23-11-2023
İsmet Berkan

Aç gözlülüğün insanları getirdiği nokta: Dolara yüzde 253 faize inanmak

Aç gözlülüğün insanları getirdiği nokta: Dolara yüzde 253 faize inanmak

Türkiye’nin son yıllarda çarpıcı dolandırıcılık vakalarına sahne olması şaşırtıcı değil.

ÇiftlikBank olayı hepimizin aklında. Binlerce küçük tasarruf sahibi ortada bir ‘çok ortaklı şirket’ olduğuna ve bu şirketin inanılmaz miktarlarda kâr payı dağıttığına inandı, paraları buhar oldu gitti.

Kripto para üzerinden dehşetengiz paralar kazanacağını sananlar Thodex’den ‘Bitcoin Safiye’ye kadar uzanan çok sayıda dolandırıcıya paralarını kaptırdı.

Bugünlerde Galatasaray futbol takımının önde gelen isimlerini dolandıran bankacı Seçil Erzan’ın yargılaması başladı diye bu olayla ilgili haberleri okuyoruz.

İster üç-beş bin lirasını, bileğindeki altınını veya çocuğunun okul taksidini kaptırsın, ister futboldan kazandığı milyonlarca doları, hiç fark etmiyor…

Bütün bu çeşit, yani ‘Saadet Zinciri’ türü dolandırıcılık olaylarının mağdurları birbirine benziyor: Hepsi paradan para kazanmak konusunda son derece aç gözlü.

Bakın, Türk futbolunun yetiştirdiği en iyi kariyerli oyunculardan biri olan, bugün de Eyüpspor’un Teknik Direktörlüğünü yapan Arda Turan bu bankacı hanıma toplamda 13 milyon 900 bin dolar kaptırmış. Bu paranın 6 milyon 400 bin dolarını ‘faiz’ veya ‘kâr payı’ adı altında geri almış ama giden para 7,5 milyon dolar. Arda Turan, sırf daha fazla para kazanma ümidiyle Seçil Erzan’ın çalıştığı bankadan 33 milyon lira kredi bile çekmiş, arkadaşından borç almış, Sütlüce’deki değerli arsasını satmış.

En çarpıcısı şu: Depremzedelere bağışta bulunabilmek için dolandırıcısı Seçil Erzan’dan 100 bin dolar istemiş!

Dava dosyasına bakınca insan başkalarının bu açgözlülükle ne hale geldiğini görüyor.

Örneğin bir başka müthiş kariyerli futbolcu ve bugünün Teknik Direktörü Emre Belözoğlu toplamda 4 milyon 293 bin dolar vermiş bu bankacı hanıma. Paraları elden teslim etmiş, bazen şoförüyle yollamış ve dekont bile almamış.

Hepsi yüksek faiz için.

Seçil Erzan’ın bu dolandırıcılık ‘fon’una ilk para yatıran isim dünyaca ünlü futbol adamı Fatih Terim olmuş. Hatta o yüzden arkadaş arasında fonun adı ‘Fatih Terim Fonu’ diye de anılmış.

Para kaptıranlardan biri de Terim’in damadı Volkan Bahçekapılı. Bankacı hanım Bahçekapılı’ya sahte dekont ve belgeler vermiş, o da bu durumdan şüphelenmemiş bile.

Ama verilen sahte belgelerden önce vaat edilen faizden şüphelenmeleri gerekmiyor muydu zaten?

Bakın, dolandırıcının bizzat kendisi, Seçil Erzan ne diyor?

‘Bu kadar kısa sürede yüzde 40 kâr elde edeceğine kimse inanmazdı. Öyle çok sıkışmıştım ki fazla faiz parası dağıttığım için insanlardan fon vaadi ile para alıp istedikleri faizleri ödemeye çalıştım.’

O bile çok kısa vadelerde (30 gün, 46 gün gibi) bu denli yüksek kazanç vaat etmesine kimsenin inanmayacağını düşünüyor.

Ama inanmışlar.

Bakın olayla ilgili inceleme yapan Denizbank müfettişleri raporlarına ne yazmış?

“…. Erzan’ın 46 gün vadede dolar bazında yüzde 253 getiri vaadine inanmış olsa bile dokümanlardan şüphelenmemesi, elden ve üçüncü kişi hesabı üzerinden para vermesi ortalama zekaya sahip herhangi bir kişiden beklenmeyecek bir davranıştır.”

