21-05-2023
İsmet Berkan

İyi haber: Türkiye’nin bilimsel araştırma sayısı artıyor; Kötü haber: Bütün Türkiye bir ortalama Amerikan üniversitesi etmiyor

İyi haber: Türkiye’nin bilimsel araştırma sayısı artıyor; Kötü haber: Bütün Türkiye bir ortalama Amerikan üniversitesi etmiyor

Bilim ve araştırma dünyasında yer alıp da Nature dergisini bilmeyen yoktur. Bu dergi 2014 yılından beri dünyanın üniversitelerini ve elbette ülkelerini de her yıl yaptıkları araştırma sayısına ve bu araştırmaları nasıl bir bilimsel işbirliğiyle gerçekleştirdiklerine göre endeksliyor. Derginin 2022 yılına ilişkin son endeksi bu hafta yayınlandı.

Tabii bilim, artık bir yandan dozu giderek artan biçimde uluslararası işbirliğiyle, üniversiteler ve araştırma kurumları arası işbirliğiyle yapılan bir şey. Ama öte yandan bütün bu küreselleşme eğilimine karşın hala tek tek araştırma kurumları ve elbette ülkeler arasında en fazla bilimsel araştırmayı yapma konusundaki yarış da devam ediyor.

Nature, Almanya merkezli Springer Grubu’na ait ve bünyesinde çok sayıda bilim dergisini barındırıyor. Ama derginin endeksi sadece kendi gruplarıyla sınırlı değil, hatta Nature Grubu dergilerin endeksteki ağırlığı yüzde 32 seviyesinde. Yani dünyanın diğer önemli bilimsel makale yayınlayan dergilerinde çıkan makaleler de bu endekse konu. Ama elbette hepsi değil, ister istemez en saygın ve bilim araştırmacılarının en fazla rağbet ettiği dergilere bakarak bu araştırma yapılmış.

Endeks iki ayrı ölçü kullanıyor. Birinci ölçü, o ülke ve araştırma kurumundan çıkan makalelerin sayısı. İkinci ve daha önemli ölçü ise, bu makalelerin başka hangi kurumlarla ve ne ölçüde işbirliğiyle yazıldığı. Günümüzde bazı makaleler 150-200, hatta yüzlerce ayrı imza taşıyabiliyor. Bu bilimsel işbirlikleri Nature’ın endeksinde ‘Paylaşım’ olarak ayrıca sıralanmış.

Türkiye, dünyada 38. olmuş

Türkiye’nin bilimsel araştırma kurumları, üniversiteleri toplamına baktığınızda, Türkiye’nin bu endeksteki yeri de ortaya çıkıyor. Nature’ın endeksine göre Türk araştırma kurumları 2022’de pozitif bilimler alanında toplam 378 makale yayınlamış. Bu makalelerin ‘Paylaşım’ katsayısı 82,57 olmuş. Bu haliyle Türkiye, dünya sıralamasında 38. olabilmiş.

Hemen bir üst sıramızda 84,00’lık Paylaşım katsayısıyla Yunanistan var. Bir başka komşumuz İran, 109,52 Paylaşım katsayısıyla bizim 6 basamak üstümüzde, 31. sırada yer alıyor. İslam dünyasından Suudi Arabistan son yıllardaki atağıyla biliniyor, 125,87’lik Paylaşım katsayısıyla sıralamada 29. sırada, bizim 9 basamak üstümüzde.

Dünya sıralamasında en tepede bu yıl Çin var ama onların Amerika’yı geride bırakmasını ayrıca yazıyorum zaten.

Bilimsel araştırma sayısı Türkiye toplamından fazla olan 182 üniversite var

Baktığınızda Türkiye’nin Paylaşım katsayısı 2017 yılından beri artıyor. Bu iyi bir haber aslında. 

Ama bu artışı çok da abartmamak gerek. Çünkü Türkiye’nin bütün üniversitelerin toplam araştırma sayısı, üniversiteler sıralamasına ancak 182. sıradan giren Amerikan üniversitesi Emory’nin gerisinde. 

Başka bir şekilde söyleyecek olursak: Dünyada 182 üniversite ve araştırma kurumu, Türkiye’nin toplamından daha fazla bilimsel çıktı üretiyor. 

