03-05-2024
İsmet Berkan

Hiç ‘evrim’ ve ‘Darwin’ demeden 9 yıl biyoloji dersi anlatmak, ‘erdemli’ bir davranış mı?

Hiç ‘evrim’ ve ‘Darwin’ demeden 9 yıl biyoloji dersi anlatmak, ‘erdemli’ bir davranış mı?

Milli Eğitim Bakanlığı’nın ‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ni elimden geldiğince okuyorum. Eğitimci değilim ama kendime göre bir bilim okur yazarlığım ve eğitim sistemi hakkında kafa yormuşluğum var. O yüzden haddimi aşmak pahasına, bu ‘müfredat reformu’nu değerlendirmeye çalışacağım.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı yeni modeli sadece 1 hafta içinde tartıştırmak istediğini biliyorsunuz. Bu tartışma için de bakanlık bir web sitesi kurmuş; müfredat değişikliğine konu temel derslerle ilgili, o derslerin kitaplarının yazılmasında ve öğretmenlerin o dersleri anlatmasında, derslerin sınıfta işlenmesine dair rehber niteliğinde çerçeve metinleri bu sitede yayınlamış.

En başta ‘Öğretim Programları Ortak Metni’ adı verilen bir metin var. Ekleriyle birlikte 101 sayfa tutan bu ortak metin, adından da anlaşılacağı gibi getirilen yeni müfredatın hangi temel ilkeler çerçevesinde hazırlandığını ve hedefleriyle amaçlarının ne olduğunu anlatıyor.

Hedef çok iddialı

Hedefler bir hayli büyük. Daha ilk paragraflarda yer alan şu ifade iddialı: 

‘Yalnızca medeniyete uyum sağlayan bir nesil değil, etkin olarak medeniyet kurucusu ve geliştiricisi bilge nesiller yetiştirmeyi hedefleyen eğitim felsefemiz doğrultusunda ahlaklı, erdemli, milleti ve insanlık için iyi, doğru, faydalı ve güzel olanı yapmayı ideal edinmiş öğrenci profili modele temel oluşturmaktadır.’

Sadece bilgi değil beceri de aranacak

Model, mevcut müfredatta aslında köklü bir değişikliği öngörüyor. Bu değişikliğin temelinde ise bir bakış açısı var: Artık eğitimin salt bilgi eğitimi değil, her konuda beceri eğitimi de olması isteniyor.

Bu amaç ve hedef de şöyle anlatılıyor: 

‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nde becerilerin gelişimi; zihinsel, sosyal-duygusal, fiziksel ve ahlaki boyutları içeren bütüncül bir yapıda ele alınmaktadır. Bu yapı kapsamında, karmaşık ve soyut fikirleri eyleme dönüştürme sürecinde ortaya çıkan kavramsal beceriler ile bu becerilerin derse özgü bilgi ve becerileri içeren yapılarını temsil eden alan becerileri ilgili derse ait alan bilgisi ve bu alana ait bilgi kümelerini temsil eden içerik çerçevesi ile bütünleşerek öğrencilerin edinmesi beklenen öğrenme çıktılarını oluşturmaktadır. Öğrencilerin öğrenme çıktılarına ulaşma düzeyini belirlemek için ise öğrenme kanıtları kullanılmaktadır.’

Erdemli, eleştirel düşünebilen, medeniyet kuran…

Milli Eğitim Bakanlığı’nın nedense ‘Maarif Modeli’ adını verdiği modelin perspektifiyle ilgili de bir alıntı yapmama izin verin:

‘Adalet, hikmet, merhamet, iyilik, doğruluk, çalışkanlık, faydalı olmak ve güzellik gibi değerler üzerinde yükselen bir medeniyet mirasına sahip olan milletimiz, Türkiye Yüzyılı’nda eğitim adına kararlı adımlarla geleceğe hazırlanmaktadır. Türk eğitim sistemi bütün ideolojilerin üstünde millî bir şahsiyetin oluşumuna katkı sağlamak ve millî bilince sahip şahsiyetlerden oluşan bir toplum oluşturabilmek adına ahlaklı, erdemli; milleti ve insanlık için iyi, doğru, faydalı ve güzel olanı yapmayı ideal edinmiş bilge nesilleri hedefler. Eleştirel düşünebilen, sorgulayan, araştıran, mesuliyet ve ülkü sahibi; yalnızca medeniyete uyum sağlayan değil etkin olarak medeniyet kurucusu ve geliştiricisi nesiller yetiştirmek diğer hedefleri arasındadır. Eğitim sisteminin her unsuru; zihinsel, duygusal, bedensel, sosyal, manevi olarak dengeli ve güçlü insanlar yetiştirmeye hizmet etmek için yapılandırılır.’