Anlaşılan müfettiş bile dayanamamış, para kaptıranları ‘ortalama zekadan yoksun kimseler’ olarak nitelemiş.

Tamam ama bu insanlar bu müthiş paraları da kazanmışlar ki, dolandırıcıya kaptırıyorlar.

Hadi, diyelim ki futboldaki özel yeteneklerinden ötürü çok para kazanmış insanların hukuktan, paradan anlamasını beklemeyebilir.

Peki ya içlerindeki ‘iş insanı’ sıfatlı, yani her gün gerçek dünyada gerçek para kazanmak için ter döken, stres çeken insanlara ne diyeceğiz?

Onların en azından paradan anlamasını ve bu dünya üzerinde kimsenin dolar bazında yüzde 253 faiz vaat edemeyeceğini bilmesi gerekmez mi?

Yaptıkları ticarette veya üretimde yüzde 20-25 kâr edebilmek için bin dereden su getiren insanların, sırf birisi tavsiye etti diye yüzde 253 faizin olabileceğine inanması sahiden insanın aklını alıyor.

Sevgili arkadaşım eski bankacı Attila Köksal epeydir hayatını bu konuya adadı, finansal okur yazarlığı arttırmak için elinden geleni yapıyor, bu konuda kitap yazdı, konferanslar veriyor… Onun ‘Parasal Konularda Yaptığımız Hatalar’ kitabını herkese tavsiye ederim.

Para kolay kazanılmıyor.

MİT, Filistinli hackerı koruduğunu neden duyurdu?

MİT, Filistinli hackerı koruduğunu neden duyurdu?

Önce hakkını verelim, Sabah gazetesinden Abdurrahman Kılıç’ın dün yayınlanan, bizim de bugün 10Haber’e aldığımız haberi kutlanmayı gerektiren bir haber.

Okumayanlar için kısaca özetleyeyim: Filistinli genç bir bilgisayar korsanı İsrail’in meşhur ‘Demir Kubbe’ füze savunma sistemini kısa süreliğine de olsa kör etmeyi başarır.

Tabii İsrail istihbaratı bu genç Filistinlinin peşine düşer ama o bu arada Türkiye’ye göç etmiştir. Türk istihbaratı MİT, Mossad bağlantılı bazı ajanların bu gençle ilgilenmesi üzerine konudan haberdar olmuş.

Mossad bu genç Filistinliyi Malezya’da kaçırıp sorgulayınca da MİT kurtarma operasyonunda rol almış.

Bir casusluk filmi tadındaki haber bu.

Dediğim gibi meslektaşım Abdurrahman Kılıç’ı bu haberi yakaladığı için kutlarım ama insan ister istemez haberi okuduğunda haberin kaynağı hakkında da fikir sahibi oluyor.

Benim merakım şu: MİT’in bu dünyada en çok işbirliği yaptığı gizli servislerden biri Mossad. Bu kaçınılmaz bir şey, istihbarat dünyası böyle bir yer.

Mossad’dan gelen bilgi üzerine İran’ın Türkiye’de Yahudilere yönelik öldürme ve kaçırma girişimlerini ortaya çıkaran MİT’in Mossad’ın Türkiye’deki faaliyetlerinden de memnun olmadığı biliniyor. Böyle birkaç şebeke ortaya çıkardı MİT geride kalan birkaç yılda.

Şimdi bu haberin basına sızması yine MİT’ten Mossad’a yazılmış bir mektup aslında.

Haberin tam da bugünlerde basına sızması ayrıca üzerinde durulması gereken bir konu.

Yüzde 50+1’i sormayan gazeteciler

Yüzde 50+1’i sormayan gazeteciler

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendi başlattığı yüzde 50+1 tartışmasını sürdürmek istememesini anlayabiliyorum.

Müttefiki MHP’nin lideri ile medya üzerinden konuşmak istemeyecektir elbette. Kaldı ki MHP lideri Devlet Bahçeli’nin açık tavrından sonra yüzde 50+1’i konuşmaya devam etmenin zaten artık bir faydası da yok.

Dediğim gibi Erdoğan’ın bu konudan uzak durması gayet normal. Ama aynı konudan gazetecilerin uzak durması normal değil. Cezayir dönüşü uçakta pek çok konuda pek çok soru soran gazetecilerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Devlet Bahçeli’nin yüzde 50+1 tartışmasına ilişkin sözlerini sormamış olması, ülkemizde gazeteciliğin düştüğü yeni bir dip seviye olarak kayda geçti.