02-05-2024
İsmet Berkan

Erdoğan-Özel görüşmesinden Osman Kavala’ya özgürlük çıkar mı? ‘Fantastik’ bir hukuki görüş var

Erdoğan-Özel görüşmesinden Osman Kavala’ya özgürlük çıkar mı? ‘Fantastik’ bir hukuki görüş var

Bugün akşam üzeri saatlerinde Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Özgür Özel arasında bir görüşme olacak.

Görüşmenin yeri bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından belirlendi: Ak Parti Genel Merkezi.

Özgür Özel daha önce görüşme için ‘Çankaya’da olsa daha iyi ama Beştepe denirse oraya da giderim’ diyerek partisi açısından ‘Saray boykotu’ diye adlandırılan boykotu sona erdirmeye hazır olduğunu da söylemişti. Ama Erdoğan randevuyu Ak Parti Genel Merkezinde verdi.

Bunun sembolik bir önemi var: Tayyip Erdoğan’ın görüşmede ‘Cumhurbaşkanı’ şapkasından çok Ak Parti Genel Başkanı şapkasını kullanacağı düşünülebilir. Malum, Cumhurbaşkanı görüştüklerini ‘kabul eder’ yani karşısındakinden üstün pozisyonda olduğu varsayılır. Ama parti lideri diğer liderlerle neticede eşit seviyededir. Yani Özgür Özel’le ilk görüşmesini iki eşit genel başkan olarak yapma arzusu belki de bundan.

Bu görüşmeye hazırlanılan günlerde küçük seviyeli de olsa gerginlikler yaşandı. Örneğin CHP’de eski genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu ‘Sarayla müzakere edilmez mücadele edilir’ dedi. Ak Parti cephesinde çatlak ses çıkmadı ve genel bir sessizlik vardı, ama Ak Parti’nin müttefiki MHP’den ima yollu homurdanmalar geldi.

En ilginç şeylerden biri Hürriyet gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi’nin başına gelendi. Selvi isteyerek veya istemeyerek bu dönemin sembol isimlerinden biri oldu. Çoğu kişi onun yazılarını Beştepe’nin ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘sesi’ olarak okuyor. Bu her zaman bire bir doğru olmasa bile Abdülkadir Selvi’nin iktidarın her kademesinden iyi haber aldığı ve neyin yazılıp neyin yazılmayacağı konusunda da çok dikkatli davrandığı görülüyor. Tabii onunki riskli bir pozisyon: Beştepe ve Cumhurbaşkanı Erdoğan onun yazdığı bir şeyi her an inkar edebilir.

Selvi kısa süre önce köşesinde bir temennisini yazdı, ‘Keşke Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş da hapisten çıksa’ dedi. Bu Selvi’nin kişisel bir temennisi miydi, yoksa neyi yazıp neyi yazmayacağı konusunda son derece dikkatli bir isim olan Selvi’nin Beştepe ve Cumhurbaşkanı adına zemin ve tepki yoklaması mıydı?

Milliyetçi Hareket Partisi belli ki bu yazının kişisel temenninin ötesine geçip bir tepki yoklaması olma ihtimaline ağırlık verdi, Selvi’ye karşı son derece sert bir söylemle tepki gösterildi. Ama tepkiyi gösteren Genel Başkan Devlet Bahçeli değildi, bu görevi daha alt seviyeler üstlenmişti.

Ancak yine de Devlet Bahçeli de çok sessiz değildi. Önce 23 Nisan vesilesiyle yayınladığı mesaja ben dahil herkesin Mehmet Şimşek’e eleştiri diye okuduğu o cümleleri yerleştirdi. İki gün sonra da sosyal medyadan Ferdi Tayfur şarkılı o meşhur klibi yayınladı.

Ne oluyordu? Memleketin siyasi analistleri ateş olmayan yerden duman çıkartıp Cumhur İttifakı’na ‘fitne’ mi sokuyordu; yoksa sahiden bir kazan fokurduyor muydu?

Gerçi MHP ve Devlet Bahçeli ortada imalı mesajlar olmadığını, bu mesajları imalı diye niteleyenlerin Cumhur İttifakı’na nifak sokmak isteyenler olduğunu açıkladı ama kim bilir, belki de amaç hasıl olmuş, verilecek mesaj da verilmişti.

Nitekim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, MHP lideri Devlet Bahçeli ile baş başa bir görüşme yaptı bu mesajlardan sonra. O görüşmede ne konuşuldu bilmiyoruz, görüşmeden sonra Devlet Bahçeli Cumhur İttifakı’nın dimdik ayakta olduğuna dair açıklama yaptı; Cumhurbaşkanı ve Ak Parti ise bir şey söylemedi. Ama görüşmede Erdoğan’ın bir biçimde CHP lideri Özgür Özel ile hangi çerçevede konuşacağını Bahçeli’ye önceden haber vermiş olması beklenir.

Peki bugün yapılacak Erdoğan-Özgür Özel görüşmesinin çerçevesi ne? Aslında pek çok şey var. Erdoğan yeni anayasayı gündeme getireceğini söyledi. Özgür Özel de ‘Önce mevcudu uygulasın’ dedi ama yeni anayasa konusunu kategorik olarak ret etmedi de. Erdoğan ‘milli’ konularda ortak tutum da isteyecektir CHP’den. Örneğin yakın gelecekte PKK’ya operasyon bekleniyor.

Özgür Özel yeni anayasa konusunda özellikle Osman Kavala ve Gezi mahkumları konusundan ve Can Atalay’ın durumundan söz etti, bu konudaki AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmasını istedi.