Buraya kadar alıntı yaptığı paragraf ve cümleler insanın üzerine birkaç tonluk bir yük gibi biniyor. Binmeli de sonuçta, çünkü bakanlık kendisi açısından son derece iddialı bir işe kalkışmış durumda.

Kağıt üzerinde güzel de, nasıl becereceksiniz?

Bakanlık ‘Yetkin ve erdemli insan’ hedefine ulaşmak için gerektiğini düşündüğü bilgi ve becerileri içerecek eğitim programının hedeflerini de bir grafik olarak ortaya koymuş.

Evet bakanlık eğitimin hedefinin ‘Yetkin ve erdemli insan’ olduğunu söylüyor, buradaki ‘yetkin’den kasıt da elbette bilgiyle donanmış ama bu bilgiyi soyut veya somut beceriye de dönüştürmüş, eleştirel düşünmeyi, analitik düşünmeyi başarabilen bireyler. Zaten ‘erdem’ de bu çerçeve içinde anlamlandırılıyor; yani sadece iyi ahlaka sahip olmak, dürüst olmak gibi değil, bütün bu diğer yetkinliklerle beraber bir ‘erdem’den söz ediliyor.

Buraya kadar yazdıklarım, temelde itiraz edilebilir şeyler değiller. Olsa olsa yegane itiraz noktası bir soru olabilir: Bunlar güzel de nasıl başaracaksınız bu söylediklerinizi?

Gelin biyoloji ders kitaplarına bakalım

Program bunun için tek tek bütün derslerin kitaplarının yazılmasında ve öğretmenlerin o dersi vermesinde rehber yerine geçecek metinlerle devam ediyor.

Ben de, merak ettim, ilkokul 3. sınıftan ortaokul 8. sınıfa kadar 5 yıl verilen Fen Bilgisi dersinde biyolojiyle ilgili ünitelere ve lise seviyesinde de dört yıl boyunca verilen Biyoloji dersinin kendisine baktım.

Dersin ilkokul aşamasından lise son sınıf aşamasına kadar her yerinde ‘Bilimsel düşünce’den söz ediliyor. Bu çok normal ve olması gereken bir şey. Biyolojiyi bilimsel düşünme disiplini olmadan anlamak da anlatmak da çok zor. Hele başta sözü edilen ‘bütünleşik’ yetkinliklere ulaşmak mümkün değil.

Ne evrim var ne Darwin

Fakat benim baktığım ders kitabı rehberlerinde (Fen Bilimleri Dersi Öğretim Programı ve Biyoloji Dersi Öğretim Programı) hayatın başlangıcı ve canlıların evrimine ilişkin hiçbir şey göremedim.

Derslerde 9 yıl boyunca bu bilim dalında öncülük etmiş kimi insanların biyografilerinin de anlatılması öngörülüyor ama anlatılacak kişiler arasında Charles Darwin’i göremedim.

Türkiye’de bize özgü siyasi muhafazakarlık yüzünden evrim teorisinin de Charles Darwin’in de kolayca tartışmalara neden olabilecek şeyler olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama biyoloji dersini, mesela dünyada hayatın nasıl başladığını ve sonrasında da nasıl çeşitlendiğini ‘evrim’ kavramından söz etmeden anlatmak olacak şey değil. 

Bakanlığın kendi davranışı erdemli mi?

Ders kitaplarına ‘Çocuklar rakip görüşü de öğrensin’ denerek eklenen yaradılış inancından da bu metinlerde söz edilmiyor, dolayısıyla en azından bu tuhaf durumun sona erdiğini varsayabiliriz ama bu bir ‘kazanım’ değil. Çünkü yaradılış bilimle ilgili bir konu değil, inançla ilgili bir konu. 

Onu yanlışlayamazsınız… Ya tek tek her canlıyı ayrı ayrı tasarlayan bir yaratıcıya inanırsınız ya da inancınızı bu kadar dar bir alanla sınırlamaz, yaratıcının sadece hayatı başlattığını, sonrasının kendiliğinden olduğunu düşünürsünüz. 

