30-05-2024
İsmet Berkan

Ak Parti’nin ve Tayyip Erdoğan’ın reformdan önce restorasyona ihtiyacı var

Ak Parti’nin ve Tayyip Erdoğan’ın reformdan önce restorasyona ihtiyacı var

Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Vekili, yani partinin Tayyip Erdoğan’dan sonra gelen ikinci ismi Efkan Ala dün son derece önemli bir açıklama yaptı.

Önce Ala’nın ne dediğine bakalım:

“Cumhurbaşkanımız geçmişte ‘Kopenhag kriterlerini gerekirse Ankara kriterleri yapar, yine yolumuza devam ederiz’ demişti. AK Parti Ankara kriterlerini baz alarak ikinci bir reform dalgasına hazırlanıyor. Önümüzdeki yılları altın yıllar olarak görüyoruz. Altın yıllar üst gelir grubuna sıçramak, yapısal dönüşümü sağlayacak reformları hayata geçirmek için bir fırsat penceresi.”

Bu, ister iktidarda olun ister muhalefette, Türkiye’de ilginç bir davranış biçimi: Yapılması gereken bir şeyi yapmak için mutlaka daha büyük, daha önemli olduğu düşünülen bir dayanak noktası aramak.

Ak Parti iktidarının ilk yıllarında yapılması gereken işleri yaparken, yani AB hedefi doğrultusunda demokratikleşme ve hukuk reformları gerçekleştirirken bunu ‘ülke ekonomisinin düzelmesi’ne dayandırıyordu. Yani demokrasi, özgürlükler bize kendi başlarına birer değer oldukları için değil, daha müreffeh yaşamamız için lazımdı.

Nitekim o refah hissinin gelmeye başlaması Ak Parti’nin reformları önce durdurmasına, sonra da birer birer geri almaya başlamasına yetti.

Bugün yeniden fakiriz. Yeniden ekonomiyi düze çıkartma ihtiyacı içindeyiz. Ve önce Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, şimdi de Ak Parti Genel Başkan Vekili Efkan Ala reformlardan söz etmeye başladı. Arka plandaki yüce amaç yine refah arayışı; demokrasi, hukuk devleti veya özgürlüklerin kendi başlarına birer değer olup olmaması ikinci planda.

Oysa gerçek şu ki bu değerleri, yani demokrasiyi, ifade özgürlüğünü, hukukun üstünlüğü kavramını, demokratik yarışmanın doğasında yer alan tartışmaları içselleştirmeden ne bu reformları yapmak mümkün ne de kalıcı refah artışı sağlamak.

Aslına bakacak olursanız Türkiye’nin yeni yeni reformlardan önce eski reformlarını restore etmeye, onarıp yeniden kullanılabilir hale getirmeye ihtiyacı var.

Bu restorasyon ihtiyacı epeydir ortada duruyor. 2014 yılında Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı oluyordu; partisinin genel başkanlığını bırakmak zorunda kaldı, yerine de Ahmet Davutoğlu’nu aday gösterdi.

O dönemde art arda birkaç yazı yazıp Ak Parti’nin ve Türkiye’nin demokrasiden hukuk devletine, dış politikadan ekonomi politikalarına bir dizi restorasyona ihtiyacı olduğunu belirtmiştim.

Tesadüfe bakın ki Davutoğlu Ak Parti’ye genel başkan seçildiği kongrede yaptığı konuşmada tam da bunları söyledi, üstelik benim kelimem olan ‘restorasyon’u da kullanarak.

Benim yazılarım eleştireldi; Ak Parti’nin temel vaatlerinden saptığını, eski yoluna geri dönmesi gerektiğini söylüyordum ve Ak Parti’nin yeni genel başkanı da veda eden eski başkanın gözlerinin içine baka baka aynı şeyi vurguluyordu: Yolumuzdan saptık, restorasyon yapmalıyız.

Sanırım daha ilk günkü bu konuşma Ahmet Davutoğlu için sonun da başlangıcı oldu ama Davutoğlu arada haklılığını kanıtlama fırsatı yakaladı.