Bu sabah, tam da bu görüşmenin öncesinde ve açık açık bu görüşmeyle bağlantı kuran bir başka yazı yazdı Abdülkadir Selvi. Bu kez kendi temennisinden değil, kim tarafından hazırlandığını özel olarak gizlediği bir hukuki dosyadan söz ediyordu. Dosya Osman Kavala ve Can Atalay dahil bütün Gezi mahkumlarını yakından ilgilendiren bir hazırlıkla ilgiliydi.

Yazının kendisini de okuyun, ama kabaca söylenen şuydu bu kimin tarafından hazırlandığı bilinmeyen ama devlet içinde hazırlandığı sezilen dosyada:

Gerek yerel mahkeme olarak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi ve gerekse Yargıtay’ın 3. Ceza Dairesi Osman Kavala ve Gezi mahkumlarını cezalandırırken bir hata yapmıştı. Hata da şuydu: Mahkemeler mahkumiyeti ceza kanunun 312. maddesinde yer alan “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs” suçundan vermişti. Bu maddede ‘hükümet’ten kastedilen Başbakan ve Bakanlar Kuruluydu. Oysa karar tarihinde Türkiye Anayasası değişmiş, ortada zaten bir ‘hükümet’ kalmamış, yerine Cumhurbaşkanlığı sistemi gelmişti. Dolayısıyla belki de ceza vermeye gerek kalmamıştı.

İtiraf edeyim, ceza hukukçusu olmadığım halde söyleyebilirim: Bu hukuki görüş Osman Kavala ve diğer Gezi mahkumlarının avukatlarının bile aklına gelmemiş bir ‘fantastik’ görüş. Gerçi yargılamanın kendisi ve mahkumiyetler de başka başka, şeytanın aklına gelmeyecek fantastik uydurmalarla verildiği için bugün ortaya çıkan bu görüşü belki de fantastik bulmamak lazım. Minareyi çalmaya karar veren nasıl Osman Kavala’yı mahkum ettirecek kılıfı bulduysa şimdi de onu hapisten çıkartacak bir kılıf buluyor işte. Büyük Türk filozofu Fatih Terim’in de söylediği gibi ‘Resultanto importante.’

Abdülkadir Selvi’nin aktardığı bu faili belirsiz hukuki görüşü ciddiye almalı mıyız? Bunu sahiden bilmiyorum; ona bu raporu yazmasını fısıldayanlar isimsiz, o yüzden bu görüş de kolayca inkar edilebilir.

Peki Selvi’nin dediği gibi bu hukuki rapor bugünkü Erdoğan-Özel görüşmesinde gündeme gelir mi? Abdülkadir Selvi ‘Gelmesi bekleniyor’ diyor.

Kimsenin, hele cezaevindeki insanların ümitleriyle, duygularıyla oynamak doğru olmaz. Ama bir zamanlar Türkiye nasıl Rahip Brunson meselesini kendi kendine ayaklarına dolayıp başına bela ettiyse bugün de Osman Kavala ve Gezi mahkumları konusunu aynı şekilde başına bela etti ve fena halde de ayaklarına doladı. Bunu yapan bizzat Tayyip Erdoğan’dı, bu düğümü çözecekse de o çözecek zaten.

Akşama kadar bekleyip göreceğiz.

1 Mayıs çekişmesinin kazananı Özgür Özel oldu

1 Mayıs çekişmesinin kazananı Özgür Özel oldu

Taksim Meydanı’nı Anayasa Mahkemesi kararına rağmen 1 Mayıs’a kapatmak Tayyip Erdoğan iktidarının çocukça bir inadı ve politikasıydı.

Bu çocukça inadın karşısına önce DİSK, ardından da Özgür Özel CHP’si ‘ergence’ bir politikayla çıktı. ‘Biz 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlayacağız, bu amaçla Saraçhane Meydanı’ndan toplanıyoruz, oradan Taksim’e yürüyeceğiz’ dediler.

Ben açıkçası 1 Mayıs sabahı endişeliydim. Burada gereksiz ve büyük bir polis-CHP çatışması çıkması, CHP’nin sahiden büyük bir kalabalığı oraya yığması halinde Türkiye’de ortamın aşırı gerilmesinden korkuyordum.

Korktuklarım olmadı. CHP de, DİSK de, güçleri olduğu halde Saraçhane’ye öyle büyük kalabalıklar yığmadı. Polis barikatında kısa ve çatışmasız pazarlıklar yapıldı, sonra önce Özgür Özel, ardından da DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu yürüyüşten vaz geçti. Saraçhane’ye kadar gelmiş, CHP’li de sendikalı da olmayan küçük bir grup polisle çatışmaya kalkıştı, ama marjinaldiler, hiçbir şey olmadı.

Memleketin solcuları dünden beri Özgür Özel’e kızıyor, onu eleştiriyor. Bense farklı düşünüyorum, 1 Mayıs’tan kazançlı çıkanın Özgür Özel olduğunu söylüyorum. Çatışmaya izin vermeyen ama iktidarın çocukça yasak kararını hepimizin gözünün içine sokan o oldu. İktidar on binlerce polisi yığdı, koca şehrin merkezini bir bütün gün kapattı, insansızlaştırdı ve iştahla beklediği çatışma da çıkmadı.

CHP ve DİSK ‘ergen’ tepkilerle başladılar ama yetişkin gibi bitirdiler. Geriye de mevcut iktidarı simgelemek üzere polisin duvar ördüğü Bozdoğan Kemeri fotoğrafı kaldı.