13-05-2024
İsmet Berkan

Sinan Ateş neden öldürüldü, Ayhan Bora Kaplan neden yakalandı?

Sinan Ateş neden öldürüldü, Ayhan Bora Kaplan neden yakalandı?

Başlıktaki iki isimden biri bir ülkücü lider. Diğeri ise bir dönem Ankara’yı kasıp kavuran bir suç çetesinin patronu.

Kriminal olarak bu iki soruşturma ve dava arasında hiçbir bilinen ilişki yok. Ama bugünlerde iki dosyayı bir arada konuşuyoruz.

Neden?

Bu sorunun cevabı basit aslında: Siyaset yüzünden!

Sinan Ateş cinayeti iktidarın bir ortağının, Milliyetçi Hareket Partisi’nin ‘iç işi’ gibi duruyor. 

Malum, Ülkü Ocakları bu partinin gençlik örgütlenmesinin adı. Burada genel başkanlık yapmış bir isim olan Sinan Ateş’in öldürülmesinde rol alan ve bugün haklarında dava açılan 22 ismin tamamı bir tarafından MHP ve Ülkü Ocakları ile ilişki içinde. Olayda kullanılan araçlar da MHP ve Ülkü Ocakları’nın kullanımındaki araçlar. Savcının şimdilik dosyasını ayırdığı 17 kişi de aynı şekilde bu siyasi parti ile ilişkili isimler.

Bu soruşturmanın derinleşip genişlemesi ihtimali MHP’yi ve onun gençlik örgütü Ülkü Ocakları’nı belli ki rahatsız ediyor.

Ayhan Bora Kaplan dosyası ise iktidarın diğer ortağıyla, büyük ortak Adalet ve Kalkınma Partisi ile, hatta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kabinesiyle ilgili. 

İddianamenin ve soruşturmanın hiçbir yerinde açıkça geçmiyor ama Ayhan Bora Kaplan’ın bir suç örgütü patronu olarak yükselişinin dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile ve onun talimatıyla hareket eden dönemin Ankara Emniyeti ile ilgili olduğu hep yazılıp çiziliyor, Kaplan’a yönelik adli operasyonun bir biçimde buralara uzanıp 2018-2023 arası Tayyip Erdoğan iktidar döneminin bazı uygulamalarını hedef alabileceği konuşuluyor.

İşte bu siyasi nedenlerle iki dosyayı bir arada konuşuyoruz.

Ancak bu noktada karşımıza çıkan bir ‘neden’ sorusu daha var: İktidarı paylaşan iki büyük siyasi parti arasında bir mesele mi var ki tam unutulmak üzere olan bu iki dosya yeniden konuşulur oldu?

Bu soruya olumlu veya olumsuz cevap verecek kadar bilgimiz henüz yok. Ama soruyu akılda tutmakta fayda var.

Gelelim başlıktaki sorulara… Belki onların yanıtları bizi bir yere götürebilir.

Sinan Ateş neden öldürüldü?

Meselenin Ülkü Ocakları ve MHP içindeki bir ideolojik ayrılıktan kaynaklanmadığı belli. Geçmişte MHP içinde böyle derin görüş ayrılıkları yaşandı, hiçbiri de cinayetle sonuçlanmadı. İşte en son İyi Parti kuruldu, tamamı MHP’den ve Ülkücü hareketten kopan insanlar bu partiyi oluşturdular.

Peki öyleyse neden Sinan Ateş cinayeti işlendi? Savcı bu cinayete ilişkin iddianamesinde bu konuya, yani cinayetin nedenine hiç girmemiş. Bilmediği için mi girmemiş, bunu da bilmiyoruz. Ama merak etmemiş olamaz. Çünkü bir cinayet söz konusu olduğunda ‘kim’ sorusu kadar ‘neden’ sorusu da olayı aydınlatmanın anahtarıdır.

Bu konuda yaygın konuşulan iddia Sinan Ateş cinayetinin Mersin’de Ülkü Ocakları’nın eski yöneticisine yönelik cinayet girişimiyle ilgili olduğu. Hatırlayın, Mersin Ülkü Ocakları’nın eski yöneticisi Çağrı Ünel Mart 2022’de bir banka ATM’sinden para çekmek isterken bıçaklı saldırıya uğramış, bunun üzerine belindeki silahı çekip saldırganlardan birini öldürmüştü. Daha sonra Çağrı Ünel’e saldıranların da ülkücü olduğu ortaya çıkmıştı. Çağrı Ünel bugün cinayet suçlamasıyla hapiste.