Bu fırsat 2015’teki Haziran seçiminde Ak Parti’nin oyunun yüzde 42’ye düşüp partinin Meclis çoğunluğunu kaybetmesiyle doğdu. Önce ilginç biçimde MHP lideri Devlet Bahçeli ile HDP lideri Selahattin Demirtaş fiilen aynı çizgide buluştu, ‘Hiçbir hükümette yer almayacağız’ dediler. Onların böyle söylemesi geriye tek seçenek bıraktı: AKP-CHP koalisyonu. Bu da olacak şey değildi.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu fırsatı kullanıp Anayasal yetkisine dayanarak ülkeyi yeniden seçime götürdü. Seçime gidilirken Ak Parti ilginç bir çıkış yaptı, dönüp Erdoğan’a ‘Biz Haziran seçimini siz fazla öne çıktığınız, çok sayıda miting yaptığınız için kaybettik, siz bu kez geri planda durun, biz de partiyi fabrika ayarlarına döndürelim’ dediler, Erdoğan istemeyerek de olsa kabul etti.

Parti içinde ortak akıl çalıştı, Erdoğan miting düzenlemedi, Ak Parti o seçimden yüzde 49 oyla çıktı. Kaybedilen üç milyon Kürt oyunu geri aldılar o seçimde.

Ama bu oy Ak Parti iktidarının ‘restorasyon’ yapıp 2013 Gezi olaylarından beri devam eden demokratik gerilemeyi durdurmasını tetiklemedi. Oysa Davutoğlu’nun vaadi buydu. Zaten Davutoğlu da pek uzun ömürlü olmadı, partide genel başkan değişti. Davutoğlu bu restorasyon için çeşitli girişimlerde bulundu gerçi, ama hepsi Tayyip Erdoğan duvarından döndü.

Bugün Mehmet Şimşek ve Efkan Ala yeniden aynı restorasyon yoluna girmek, kaybettiğimiz özgürlükleri, hukuk devletini vs bize geri kazandırmak istediklerini söylüyorlar ama Tayyip Erdoğan ne düşünüyor, bilmiyoruz.

Bugünün reform veya restorasyon girişimleri yeniden Tayyip Erdoğan duvarına çarpabilir mi? MHP acaba bu konularda ne der, ne düşünür?

Bu konularda hepimizin tahminleri var ama gerçek cevapları Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli verecek.

Efkan Ala’nın normalde çok önemli olan açıklamalarının 10Haber dahil hiçbir yayın organında manşet olmamasının sebebi de bu: Gerçek karar vericilerin ne düşündüğünü bilmiyor, daha ileri gideyim, olumsuz karar vereceklerini tahmin ediyor olmamız.

Piyasayla neden kavga edilmez? Kira örneği…

Piyasayla neden kavga edilmez? Kira örneği…

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘nas’ politikalarıyla 2021 sonbaharında Merkez Bankası’nın faizi indirmeye başlaması ani kur sıçramasına ve ardından feci bir enflasyona neden oldu.

Enflasyondaki kontrolsuz artış gerçek iktisadi önlemler yerine fiyat artışlarını polisiye yöntemlerle durdurmak isteyen Ak Parti ve iktidar damarını kabarttı, piyasa dışı önlemlere yöneldi. Bu önlemlerden biri kira artışlarının yıllık yüzde 25’le sınırlanmasıydı. İki yıldır ülkemizde sözde kira artışları yüzde 25’le sınırlı.

Ama gelin görün ki durum hiç öyle değil. Bugün 10Haber’de haberi var, son iki yılda kiralar nominal olarak yüzde 265 artmış. Oysa teorik olarak yüzde 50 olmalıydı artış. Bu yüzde 265’lik artış rakamını enflasyondan arındırdığınızda kiralardaki reel artışı görebiliyorsunuz: Yüzde 47.

Oysa kira/konut piyasasına hiç dokunulmamış olsa ne nominal yüzde 265’i ne de reel yüzde 47’yi görecektik, büyük olasılıkla kiralar ancak iki yıllık enflasyon kadar, belki biraz üstünde artacaktı.

Sizce bu rakamlardan ders alınır, artık piyasayla kavga edilmez hale gelinir mi? Hiç sanmıyorum.

Yaşadığımız enflasyonun ve bugün ödemekte olduğumuz ağır bedelin nedeni de piyasayla kavga etmek değil miydi?

Naci Ağbal 2021 başında görevden alınmasaydı bugün enflasyon yüzde 70 mi olurdu, yoksa yüzde 15-20 aralığında bir yerde mi?