01-05-2023
İsmet Berkan

Kavgada yumruk sayılmaz belki ama bu kadarı fazla değil mi?

Kavgada yumruk sayılmaz belki ama bu kadarı fazla değil mi?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan partisinin dün Ankara’da düzenlediği mitingin bir yerinde aynen şöyle konuştu:

‘Ekonomiden zerre kadar anlayanlar şöyle bir düşünsün, ne diyor bay bay Kemal? Londra’dan 300 milyar dolar getirecekmiş. İnanıyor musunuz? Şu anda sen hangi görevdesin, hangi kademedesin? Nasıl oluyor da olmayan bir şeyi getiriyorsun? Herhalde bunlar, daha önce getirdikleri esrar, eroin vesaire bunları göndermişler ki şimdi bunların bedelini geri döndürme gibi bir gayreti var, daha önce böyle bir iftirayı yaptı ya, olmayan bir şey, vaat edilmez ve gelmez. Diyorum ya yalan bunda irtifa kesbetmiş. Nasıl olsa bunun ödemesi yok, söyle söyleyebildiğin kadar yalanı. Bu da bunu yapıyor.’

Erdoğan’ın burada söylediği, ‘Herhalde bunlar, daha önce getirdikleri esrar, eroin vesaire bunları göndermişler ki şimdi bunların bedelini geri döndürme gibi bir gayreti var’ yarım cümlesi ne anlama geliyor? Cumhurbaşkanı bu yarım cümlenin ardından ekliyor: ‘…daha önce böyle bir iftirayı yaptı ya, olmayan bir şey, vaat edilmez ve gelmez.’

Cumhurbaşkanı, belagat sorunu olan bir kişi değil; etrafında Türkçeyi gerektiğinde gayet iyi kullanabilen metin yazarları olduğunu da biliyoruz. Burada bir iddiada mı bulunuyor, yoksa kendisine atıldığını iddia ettiği bir iftiraya misliyle karşılık mı veriyor, belli değil. Tahmin ediyorum Erdoğan bilerek böyle bir belirsizlik, bulanıklık yaratıyor.

Artık kim nasıl anlarsa… Bazıları, ‘Kılıçdaroğlu’nun getirmek istediği 300 milyar dolar aslında esrar eroin parasıymış’ diye anlayabilir.

‘Kavgada yumruk sayılmaz’ diye saçma sapan bir laf vardır, herhalde bu lafı uyguluyor Cumhurbaşkanı. ‘Şimdi kavga ediyorum, üçe beşe bakmaya gerek yok’ diye düşünüyor olabilir ama bence yanılıyor. Her şeye rağmen kavganın da bir adabı ve kavgada söyleneceklerin de bir sınırı olmalı.

Çünkü mesela Cumhurbaşkanı’nın başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere bütün muhalefeti ‘LBGT’ci’ ilan etmesinin ardından, Ak Parti’den birileri çıkıp ‘İnsanla hayvanların ilişkiye girmesini ve evlenmesini de destekliyor’ diyebildi. Bu kapıyı da Cumhurbaşkanı açtı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın genel olarak iletişim stratejisi muhalefeti kötülemek ve hatta şeytanlaştırmak üzerine kurulu. Üşenmeyin, Erdoğan’ın dünkü Ankara mitingi konuşmasını Anadolu Ajansından baştan sona okuyun, ne demek istediğimi daha iyi göreceksiniz. Erdoğan kendi yapacaklarıyla ilgili o kadar az vaatte bulunuyor ki, konuşmanın neredeyse tamamı muhalefetin aslında ne kadar kötü olduğu ve Türkiye’ye ne büyük kötülükler yapacağı üzerine kurulu.

Tabii bu strateji üzerine kurulu konuşmalar bir süre sonra duyulmaz oluyor. Çünkü bir süre sonra artık mesela 6’lı masanın gizli bir yedinci üyesi daha olduğunu, onun da HDP olduğunu söylemek kesmiyor. O yüzden sürekli konuşmalarındaki kötüleyici iddialarının dozunu yükseltmek zorunda kalıyor Erdoğan ve metin yazarları. Giderek o yedinci üye HDP olmaktan çıkıyor doğrudan PKK oluyor, doğrudan PKK’nın Kandil’deki liderleri oluyor.

İmam böyle deyince cemaat işi daha da ileri götürüyor, ‘Kandil’den talimat: Oyları CHP’ye verin’ diye uydurma haberler artık açıkça propaganda aracına dönüşmekten çekinmeyen iktidar yanlısı medyada arzı endam etmeye başlıyor. Hatta yorumcular bunları yorumlar oluyor.

