Kültür savaşlarını tam da kaldığı yerden devam ettirme arzusu yükseliyor
Önce artık banallik seviyesinde bildik bir şey olsa da bir tespiti yapmama izin verin:
İngilizce’de bir ‘politics’ var, bir de ‘policy.’ Birinci kelimenin Türkçe karşılığı ‘Siyaset,’ ikinci kelimeye de bir ara ‘Siyasa’ diye bir karşılık uyduruldu, ama olmadı. Ben onun yerine ‘siyaset’ ve ‘politika’ demeyi tercih edenlerdenim.
Genel olarak şunu söyleyebiliriz: ‘Politics’ esasen bir dizi ‘policy’yi hayata geçirmek için yapılan şeydir. Türkçe söyleyeyim: Siyaset bir dizi ‘politika’yı hayata geçirmek için yapılanın adıdır.
Ama maalesef ülkemizde siyaset, ‘politika’ önerileri etrafında, çeşitli partilerin farklı farklı ‘politika’ tercihlerinin birbiriyle rekabeti arasında yapılmaz; daha çok kültür savaşları olarak tezahür eder.
Yani partilerimiz veya ana siyasi akımlarımız birbirlerinden farklarını anlatmak için aralarındaki ‘politika farkları’ndan daha çok kültürel farkların altını çizer. Öyle dönemler ve öyle seçim kampanyaları yaşadık ki politikayı neredeyse hiç konuşmadık, onun yerine kültür savaşları yaptık.
‘Kültür savaşı’ 150 yıl önce Almanya’da ortaya atılmış bir kavram. Ama bugün anlam değiştirdi ve sanırım Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri dünyada kültür savaşının en yoğun yaşandığı, siyaset yapmanın kültür savaşına indirgendiği şampiyon ülkeler.
Bakın Amerika iki ay sonra yeni bir başkan seçmek için sandık başına gidecek. Ben de bu seçimi elimden geldiğince yakından izlemeye çalışıyorum.
Amerika, ki geçmişte konu bazlı politikanın merkezi olan bir ülkeydi, bu seçimde Trump ve Harris politikalarını hiç tartışmıyor değil, ama ana bölünme aslında ve yeniden kültür savaşlarında.
Daha bu sabah, seçimin en kritik eyaletlerinden olduğu için hep göz önünde olan Pennsylvania’da seçmenler arasında yapılan bir anketin sonucunu okudum; ‘savaş alanı’ diye ilan edilen bu eyalette seçmenin kararını belirlemede en önemli konu kadınların kürtaj hakkıymış.
Kürtaj hakkı tam da bir kültür savaşı alanı. Donald Trump’ın başkanlık döneminde Amerikan Anayasa Mahkemesi 50 yıllık içtihadını değiştirdi ve kürtajla ilgili düzenleme yapma yetkisinin federal (ulusal) değil eyaletlere ait bir iş olduğunu söyledi. Yani Pennsylvanialı seçmenin çok hassas olduğunu söylediği bu konu artık Trump-Harris çekişmesinin konusu değil, bu meselede bir karar verecekse Pennsylvania parlamentosu kendisi verecek. Ama olsun, konu ulusal çapta adayları birbirinden ayıran önemli bir çizgi.
Amerika’da artık neredeyse sadece muhafazakarlığı temsil eder duruma gelen Cumhuriyetçi Parti ile giderek daha fazla ‘ilerici’ renklerin hakimiyetine giren Demokrat Parti arasında kültür savaşına konu olan böyle çok sayıda fay hattı var; daha fenası bu fay hatlarına her gün yenileri ekleniyor. Geçen yıl evlerdeki fırın ve ocakların gazla mı elektrikle mi çalışacağı konusu bile az kalsın bir kültür savaşı alanına dönüşüyordu. Uzaktan bakınca sahiden komik geliyor insana.
Ülkemizde de Amerika’yı hiç aratmayacak, hatta aslına bakacak olursanız Amerika’dakinden çok daha eski ve köklü bir kültür savaşı var. Ünlü tarihçi Prof. Dr. Şükrü Hanioğlu bizdeki bu savaşın kültürden ibaret olmadığını, hayatın hemen her alanını kapsayan bir ‘ahlak savaşı’ olduğunu da söyler.
Bu savaşta türlü çeşitli doruklar yaşadık, ama 2019’da İstanbul’daki yerel seçimde Ekrem İmamoğlu ve CHP ‘Biz kültür savaşına girmeyeceğiz’ dedi, kampanyasını bu savaşın dışında unsurlarla oluşturdu ve kazandı.
Öyle olunca uzun yıllardır politika yapmak yerine kültür savaşı yapan CHP bu yolun başarı getirebileceğini gördü birdenbire ve o zamanlar Kemal Kılıçdaroğlu önderliğindeki parti farklı davranmaya başladı.
2023 seçiminde Cumhur İttifakı ve Ak Parti şiddetli bir kültür savaşı propagandası yürütür, rakipleri CHP’yi ‘PKK ile işbirliği içinde olmak’ dahil pek çok şeyle suçlarken CHP bunlara cevap bile vermedi. Ama seçimi kazanamadı, aksine çok fena kaybetti.
Seçimden sonraki lider değişiminde CHP kültür savaşında taraf olmama politikasını sürdürdü ve yerel seçimde ilk kez birinci parti konumuna yükseldi. Yeni lider Özgür Özel’e göre partiye seçim kazandıran unsurlardan biri kavga etmemesiydi; bu uygulamayı seçim sonrasında da sürdürmek istedi. Adına ‘normalleşme’ veya ‘yumuşama’ denen sürecin yegane amacı buydu.
Ama biliyorsunuz o süreç sona erdi ve bugünlerde kültür savaşlarını tırmandırma konusunda iki taraf arasında sanki zımni bir anlaşma varmış gibi davranışlar gelmeye başladı.
Örneğin İzmir’de bir sokak söyleşisinde söylediği sözler nedeniyle tutuklanıp hapse atılan bir genç kadına CHP’nin sahip çıkması normaldi, ama aynı CHP’nin bu genç kadını serbest kaldıktan sonra protokol sırasına sokması Ak Parti cenahında hemen ‘CHP nefret suçlarını destekliyor’ itirazlarına sebep oldu. Kültür savaşı kenarda bekliyordu, ilk fırsatta kafasını çıkardı.
Benzer bir şey Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde bir grup teğmenin ‘Atatürk’ün askeriyiz’ diye slogan atması nedeniyle yaşanıyor. CHP bu teğmenlerden çok memnun, Ak Parti ise rahatsız. Alın size yeni bir kültür savaşı mermisi daha.
Ben şunu anlıyorum:
Kültür savaşı öyle bir şey ki taraflardan biri tek taraflı ateşkes ilan etse dahi bitmiyor, hatta hız da kesmiyor.
Ayrıca kültür savaşı politika konuşmaktan çok daha kolay. CHP aylardır politika konuşmaya çalışıyor, ama örneğin çiftçilerin durumuyla ilgili, örneğin emekliler için, örneğin ekonominin geneli için ne dediğini, ne önerdiğini galiba kimse bilmiyor. Ama Dilruba ya da slogan atan teğmenler konusundaki tavrını burun kıvırsam bile gayet iyi biliyorum.
Şimdi siyaset yerel seçimden sonra ara verdiği ezberine geri dönmeye, kültür savaşlarını yeniden tırmandırmaya çok hevesli gözüküyor.
Bakalım bundan kim kazançlı çıkacak?