‘Neden sadece yoksul çocuklar şehit düşüyor?’ Cevap veriyorum…
Başlıktaki soruyu Türk popülist sol siyasetçileri yıllardır soruyor.
İşte gördük, cuma günü şehit düşen dokuz askerin dokuzu da orta sınıf bile değil yoksul ailelerin çocuklarıydı.
Aynı soru daha ilk geceden itibaren sorulmaya başlandı: Neden sadece yoksullar ölüyor?
Sorunun ima ettiği şu: Zenginlerin veya torpilli siyasetçilerin, bürokratların çocukları çatışma sahasına özellikle gönderilmiyor, onun yerine yoksul çocuklar savaşa sürülüyor.
Türkiye her alanda eşitlikçi ya, bir bu eşitliğimiz eksik. Ölümde eşitsizlik ima ediliyor.
Oysa bu baştan sona yanlış bir soru.
Türkiye 10 yıldan fazla zaman oluyor, PKK’ya karşı aktif savaşta olan birliklerinin neredeyse tamamını profesyonelleştirdi. Bu iş Türkiye’nin üç büyük komando taburuyla başladı, jandarma özel harekat timlerine ve başka birliklere de yayıldı.
Bulabildiğim kadarıyla son resmi açıklama 2022 Mayıs ayında yapılmış; TSK bünyesindeki 390 bin 960 askeri personelin 216 bini profesyonel askerlerden oluşuyor.
Başlıktaki soruyu soranlar hâlâ TSK’yı kendi askerlik görevlerini yaptıkları TSK sanıyor herhalde, ama değil. Türk silahlı kuvvetlerinin çoğunluğu artık askerlik çağına geldiği için zorunlu askerlik görevini yapan, kısa bir eğitimin ardından eline silah verilip savaşması için PKK’ya karşı dağlara gönderilenlerden oluşmuyor.
Hatta şöyle diyebilirim: Zorunlu askerlik görevi için askere gidip kısa bir eğitim alanların hiçbiri PKK ile mücadelede rol almıyor artık.
Türkiye’de profesyonel askerlik ilk olarak 1980’lerin sonunda ‘tezkere bırakan’ kişilerin ‘uzman er ve erbaş’ olmasıyla başladı. Bu uygulama zamanla yaygınlaştı, ordu içindeki profesyonel asker sayısı arttı.
Ama esas kritik gelişme 2000’li yıllarda Genelkurmay Başkanlığı’nın PKK ile mücadelede en kritik unsurlar olan seçkin birliklerin, yani Hakkari, Bolu ve Eğirdir’deki komando tugaylarının tamamen profesyonellerden oluşmasına karar vermesiyle yaşandı.
Burada amaç şehit sayısını azaltmak için PKK’nın karşısına daha iyi eğitimli uzman birlikleri ve askerleri çıkartmaktı aslında. Uzman er ve erbaş olarak orduda göreve başlayanlar özel olarak seçiliyor, uzun bir eğitimin ardından bu üç tugaya katılıyordu.
Biliyorsunuz bir başka seçkin askeri birlik ‘özel kuvvetler komutanlığı.’ Artık iki tugay düzeyinde olan bu seçkin tümen başından beri tamamen profesyonellerden, subay ve astsubaylardan oluşuyor.
Bir üçüncüsü, daha sonra oluşturulan Jandarma Özel Harekat timleri. Bunlar polisin özel harekat timleri gibi terör bölgesinde görev yapan profesyoneller.
90’lı yıllarda PKK ile mücadele daha çok Türkiye sınırları içinde yürütülürken ve ordu ülke topraklarında ‘alan hakimiyeti’ sağlamaya çalışırken büyük kalabalıklar gerekiyordu.
O yüzden kısa süre eğitim almış zorunlu askerlik görevini yapanlardan oluşan pek çok kara kuvvetleri unsuru, hatta deniz ve hava kuvvetleri unsuru bile ‘iç güvenlik tugayı’ adı altında sahaya sürülüyordu.
90’lı yıllarda yaşadığımız ve çok sayıda şehit verdiğimiz dönemde evet, zorunlu askerlik görevini yaparken hayatını kaybedenler çoğunluktaydı ve o zamanlar ‘Neden sadece fakirler ölüyor’ sorusunun cevabı farklıydı: Çünkü Türkiye nüfusunun çoğunluğunu orta alt sınıf ve yoksullar oluşturuyordu.
Ama bugün durum öyle değil. Dağlarda terörist peşinde koşan, gerektiğinde taşın üzerinde uyuyan o gençlerin hepsi profesyonel olarak askerlik mesleğini seçmiş insanlar.
Bu konuda yapılmış araştırmalar varsa da ben bilmiyorum, askerlik gibi ucunda ölüm olan bu mesleği seçen insanlar aslında neredeyse doğal olarak orta alt veya yoksul ekonomik sınıflardan gelen insanlar. Nasıl gerektiğinde şehit düşen polis memurları aynı sınıflardan gelen genç insanlarsa, askerler de öyle. Sadece uzman er ve erbaşlar değil, subay ve astsubay aileleri de Türkiye nüfusunun orta ve orta alt ekonomik gruplarından geliyor. Bugünün generallerine, albaylarına, yüzbaşı ve binbaşılarına bakın, onların nasıl ailelerden geldiğini görün, dediğimi anlayacaksınız.
‘Neden sadece yoksullar ölüyor’ sorusunu sosyal medyada fazladan birkaç ‘like’ veya ‘retweet’ peşinde olanlar sorsa önemsemeyeceğim, ama soruyu siyasetçi, hele hele ‘sol’ olduğunu iddia eden siyasetçiler sorunca sinirleniyorum.
Çünkü siyasetçi konumu gereği ordunun neredeyse tamamen profesyonelleştiğini zaten bilmesi gereken insan.
Ama sadece bu da değil: Hele soldan gelen siyasetçinin sorgulaması gereken şey ‘Neden zenginlerin çocukları ölmüyor’dan önce ‘Neden insanlar ölüyor’ olmak gerekmez mi?
Sanki dağlarda ölmek kader de biz ölenlerin kimliklerini eşitlemeye çalışıyoruz. Oysa dağlarda ölmenin kader gibi algılanmaktan çıkartılması için çalışmak, kimse ölmesin diye uğraşmak değil midir siyasetçinin görevi?
Ölene, şehit düşene üzülmek yerine ‘Neden falanca değil de filanca öldü’ diye sormak ölümü normalleştirmekten bile beter bir şey değil midir?
Oysa ölüm normal falan değil. Hele o gencecik, fotoğraflarına bakınca ışık saçan gözlerini gördüğünüz insanların hayatlarının erken bitmesi hiç normal değil.
Türk milleti o ölümlere gerçekte kimin üzüldüğünü, kimin üzülür gibi yaptığını gayet iyi görüyor.
‘Çözümün parçası değilsen sorunun parçasısın’ sözü boşuna söylenmiş bir laf değil.