Bir fedakar kişi çıkıp tam hesabı çıkartsa diyeceğim ama korkarım artık hesaplanabilir olmaktan çıktı; eleştiri adı altında başlayan genel sözler sanki birer gerçekmiş gibi ‘haber’ kılığında iftiralar olarak o kadar çok kez karşımıza geldi ki, bunların tam sayısını da içeriğini de takip edemez hale geldik.

Öte yandan elbette bunlar tek taraflı değil. Millet İttifakı cephesinden de durup durup böyle bel altı saldırılar yapılıyor. Ama o taraf medyada görece daha güçsüz olduğu için saldırıları daha hafif kalıyor.

Kavgada yumruk sayılmaz derler ama aslında saymak gerekir.

Sierra Nevada Corporation’ı bu kavgaların içine sokmak…

Sierra Nevada Corporation’ı bu kavgaların içine sokmak…

Amerika’da yaşayan Türk çift Fatih ve Eren Özmen’in birer çalışan olarak girdikleri ama zaman içinde satın alıp sahibi oldukları Sierra Nevada Corporation, bugünlerde Türk siyasetinde bir kavganın konusu.

Birkaç şeyi açıklığa kavuşturmak lazım: Sierra Nevada, ABD’de önemli bir savunma sanayii ve uzay ve havacılık şirketi. Pentagon’dan da ihale alıyor, NASA’dan da. Bu anlamda Amerikan hükümetinin yabancı uyruklulara çok zor verdiği, hatta vermediği güvenlik ve güvenirlik belgelerine sahipler.

Öte yandan Özmen çifti çok uzun bir zamandan beri Türkiye ile de yakından ilgililer. Halen Ankara’da iki ayrı tekno kentte şirketleri var, bu şirketlerde 11 yıldan beri havacılık konusunda, uçaklar için çeşitli komponentler üretiyorlar. Öyle yabancımız olan insanlar değiller yani.

Yine aynı Özmen çifti, 2015 yılında Türkiye’de pervaneli ve jet motorlu yolcu uçağı üretimine girmek istedi. O dönem hükümet tarafından çok desteklendiler, bu uçaklar hakkında çok şey yazıldı çizildi. Sierra Nevada bu amaçla ‘Dornier’ marka uçakların artık kullanılmayan lisansını satın aldı; çünkü sıfırdan geliştirilecek bir uçağa lisans almak sahiden çok zor ve meşakkatli bir süreci gerektiriyordu. Ama bu yolcu uçağı projesi yattı. Sebeplerini anlatmak bu yazının sınırlarını çok aşar.

Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu çıkıp İstanbul’da atıl durumda olan ve bir fonksiyon kazandırılmaya çalışılan eski Atatürk Havaalanı binalarında Sierra Nevada ile birlikte bir uzay ve havacılık merkezi kurulacağını söyleyince bizim siyasi kavgamız başladı.

Düne kadar ‘İki Türk’ün sahip olduğu ve Türkiye’ye gurur veren bir şirket’ olarak tanımlanan Sierra Nevada birden bire ‘Yabancı şirket’ oldu; CIA ile çalışan şirket oldu, tu kaka edilmeye başlandı. Üstelik bu karalamada baş rol de maalesef Baykar’ın iki yöneticisi, Selçuk ve Haluk Bayraktar’a kaldı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Bayraktar kardeşler kadar ileri gitmedi karalama konusunda ama o da Özmen’leri küçümsedi.

Bilmiyorum Kılıçdaroğlu’nun projesi ne kadar ete kemiğe bürünmüş bir proje. Bana soracak olursanız henüz hayal aşamasında bir şeyden söz ediyoruz. Ama bu kadarı bile iktidar kanadının tam saha pres yöntemli propagandasına takıldı işte.

Oysa uzay ve havacılık konuları Türkiye’nin siyasete kurban etmemesi gereken önemli konuları. Türkiye’nin Roketsan, Tusaş gibi son derece önemli kamu şirketleri var, yeni kurulan Uzay Ajansı var. Eğer düzgün bir ortam sağlanırdsa eminim Sierra Nevada da ciddi katkı sunar. Benzer şekilde Rolls Rıyce’la yapılacak uçak motoru fabrikası girişimi var.

Siyaset hiç değilse buralara elini sürmese….

Anketleri gördük, peki bahisçiler seçim için ne diyor?

Anketleri gördük, peki bahisçiler seçim için ne diyor?

Cumartesi günü bu köşede kendimce güvenilir bulduğum iki anket şirketini Nisan ayında yaptıkları çalışmaların sonuçlarını yazdım. Anketlere göre Cumhurbaşkanlığı seçimi için Kemal Kılıçdaroğlu ile Tayyip Erdoğan arasında bıçak sırtı bir yarış geçiyor, Kılıçdaroğlu burun farkıyla önde ama bu güvenli bir birincilik değil.