Buna karşılık evrim, kendi içerdiği yanlışlanabilirlik prensibi nedeniyle bilimsel düşüncenin içinde kalır; ortaya başka kanıtlar çıktığında evrim teorisi rafa kaldırılır, yerine kanıtları ortaya çıkan diğer teori gelir.

Evrimden hiç söz etmeden biyoloji dersi anlatmaya çalışmak, üstelik de bunu ‘bilimsel düşünce sistematiğini öğretme’ iddiasındaki bir programın içinde yapmak, en hafif deyişle iki yüzlülük.

Bakanlığın eleştiriden kaçınmaya çalıştığını tahmin ediyorum ama ‘Aman kavga çıkmasın, durduk yerde başımıza iş almayalım’ demek pek de erdemli bir davranış olmasa gerek.

Çanak çömlek kırmadan konuşmaya devam etmek

Çanak çömlek kırmadan konuşmaya devam etmek

Seçim öncesinde, özellikle partisinin aday belirleme sürecinde Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel çok ağır eleştiren, onu ‘iyi yönetici olmamak’la ve ‘lider olmamak’la itham eden yazılar yazdım.

O yazılar, yazıldığı günün gerçekliğini ifade ediyordu ama bugün burada itiraf etmeliyim: Özgür Özel, o yazıların yazılmasına neden olan davranışlarını ve beceriksizliklerini bir daha tekrar etmedi, hatta tam tersine oturduğu koltukta gelecek için bir hayli ümit veren bir yöneticiye ve lidere dönüşmeye başladı.

Sadece CHP’nin seçim başarısından söz etmiyorum; bana göre bundan daha önemlisi bu seçim başarısını üzerinizde nasıl taşıdığınız ve onu nasıl okuduğunuzdu. Özgür Özel doğru okudu ve şu ana kadar başarıyı üzerinde doğru taşıyor; kibire, böbürlenmeye hiç tenezzül etmedi, aksine partisine ve adaylara verilen oyların verildiği gibi geri de alınabileceğinin bilincinde olarak tevazuyla hareket etti.

Özgür Özel’i farklı ve belki de geleceğe de kalacak lider yapan bir başka önemli özelliği, onun sert muhalefet yapmakla şahıslara saldırmayı birbirinden ayırmayı başarması. Bunu da şu ana kadar sürdürdü.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la görüşme zemini araması ve el uzatan taraf olması küçümsenmeyecek önemde bir insani ve siyasi hamle aslında.

İnsani tarafı şu: Özgür Özel, bundan sonra da Tayyip Erdoğan’la yüz yüze, göz göze bakabilmek istiyor. Bu, Erdoğan’ı ona karşı hitabını gözden geçirmek zorunda bırakacak, en azından Erdoğan’ı ‘Özgür efendi’ demekten alıkoyacak bir şey. Tabii Özgür Özel de, Tayyip Erdoğan’a hitabında dikkatli olacak, kişisel saldırıdan kaçınacak.

Siyasi tarafı ise şu: Bu iki parti ve liderin birbirlerine rakip oldukları, tamamen farklı Türkiye tasavvuruna sahip oldukları kuşku götürmez bir şey. Ama iki farklı Türkiye’yi hayal ediyor olmak, birbirine düşman olmayı ve bir diğerini yok etmeyi amaçlamayı gerektirmez.

Bu tartışmanın düşmanlıktan kurtulması ve sadece bir tartışma olması, ülkemizdeki yoğun kültür savaşını da ortadan kaldırmasa da yumuşatacaktır. 14 ve 28 Mayıs zaferleri, Türkiye’nin muhalefetine ‘Erdoğan gerçeği’ni kabul ettirdi; CHP’nin 31 Mart zaferi ise Erdoğan’a yenilmez olmadığını gösterdi.

Dünkü Erdoğan-Özel görüşmesine Cumhurbaşkanı’nın özel bir özen göstermesi de, görüşme sonrası iki liderin de temelde memnun ayrılması da, Türkiye siyasetinde yeni bir dönemin habercisi olabilir.

Düşmanlığın yerini rekabete, kavganın yerini tartışmaya bırakması her bakımdan olumlu bir durum.

Yoksa çanak çömleği kırmaktan daha kolayı yoktu iki lider için de…