Bu, bize bir şey söylüyor olmalı. Daha gidecek çok yolu var Türkiye’nin.

Türkiye’nin birincisi Koç, dünyada 771. sırada

Derginin endeksinde Türkiye’den en çok bilimsel çıktı üreten 10 üniversiteyi de yazmış. Bunların birinci sırasında İstanbul’daki Koç Üniversitesi var ama bu kurumun dünya araştırma kurumları sıralamasındaki yeri 771. sıra.

İkinci sırada İstanbul Teknik Üniversitesi var; onun dünyadaki yeri 951. Üçüncü sıra Bilkent’in. Dünyada 991. sırada. Ardından ODTÜ geliyor, dünyada 1057. sırada. Boğaziçi dünyada 1162. sırada; Sabancı Üniversitesi 1302. sırada; İstanbul Üniversitesi 1548. olmuş. Erzurum Atatürk Üniversitesi 1819. sırada, Kocaeli Üniversitesi 1909. sırada ve son olarak İzmir Teknoloji Üniversitesi dünyada 2012. sırada.

Deprem ülkesinde yer bilimi araştırması çok az

Peki Türkiye’nin üniversitelerinin bu araştırmaları hangi konularda?

Bakınca araştırmaların yüzde 47,2’sinin fizik biliminde olduğunu görüyoruz. İkinci sırada yüzde 18,85’le kimya var. Üçüncü sıra yüzde 15,65’le ‘Hayat bilimleri’nin, yani daha çok tıbbın. Son sırada ise yüzde 4,43’le ‘Yer ve çevre bilimi araştırmaları’ geliyor.

Türkiye hem bir deprem ülkesi hem de küresel ısınmanın en fazla etkileyeceği bölgelerden birinde. Ama nedense üniversitelerimizin bu alanlarda araştırmaları son derece sınırlı sayılarda.

Bilim yoksa refah da yok

Çok bilinen bir şeyi tekrarlayarak bu yazıyı bitireyim.

Türkiye’nin en temel derdi, sürekli cari açık veren ekonomisi. Bu denli yüksek ve süregelen cari açığın sebebi ise, ülkemizde ürettiğimiz ve ihraç ettiğimiz ürünlerden elde ettiğimiz katma değerin son derece düşük olması. O cari açığı kapatmak için her yıl yurt dışından borç almak, para bulmak zorunda bir ülke Türkiye.

Ürettiğimiz ürünlerin katma değeri düşük; çünkü o ürünleri kendi teknolojimizle ve tasarımımızla üretmiyoruz, başkasının teknolojisini ve tasarımını alıyoruz. Dolayısıyla katma değer de hep o başkasına gidiyor, biz bir çeşit ‘fason üretici’ oluyoruz, ancak ucuz işçilikle ve düşük TL değeriyle bir rekabet avantajı verebilirsek o ürünler Türkiye’de üretiliyor.

Oysa temel bilimsel araştırması Türkiye’de yapılan, teknolojisi büyük ölçüde Türkiye’de ortaya çıkarılan ve tasarımı bize ait ürünlerimizin sayısı daha fazla olsa, Türkiye cari açık vermeyecek, hatta Çin, Almanya, Güney Kore gibi cari fazla yaratmaya başlayabilecek.

Temel bilim olmadan teknolojiniz olamaz. Teknolojiniz yoksa, refah da hayal olarak kalır.

Ve Çin bilimde Amerika’yı geride bıraktı

Ve Çin bilimde Amerika’yı geride bıraktı

Çin, bundan 50 yıl önce ‘Kültür Devrimi’ adı verilen büyük facianın etkilerinden kurtulmaya çalışan, fakir, halkı açlık çeken bir ülkeydi.

80’lerin ikinci yarısından itibaren kendilerine özgü bir yöntemle komünizm ile kapitalizm arasında ilginç bir ara yol buldular ve bu arada ‘Kültür Devrimi’nde yapılanın tersine, bilime ve eğitime büyük ağırlık verdiler.