Peki ama Mersin’de böyle bir saldırı neden yaşandı? Paylaşılamayan ve ucu bıçaklı saldırıya kadar varan şey neydi? Mersin denince akla bu şehirdeki limanın Türkiye üzerinden Ortadoğu ülkelerine yönelik kokain başta uyuşturucu ticaretinin merkezi olmasının gelmesinin saldırıyla bir ilişkisi var mıydı? Ankara’daki savcı bu soruları da araştırıyor mu veya araştıracak mı, elbette bilmiyoruz.

Ayhan Bora Kaplan neden yakalandı

Bu soru çok tuhaf tabii; çünkü Kaplan’ın patronluğunu yaptığı suç örgütünün çökertilmesi için polisin çalışma yapması değil çalışma yapmamış olması sorgulanmalı asıl. Ama biz Türkiye’de maalesef tuhaf sorular sormak zorunda kalan insanlarız.

Ayhan Bora Kaplan, Tayyip Erdoğan’ın yeni döneminde İçişleri Bakanı olarak eski İstabul Valisi Ali Yerlikaya’yı tercih edip Süleyman Soylu’yu Meclis’e göndermesi ve Yerlikaya’nın da Emniyet’te Soylu döneminde atanmış kritik kadroları değiştirmesi sonrası yapılan ilk büyük suç operasyonuyla yakalandı. Yakalanması aslında olaysız gerçekleşti, ama polisin onu sertçe yere yatırıp ters kelepçeyi takmasının videosu kamuoyuyla paylaşıldı. Bu bir mesajdı.

Daha ilk günden bu operasyon ‘Süleyman Soylu’ya mesaj’ olarak algılandı, böyle yazıldı çizildi, hatta Soylu da bu iddiaları doğrular tarzda, hedefin kendisi olduğunu ima eder tarzda tepki verdi operasyona.

Ama bugünlerde Ankara Emniyeti’nin yürüttüğü Kaplan soruşturmasına bir dizi gölge düşmüş durumda. 

Bunlardan birincisi soruşturmanın hem iki numaralı sanığı hem de itirafçısı olan Serdar Sertçelik isimli kişinin sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamalar (Sertçelik bugün de Sözcü gazetesinden hem Saygı Öztürk’e hem de İsmail Saymaz’a yurt dışından açıklamalar yapmış, daha detaylısı Saygı Öztürk’ün köşesinde var).

Ak Parti’ye darbe girişimi lafları yeniden başladı

Açıklamaların özü şu: Sertçelik polislerin kendisini zorla itirafçı yaptığını ve itiraflarına Ak Parti’den bazı önde gelen isimleri (Süleyman Soylu, Bekir Bozdağ, Hasan doğan vs.) eklemesini istediğini öne sürüyor (Serdar Sertçelik’in tuhaf itirafçılığını ve Türkiye’den polis kontrolünde kaçış öyküsünü geçen gün burada yazmıştım, isteyen bu linkten okuyabilir).

Ak Parti’ye yakın medyada Serdar Sertçelik’in açıklamaları ‘Tayyip Erdoğan hükümetine karşı yeni polis komplosu’ olarak nitelendi, Ankara Emniyet Müdürünün Nurculuğun ‘Yazıcılar’ koluna bağlı olmasından hareketle bu kez FETÖ değil Nurcu darbe girişiminden söz edenler de oldu.

Kaplan soruşturmasına düşen ikinci gölge daha da ilginç. Buna göre Ayhan Bora Kaplan’ın bizzat kendisi yeni bir ifade vermek istemiş, Ankara polisi bu ifadeyi alması için dört kişilik bir ekibi İzmir’e göndermişti.

Rüşvet değil Menzil’e bağış

Kaplan polislere emniyet müdürü rütbeli bir polise rüşvet verdiğini, bunu da o polisin sevgilisine aldığı Rolex marka bir saatle yaptığını anlatmış, saatin faturasını daha sonra avukatının gelen dört polise vereceğini söylemişti.

Bu polisler daha sonra Kaplan’ın avukatıyla bir lokantada buluşmuş ve o faturayı teslim almışlardı. Ancak bu polislerle ilgili rüşvet iddiaları ortaya atıldı. Lokantada hesabı Kaplan’ın avukatı ödemişti, ayrıca polislerden birine de 300 bin dolar verilmişti (Dün Patronlar Dünyası adlı web sitesinde çıktı, bugün de 10Haber’de var, iddiaya göre söz konusu polis o 300 bin doları ‘Rüşvet olarak değil Menzil tarikatına bağış olarak aldığını’ söylemişti).

Bir yanda Nurcular, bir yanda Menzil’ciler… Şu işe bakın.

