkiye Varlık Fonu var. Paralel bir Hazine Bakanlığı gibi davranıyor, yırt dışından borçlanıyor, yurt içinde borsada işlem yapıyor, onlarca şirketi yönetiyor.

Bildiğimiz şu: Ak Parti içinde bir kavram var “Elitlerin yönetimi” diye. Bu “elitler” zamanında Ak Parti’de milletvekilliği, bakanlık, belediye başkanlığı, il ve ilçe yöneticiliği yapmış bugün yapmayan ve muhalefete geçmesi de istenmeyen isimler. İşte yeni “arpalık”larımızdan en fazla faydalananlar onlar.

Bunların üstüne o birinci nesil Ak Partililerin artık yetişkin insanlar olan çocuklarını ekleyin. Ortaya ister istemez büyük bir kalabalık çıkıyor. O yüzden herhalde TMSF hiç “Yeter artık bana daha fazla şirket bağlamayın” diye şikayet etmiyor, belli ki elinde yeterli bir “insan kaynağı” listesi var zaten.

Göreli ahlakın gözü kör olsun, bana bile eski Türkiye’yi özletti.

Trump’ın Rusya yaptırımları

Trump’ın Rusya yaptırımları

Amerikan Hazine Bakanlığı dün Rusya’nın iki dev şirketi Rosneft ve Lukoil’i yaptırım listesine dahil etti.

Başkan Trump, zaman zaman Rusya’ya dönüp “Sizi yaptırımlarla mahfederim” diyordu, işte o türden yaptırımların ilki bu.

Geçmiş Amerikan yönetimleri bu iki şirkete yaptırım uygulamamıştı, çünkü Rusya’dan petrol ve petrol ürünü alan üçüncü ülkeleri cezalandırmak istemiyordu, bu yönetim öyle düşünmedi.

Rusya, 2014 yılında Ukrayna topraklarına ilk girdiği ve ardından Kırım’ı ilhak ettiğinden beri ağır yaptırımlar altında. Rus halkını milliyetçi duygularla ikna eden Putin ülkeyi yönetmeyi sürdürüyor ama bu son 11 yılda Rusya çok fazla şey kaybetti; en önemlisi askeri sanayi ve enerji dışında bir şeyler daha üretebilen bir ekonomiye sahip olma şansını kaybetti. Bu da Rusya’da refahın göreli olarak gerilemesine, Rus halkının geleceğinden olmasına neden oldu.

Rusya’nın şimdi geriye kalan başlıca rekabet alanı sattığı petrol ve doğal gaz ile petrol ürünleri. Batı Avrupa bunları almamaya başladı. Şimdi Amerika dünyanın geri kalanını da sıkıştırıyor, almamaya iknaya çalışıyor.

Bu son yaptırımların etkileyeceği ülkelerden biri de Türkiye, Türkiye’deki rafineriler olacak.