Bütün dünya yıllardır Çin’in yükselişini izliyor. Önce aynen bizim yaptığımız gibi başkasının teknolojisini ve tasarımını alıp ucuz iş gücüyle ürettiler ama bununla yetinmediler, kendi bilimlerini ve teknolojilerini geliştirdiler, bir yandan da çok kuvvetli bir iç pazar yarattılar.

Yıllardır Çin’in araştırma kurumlarının yıllık toplam çıktısının Amerika’yı geride bırakmak üzere olduğunu konuşur dururuz, bu yıl o da gerçekleşti.

Çin’in araştırma kurumları, 2022 yılında tam 23 bin 520 araştırma makalesi yayınlamış. Bu makalelerin Paylaşım katsayısı 19 bin 373,25 olmuş. Buna karşılık Amerikan araştırma kurumlarının toplam makale sayısı 25 bin 183 ve Paylaşım katsayısı da 17 bin 610,47 olmuş. (Tam bu noktada Türkiye’nin makale sayısının 378 ve Paylaşım katsayısının 82,57 olduğunu hatırlatayım.)

Amerika, 2. Dünya Savaşı’nın ertesinden beri dünyada bilimsel araştırmanın öncü ülkesi. Fakat işte görüyoruz, henüz bu öncü işlevini kaybetmiş değil belki ama artık zirveyi çok ama çok gerilerden gelen Çin ile paylaşmak zorunda. Yakında Çin, Amerika’yı fersah fersah geride bırakır hale gelirse de kimse şaşırmayacak.

Bu iki ülkenin bilim rekabeti o seviyede ki, kendilerine en yakın rakip olan Almanya’yı üçe katlıyorlar. Almanya’nın araştırma kurumlarının 2022’deki toplam makale sayısı 8 bin 386, Paylaşım katsayısı ise 4 bin 193,23.

Dedim ya, bilim giderek daha fazla işbirliğiyle yapılan bir şey. Baktığınızda Çinli bilim insanlarının en fazla işbirliği yaptığı, beraber makale yazdığı insanlar açık farkla Amerikalılar. Benzer şekilde Amerikalı bilimcilerin en fazla ortak makale yazdığı insanlar da Çinli bilimciler.

Bilimde milliyetçilik hem olur, hem olmaz. Unutmayın, corona salgını Çin’de başladı ve bu virüsün gen dizilimini Çinli bilimciler birkaç hafta içinde internete koydu. O dizilim sayesinde Almanya’daki iki Türk bilim insanı, şirketleri BioNTech aracılığıyla bu salgına karşı bir aşı geliştirdi.

Çinliler bu bilgiyi kendilerine saklasaydı, ABD ve Avrupa’da aşı geliştirme çabaları aylarca geriye sarkabilirdi.

Bilim, en önce insanlığın hizmetinde, sonra ulusal çıkarlar geliyor.

Şimdi dünya Çinli bilim kurumlarının ve bilim insanlarının Amerika’dan daha fazla araştırma yaptığı bir dünya.

Bu dünya, eski dünyadan farklılaşmaya başladı bile. Göreceksiniz, bu fark daha da artacak.

Devlet kurumlarıyla yarışan iki vakıf üniversitesi: Harvard ve Stanford

Devlet kurumlarıyla yarışan iki vakıf üniversitesi: Harvard ve Stanford

Nature dergisinin bilim araştırmaları endeksine ülkeler bazında değil de araştırma kurumları ve üniversiteler bazında baktığınızda, ilk 10 sırada çok dikkat çekici bir durum var.

İlk 10 sıranın 8’i devlet kurumlarına veya üniversitelerine ait. Nitekim bunlardan 7’si de zaten Çin’den. Araya giren ve direnen iki büyük vakıf üniversitesi var; sıralamanın ikincisi olan Amerika Boston’daki meşhur Harvard ve 8. sırada kendine yer açan San Francisco yakınlarındaki Stanford Üniversitesi.

Birinci sırada Çin’in meşhur Bilimler Akademisi var; beşinci sırada ise bu akademinin üniversitesi ayrıca kendine yer bulmuş. İlk 10’da Çin veya ABD dışından yegane kurum, Fransız devletinin meşhur Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi CNRS, dördüncü sırada.