Anketler böyle başa baş bir yarışı ölçerken acaba seçim sonucuna dair bahis oynayanlar, yani para yatıranlar ne düşünüyor?

İngiltere merkezli bahis sitelerinin hemen hemen tamamında Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı seçimi hakkında da bahisler var. Bütün bu bahislerin ortalama oranlarını aktaran Oddspedia adlı siteye göre şu an bahislerde seçilme şansı en çok görülen aday Kemal Kılıçdaroğlu. Bu siteye göre bahisçiler Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanma ihtimalini yüzde 57 olarak görüyor. Buna karşılık Tayyip Erdoğan’ın kazanma ihtimali yüzde 51. Siteye göre Kılıçdaroğlu’nun bahis oranı 1,75. Buna karşılık Erdoğan’ın oranı 1,95. Yani Erdoğan ihtimali daha fazla para kazandırıyor; çünkü bahisçilere göre onun kazanma ihtimali daha düşük.

Bir başka İngiltere merkezli bahis sitesi William Hill’e göre Kılıçdaroğlu’nun kazanma ihtimali yüzde 60. Kılıçdaroğlu’na para yatırmak 4’e 6 veriyor. Buna karşılık Tayyip Erdoğan’ın kazanma ihtimali yüzde 47,6 ve ona para yatırmak 2’ye 9 veriyor.

Bir başka bahis sitesi, BetFair, Kemal Kılıçdaroğlu için 1,79 oranını veriyor; Tayyip Erdoğan için ise 2,1 oranını. Yani Kılıçdaroğlu’na 100 lira yatıran 179 lira alacak; Erdoğan’a 100 lira yatıran ise 210 lira. Bu oranlara bakınca burada da Erdoğan’ın kazanmasına daha az ihtimal verildiği görülüyor.

Siyaset uğruna arkadaşın arkadaşı öldürmesi…

Siyaset uğruna arkadaşın arkadaşı öldürmesi…

İki çocukluk arkadaşı, Ersin Ekinci ve Ferhat Özcan. O kadar yakın arkadaşlar ki, siyasi görüşleri de neredeyse aynı. Her ikisi de Milliyetçi Hareket Partisi’nin Ankara Pursaklar ilçesinde parti görevi yapmış. Hatta Ersin Ekinci düne kadar MHP’nin Pursaklar ilçe başkanıydı.

Ne olduysa bir zaman önce oldu, iki yakın arkadaşın arasına siyasi görüş farkları girdi. Ferhat Özcan artık MHP’ye karşı daha eleştireldi. Çocukluk arkadaşları birbirinden uzaklaşmıştı belki ama arada düşmanlık yoktu hiç değilse.

Derken Ferhat Özcan, İyi Parti ile yakınlaşmaya başladı, hatta son olarak bu partinin Pursaklar’daki seçim bürosunun açılmasına yardımcı oldu, söylenene göre fiilen bütün giderleri üstlenip büroyu o açtı.

İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Ersin Ekinci çocukluk arkadaşına kızdı. Ferhat Özcan ve yakınları ise iddiaya göre o sırada Ersin Ekinci’yi dövdü. Ertesi sabah Ekinci elinde tabancasıyla Özcan’ın evine gitti ve onu öldürdü.

Hepi topu siyaset ama insanı bu hale getiriyor demek. Çocukluk arkadaşlığı bir seçim yüzünden kana bulandı. Bir genç insan öldü, diğeri hapse giriyor. İnanılmaz bir şey.

TeknoFest’i küçümseyenler fena halde yanılıyor

TeknoFest’i küçümseyenler fena halde yanılıyor

Bu yıl İstanbul’daki TeknoFest’in tarihinin değiştirilip seçim öncesine denk getirilmesine ve bu güzel organizasyonun siyasi propaganda aracına dönüşmesine kızıyor olabilirsiniz. Ben de kızdım. Ama bir gerçeği görmek gerekir: Bu teknoloji fuarı veya festivali, uzun dönemde Türkiye’nin çok ihtiyaç duyduğu bir şeye hizmet ediyor, bilim, teknoloji, ilerleme gibi duyguları teşvik ediyor. Bugünkü seçimin sonucu ne olursa olsun, orta ve uzun dönemde bizim ihtiyacımız olan şey, TeknoFest’te ucundan da olsa gördüğümüz, merakımızı uyandıran şey. O bakımdan bu festivali üç günde 1 milyona yakın insanın ziyaret etmesini önemsemek gerek. Keşke daha da fazla olsaydı. Keşke TeknoFest’in zaten onbinlerce kişinin katıldığı yarışmalarına milyonlar katılsaydı. Keşke bilimi ve teknolojiyi teşvik etmek için Selçuk Bayraktar diye genç bir adamın ortaya çıkmasını beklemesek, onyıllar önce bunu zaten yapıyor olsaydık.