21-08-2024
İsmet Berkan

Kamala Harris solcu mu? Neo-Liberalizmden kopuşu mu simgeliyor?

Kamala Harris solcu mu? Neo-Liberalizmden kopuşu mu simgeliyor?

Amerika’da seçime 80 gün kaldı. Demokrat Parti, kongresini tamamladı, zaten adaylığı kesinleşmiş olan Kamala Harris resmen aday ilan edildi. Harris Chicago’da yapılan kongrede başkanlık programıyla ilgili önemli konuşmalar yaptı, bu konuşmalardan biri ekonomi programıyla ilgiliydi.

The New York Times gazetesinin Nobel ödüllü ekonomi yazarı Paul Krugman dünkü yazısında Harris’in ekonomik programını ‘merkez sol bir program’ olarak niteledi.

Gerçekten de Harris sadece ekonomi programıyla değil diğer politikalarıyla da uzunca bir süreden beri gelmiş en ‘sol’ programı savunan bir Demokrat başkan adayı (Daha önce bir yazıda Harris’i ‘ilericiliği’ konusunda 60’lı yılların Demokrat Başkanı Lyndon Johnson ile kıyaslamıştım).

Harris’in sol eğilimi bilinmeyen bir şey değil; partisinin Kaliforniyalı ‘ilerici’ kanadından geliyor zaten. O yüzden rakibi Donald Trump onu ‘komünist’ olarak niteliyor haftalardır.

Tabii Amerika’nın ‘solculuğu’ ile bizim gibi sosyal devlete sahip Avrupa ülkelerinin solculuğu birbirine çok benzemiyor. Örneğin Harris’in programında milyonlarca ucuz sosyal konut üretmek var. Bu türden icraatı Türkiye’de Ak Parti bile yapıyor ve kimse dönüp Ak Parti’ye ‘Sizin yaptığınız komünistlik’ demiyor.

Harris bazı gıda ürünlerine bir çeşit fiyat kontrolu öneriyor, bu da Türkiye’de de Avrupa’da da muhafazakar partilerin bile uyguladığı bir şey.

Ama biz beğenelim beğenmeyelim, Harris’in politikaları son 40 yılın Demokrat Parti politikalarından (ve elbette Cumhuriyetçi politikalardan) radikal bir kopuş anlamına geliyor aslında.

O politikalar Amerika’da Cumhuriyetçi Başkan Ronald Reagan döneminde başladı; ama 12 yıl sonra göreve gelip sekiz yıl görev yapan Demokrat Başkan Bill Clinton tarafından sürdürüldü, aradaki sekiz yıllık George W. Bush döneminden söz etmeye zaten gerek yok; ardından gelen Barack Obama döneminde sadece sağlık sistemine el atıldı, geri kalan neo-liberal ekonomi politikaları daha da güçlenerek sürdü.

Trump neo-liberalizme daha iş dünyası yanlısı tutumuyla bir gümrük korumacılığı kalkanı ekledi sadece, Joe Biden bir ölçüde sola yönelmek istedi ama ilan ettiği iklim koruma programı dışında bu konuda çok da bir şey yapamadı.

Şimdi Harris şirket karlarını daha yüksek oranda (yüzde 28) vergilendirmekten, merkezi hükümetin ekonomik düzenlemelerdeki rolünü arttırmaktan söz ediyor. Yani neo-liberalizmin temel tezi olan kuralları hafifletmeyi (de-regulation-kuralsızlaşma) ağzına bile almıyor, tam tersini söylüyor.

Burada ciddiye alınması gereken bir durum var. Nitekim Amerika’nın akıllı muhafazakarlarının sesi olan The Wall Street Journal gazetesinde yazan Andy Laperriere, Harris’i ciddiye almış, bu sabah okuduğum yazısına aynen şöyle başlamış:

‘Kamala Harris’in gıdaya fiyat kontrolu önerisi Reagan sonrası dönemden beri geçerli olan iki partili ekonomik konsensüsün (akıllı para politikaları, düşük vergi, makul kurallar ve serbest ticaret) bozulduğunun son işareti. Demokratlar sola yönelirken Cumhuriyetçiler de ekonomik popülist haline geldi. 1996’da Bil Clinton ‘Büyük devlet dönemi sona erdi’ demişti. Acaba makul ekonomi politikaları (sound economic policy) dönemi de mi sona erdi?’

Bu tartışma anlaşılan seçim gününe kadar devam edecek ama Harris’in anketlerde sürekli yükseldiği, Donald Trump’ın ona karşı söylem geliştirmekte zorluk çektiği düşünülecek olursa Kamala Harris’i daha yakından takip etmekte fayda var. Şuraya, meraklısı için Harris’in açıkladığı ekonomik programla ilgili bir özetin linkini bırakıyorum, bence okunmaya değer.