İlk 10 sıraya 7 devlet kurumunu veya devlet üniversitesini sokmayı başaran Çin, gerçekten olağanüstü.

Dünyanın en iyi üniversiteleri sıralamasında hep üst sıralarda yer alan ünlü Cambridge araştırmacılık söz konusu olduğunda 15. sıraya; Oxford ise 19. sıraya düşüyor.

Ünlü Yale üniversitesi ancak 24. sırada.

Listede dikkat çeken şey, Amerikalı devlet üniversitesi olan University of California sisteminden neredeyse bütün okulların listede ilk 100 içinde kendine yer bulmuş olması. UC sistemi içinde en başarılısı, San Francisco yakınındaki meşhur Berkeley, onlar 21. sıradalar.

Bir başka Amerikan devlet kurumu, Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) de sıralamada 22. durumda.

Bir zamanlar bünyesinde Albert Einstein’dan Kurt Gödel’e kadar çok önemli insanları barındıran ABD New Jersey’deki Princeton Üniversitesi listede 38. sırada.

Güney Kore büyük bir hızla geliyor

Güney Kore büyük bir hızla geliyor

Nature’ın ülkeler sıralamasında Güney Kore yedinci sırada. Ama buna aldanmayın.

Kore’nin bilimsel çıktısını gösteren grafik, tam olarak 45 derecelik bir açıyla yükseliyor. Üstelik yıllardır istikrarla aynı yükseliş çizgisini gösteriyor bu ülke.

Düşünsenize, bundan 70 yıl önce özgür kalabilsinler diye Türk askerinin bile gidip savaştığı köylü ve çok fakir bir toplumdu Güney Kore. Ulusal zenginliğin önemli kısmı da komünist Kuzey’de kalmıştı zaten.

Ama bu ülke eğitime ve bilime büyük önem verdi, Türkiye’yi çok gerilerden gelip geçtiği yetmezmiş gibi dünya üzerinde pek çok başka ülkeyi de geride bıraktı.

Kore’nin bilimsel araştırma kurumları 2022 yılında 2 bin 395 makale yayınlamış, bunların Paylaşım katsayısı 1481,21 olmuş. Bu hızda giderlerse birkaç yıl içinde Fransa ve Japonya’yı yakalamaları işten değil. O Japonya bir zamanlar Kore yarım adasında işgalci güçtü.

Küçücük İsrail ile küçücük Singapur

Küçücük İsrail ile küçücük Singapur

Listenin 16. sırasında İstanbul’dan bile az nüfusu olan, 9,3 milyonluk İsrail var. Yıllık bilimsel araştırma sayıları 85 milyonluk Türkiye’nin neredeyse üç katı: 1191 tane. Bunların Paylaşım katsayısı Türkiye’nin 5 katına yakın, 587,26.

İsrail’in hemen ardından ise bir şehir devleti olan Singapur geliyor. Sadece 5,5 milyon nüfuslu olan bu ülkenin bir yılda ortaya koyduğu bilimsel araştırma sayısı Türkiye’nin üç katına yakın, 1202. Bunların Paylaşım katsayısı ise Türkiye’nin 5 katından fazla, 503,08.

Türkiye isterse 5 yılda bilimde fark yaratabilir

Türkiye isterse 5 yılda bilimde fark yaratabilir

Kore’yi, İsrail’i, Singapur’u bilerek örnek veriyorum. Türkiye de isterse ve yeterki kaynağı ayırırsa bilimsel çıktısını bugün olduğu seviyeden çok daha yukarılara çıkarabilir.

Şöyle düşünün: Devlet her yıl ortaya 5 milyar dolar koysa, bunun 3 milyarını temel bilimsel araştırmaya, 2’sini ise teknolojiye tahsis etse. Ve bu parayı kullanmak için de her yıl 5 temel alan saptasa, teknoloji için ayrılan paranın kullanılması için de özel sektörün eşit bütçeyle katılması şartını getirse, Türkiye kısa sürede bir araştırma patlaması yaşamaya başlayabilir; yurt dışından çok sayıda araştırmacı bu bütçeleri kullanmak için Türkiye’ye geri dönebilir.

Yeter ki bu bütçelerin dağıtımında adam kayırma olmasın, yolsuzluk olmasın.