Kılıçdaroğlu şimdiden havlu attı galiba
Cumhurbaşkanı seçiminin birinci turuyla ikinci turu arasındaki iki haftalık zamanın son derece değerli ilk haftası geçti bile.
Türkiye’nin dört bir yanında Tayyip Erdoğan afişleri var. Bazıları eski sloganı kullanıyor: ‘Doğru adam, doğru zaman.’ Bazılarında ise yeni slogan devreye girmiş bile: ‘Doğru adamla yola devam.’
Benim eksikliğime verin, henüz tek bir Kemal Kılıçdaroğlu afişi görmedim. Sloganı mı belli değil, afiş asılacak yerler için rezervasyon mu yapılmadı? Mutfağından video çekip sadece kendi taraftarlarına hitab eden Twitter hesabında yayınladı da ben mi görmedim?
Birkaç gün önce burada ‘Kemal Kılıçdaroğlu’nun B Planı yokmuş’ diye yazmıştım. Sandım ki birileri çıkar yalanlar, ‘Hayır, B Planımız da, C Planımız da var’ der. Hayır, sahiden yok bir B Planı…
B Planı’nı uygulamak için sahip olunan iki haftadan biri geçti bile. Haftanın neredeyse yarısı, Kılıçdaroğlu ve ekibinin 14 Mayıs gecesi uğradığı şoku atlatmasına harcandı. Aslında bugün bile bilmiyoruz, şoku atlattılar mı, atlatamadılar mı?
Kılıçdaroğlu gidiyor, kendi milliyetçiliğini ispat için Ümit Özdağ ile görüşüyor; daha fenası Özdağ’ın sorgusuna muhatap oluyor; Anayasada zaten ‘Değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ olan ilk 4 madde için güvence vermek durumunda kalıyor.
Köprülerin altından hangi sular aktı da CHP bu konuda güvence vermek durumuna düştü? Bu saçma ve içi boş tartışmayı eskiden CHP yapar, Ak Parti’den güvence istemez miydi?
Ne oldu da roller bu denli değişti, altı okundan biri ‘Milliyetçilik’ olan CHP kendi milliyetçiliğini Ümit Özdağ’a ispat etmek zorunda hissetmeye başladı?
Çok merak ediyorum, kim inandırdı bu koca koca insanları, Kemal Kılıçdaroğlu ile Tayyip Erdoğan arasındaki 2,5 milyon oyluk farkın bu sembolik hareketlerle kapanacağına, Ümit Özdağ’ın ikinci turun hem ‘anahtar’ı hem ‘kilidi’ olduğuna?
Dün burada muhalefetin ‘Yığınakta yaptığı hata’dan söz ettim, okuyucular arasında o hatanın ne olduğunu merak edenler var.
Hata, bu seçimin muhalefet açısından da, Tayyip Erdoğan açısından da bir referandum olduğu gerçeğinin gözardı edilmesiydi. Bu seçim bir ‘Tamam mı, devam mı’ seçimiydi, ama muhalefet kendini seçmenin çoktan ‘Tamam’ dediğine inandırmıştı, seçmeni ‘Biz gelirsek iyi yönetiriz’e iknaya çalışıyordu.
Elbette siz gelirseniz ülkeyi iyi yöneteceğinize seçmeni ikna etmelisiniz, ona güzel bir gelecek vaat etmelisiniz ama önce seçmene ‘Tamam mı, devam mı’ sorusunu sordurmalısınız.
Tayyip Erdoğan 14 Mayıs seçimine kendi siyasi tarihinin en zayıf kampanyasıyla girdi. Kampanya savunma amaçlıydı; belli ki muhalefetin saldırgan bir kampanya yapmasını, ‘Tamam mı devam mı’ sorusunu sorup kötü yönetim örnekleri sergilemesini bekliyorlardı, buna karşı kendilerini geçmiş eserleriyle savunan bir kampanya tasarlamışlardı.
Ama hayır, Kemal Kılıçdaroğlu kampanyası onların beklediği kampanya değildi. Odağı geçmiş değil gelecekti ve eleştirel tonlar, zaten herkesin Tayyip Erdoğan’ın kusurlarının farkında olduğu varsayımına dayalıydı.
Oysa bu kusurlar hatırlatılmayınca, aslında kusurların farkında olan, Tayyip Erdoğan’ı sevdiği halde artık ‘Tamam’ demek gerektiğini düşünenleri bile ikna edemediler. 1989 yerel seçiminde SHP’nin yaptığı ‘Limon gibi sıkılmaya tamam mı devam mı’ kampanyasını aynen tekrar etseler bile bugün daha çok oy alabilirlerdi.
Şu an izlediğimiz bir tek kale maç. Tayyip Erdoğan şimdiden gaza basmış durumda, göreceksiniz bu hafta nasıl hızlanacak.
Kemal Kılıçdaroğlu ise benim gördüğüm havlu atmış gibi duruyor, yenilgiyi kabullenmiş durumda.
Haftaya yarın oy vereceğiz. Dün Yüksek Seçim Kurulu 14 Mayıs’ta seçime katılma oranını yüzde 87’nin üzerinde açıkladı. Haftaya pazar bu katılım yüzde 80’in altına düşerse hiç şaşırmayacağım.
En çok kimin seçmeninin seçime katılmayacağı hakkında bir bahse girmek ister misiniz?