1980’lerin başında ABD’de Ronald Reagan ve İngiltere’de Margaret Thatcher’ın iktidara gelmesiyle başlayan neo-liberal politikaların ayırt edici özelliği, ‘kuralsızlaşmaya’ verdiği önem.

‘Kuralsızlaşma’dan kasıt kuralların tamamen kaldırılması değil ama Amerikan sistemine 1929 ekonomik bunalımından sonra uygulanan ‘New Deal’ politikalarıyla girmeye başlayan, 60’ların sonuna kadar da devam eden, temelde federal hükümetin hem bir tür Avrupa tarzı sosyal devlete dönüşmesini mahçupça isteyen hem de kapitalizmi kurallara bağlayan yapıların gevşetilmesiydi.

Bu gevşeme sayesinde pek çok faydalı ve iyi şey ortaya çıktığı gibi feci pek çok ekonomik eşitsizliğin de kapısı açıldı. Harris ve diğer Amerikalı solcular bu kuralsızlaşmada kötü sonuçlar yarattığı söyledikleri şeyleri terse çevirmeye çalışıyor. Bu söylenenlerin şirketler Amerikasını mutlu etmediği ve etmeyeceği çok belli.

Tabii Amerika hapşırsa dünya nezle olduğu için Kamala Harris’in kazanmasının dünyanın geri kalanına yapacağı etkileri de dikkate almak gerekir. Reagan ve Thatcher’in kuralsızlaştırmaları Türkiye’de özelleştirme fırtınasına neden oldu. İyi oldu kötü oldu tartışmasının ötesinde, Türkiye’de artan yolsuzluklarda bu kuralsızlaşmaların etkisi var.

Aslında bütün dünyada ve Amerika’da neo-liberalizmin sonunu 2020-21 arasında yaşadığımız ve milyonlarca cana mal olan Covid salgını getirdi. Güçlü ve dediğini uygulayan devletler olmasa bu salgın sona eremezdi. Unutmayın, dünyada hiç kimse hayatını kurtaran aşıya para ödemedi. O para hep hükümetlerin bütçesinden çıktı. Durma noktasına gelen ekonomileri ve uluslararası ticareti yine salgından güçlenerek çıkan devletler yeniden başlattı. Böylece neo-liberalizmin ‘küçük devlet’ ilkesi yerle bir oldu. Hayır, aksine büyük devlete ihtiyaç vardı.

Bu yeni dönemin yeni siyasetçisi de işte görüyorsunuz Kamala Harris.

Dilan Polat’ın asıl sınavı şimdi başlıyor

Dilan Polat’ın asıl sınavı şimdi başlıyor

Kara para aklamak dahil pek çok suçlamayla geçen yıl kasım ayında cezaevine giren Dilan Polat iki gün önce tahliye oldu, artık yargılaması tutuksuz devam edecek.

Polat’ın hapse girişi kadar çıkışı da olay oldu. 10Haber’in saptadığına göre Polat’ın Instagram hesabına bir günde 400 bin yeni takipçi eklendi. Polat ne yapsa haber oldu, yani artık eskisine göre çok daha göz önünde bir hayatı var.

Tabii onun ve halen tutuklu olan eşinin yargılanması devam ettiği için bir şey söylemek kolay değil ama Polat çiftini hapse götüren şey temelde onların sosyal medyadaki davranış biçimleriydi, bakalım en azından Dilan Polat sosyal medyada eskisi gibi davranacak, sağa sola ayar verip bazıları tehdit de kokan videolar çekmeye devam edecek mi?

Sosyal medya sayesinde ve bu medyanın sürekli ilgi çekmek zorunda bırakan algoritmasıyla var olan kişilerin tamamı açısından Dilan Polat’ın içine girdiği yeni sınav dönemi çok önemli olacak.

Polat sosyal medyada ilgi çekmezse işini de eski hayatını da sürdüremeyeceğini bilecek kadar sosyal medyanın ne olduğundan ve kendisine katkısından haberdar.

Ama öte yandan eskisi gibi de davranamaz. En azından yargılama devam ederken bunu yapamaz.

Bilmiyorum belki cezaevinde geçirdiği zorlu süreç onda bir iç değerlendirme süreci de başlatmış olabilir ama benim tahminin Dilan Polat’ın temelde haksızlığa uğradığını düşünüyor olması. Kendi davranışlarını daha az sorguluyor olabilir.