Polis gerçeği kaybettirmek istediğinde

Kimse kusura bakmasın ama bu ülkede gazeteci olarak polis soruşturmalarına da bakarak yeterince uzun zaman geçirdiğinizde belli bir tecrübeye sahip oluyorsunuz.

Bazı polis soruşturmaları vardır, tereyağından kıl çeker gibi suçu ve suçluyu ayırır, soruşturmanın yapılma biçimi ve elde edilen deliller üzerinde en ufak tartışma olmaz.

Ama bir de bazı soruşturmalar vardır, daha başından üzerine öyle gölgeler düşer ki, en sonunda gerçeği göremez hale gelirsiniz. Bu tür soruşturmalar hiçbir zaman net sonuç üretmez, çözdüğünden daha fazla suçun üstünü örter. Geçmişte FETÖ’cü polislerin en çok başvurduğu yöntem buydu, bize gerçeği kaybettirmek.

İşte Ayhan Bora Kaplan soruşturması da maalesef üzerine düşen bu gölgeler yüzünden gerçeğin kendisinin kaybettirildiği bir dosyaya dönüşmek üzere.

Sinan Ateş cinayeti soruşturmasında ise sadece gerçeğin kaybedilmesinden değil çok daha vahim bir durumdan söz ediyoruz: Kabak gibi görünen suçun üstü örtülüyor, üstelik bunu yapmak için Kaplan dosyasındaki gibi kafa karıştırıcı yöntemlere bile tenezzül edilmiyor, doğrudan iş kapatılıyor.

Erdoğan-Bahçeli ne konuştu da uzlaştı?

Buradan genel siyasete geri dönelim…

Geçen hafta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile MHP lideri Devlet Bahçeli içeriği açıklanmayan bir görüşme yaptı. Görüşmenin en somut sonucu Yargıtay başkanlığı seçimindeki kilitlenmenin aşılması oldu. MHP’ye yakın aday adaylığını çekti, böylece Yargıtay Başkanlığı bir kez daha Ak Parti’ye yakın bir ismin olacak.

Dediğim gibi iki lider ne konuştu bilmiyoruz, konuştuklarında meseleleri bu açıklıkta konuşurlar mı onu da bilmiyoruz ama benim izlenimim sadece Yargıtay seçiminin değil Sinan Ateş dosyasından Ayhan Bora Kaplan dosyasına kadar kimi hassas dosyaların da MHP ile Ak Parti arasında bir süredir devam eden itişmenin (veya Hakan Çelenk’in adlandırmasıyla bilek güreşinin) bir unsuru olduğu.

Şimdi tepede eğer bir uzlaşma olduysa bu iki dosyanın akibetinin de belli olduğunu söyleyebiliriz.

Kamuda tasarruf: KÖİ’ye bakmadan mümkün mü?

Kamuda tasarruf: KÖİ’ye bakmadan mümkün mü?

Bugün Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz kamuda yapılacak tasarrufları açıklayacak. 10Haber’de bugün hem Erdal Sağlam hem Barış Soydan bu konuyu yazdılar, çeşitli eleştirilerini ve beklentilerini dile getirdiler. Her iki yazıda da söylenen hemen her şeye ben de katılıyorum.

Yalnız maalesef meselemiz şu: Bütçe harcamalarında kesinti yapmaya kalktığınızda kısacık bir çıkmaz sokağa giriyorsunuz; çünkü bizim bütçemiz maalesef esnekliği pek olmayan bir bütçe.

Bütçe giderlerimizin dörtte üçü zaten zorunlu olan harcamalara gidiyor. Yani maaşlar, emekli maaşları dahil sosyal güvenlik harcamaları vs.

Biz tabii harcama deyince kamudaki şatafatı vs görüyoruz ve buralarda kısıntı bekliyoruz haklı olarak ama bunlar daha ziyade  yürek soğutucu şeyler. Gerçekte bütçeye esas yükü geçen yıl tek kalemde EYT ile yükledik.

Bugün bir milyondan fazla insanın emekliliğini geri alamayacağımıza göre yapmamız gereken şey kamu-özel işbirliği (KÖİ) modeliyle imzalanan sözleşmeleri gözden geçirmek.

Öteden beri söylüyorum, bunların pek çoğu yeniden pazarlığı edilebilir şeyler. O müteahhitlerin devleti yurtdışında dava etmesi söz konusu olamaz, çünkü dava açarlarsa bir daha devletten iş alamayacaklarını bilirler.

Türkiye’nin esas yapması gereken KÖİ faturasını düşürmektir. Trilyonluk tasarruf oradan gelebilir.